Toplumsal Erkeklikle Yüzleşme

Toplumsal erkeklikle mücadele etmek öncelikle erkeklerin mevcut erkek statükosuna, öğretilmiş erkekliğe karşı çıkmasıyla mevcudiyet bulur. Erkeğin, kendisindeki toplumsal erkeklikle yüzleşmesi birincil sıradadır. Erkek egemen sistem kendi içinde bir döngü üretir. Bu döngü her gün, her şekilde geleneksel erkek rollerini üretir. Patriyarka adeta örümcek ağı gibi toplumun tüm hücrelerine ağlarını örmüştür. Bu ağlar bazen görünürdür bazen de oldukça sinsi, görünmez haldedir.

Devrimci, sosyalist, demokrat, ilerici görüşlere sahip olan erkekler de bu döngüden muaf değildir. Lakin bu kesim, ekseriyetle kendini farklı görür, toplumsal erkeklik rollerini aştığını düşünür, ” O erkeklerden değilim” der, kadın ve erkek cinsi arasındaki eşitliği savunduğu için durumu çözdüğünü sanır. Peki gerçeklik böyle midir? Tabi ki hayır. Aslında “O” erkeklerden biridir. Devrimci, muhalif saflarda sessizce erkek egemen döngünün ağlarını örer. Sinsi örümcek ağları gibidir bu ağlar. Buna inceltilmiş erkeklik deniyor. Aslında bu kavram da tam tanımlamaz durumu ama bu başka bir kavramsal tartışma. İnceltilmiş erkeklik, eril zihniyetin ağlarını öyle ince örer ki siz o ağlara takılırken farkına bile varmazsınız. Bu ağlar, özellikle kadınlar için tuzaktır. Görünen her zaman gerçek değildir. İşte eril tuzak bu kadar tehlikelidir.

Erkek devrimcinin kendisindeki eril zihniyetle, toplumsal erkeklik rolüyle yüzleşmesi pek kolay değildir. Bu durumun farkındalığına varması ise kendiliğinden olmaz. Bu değişim kısa sürede olmaz. Cins bilincine sahip kadınlarla karşılaştığında erkekliğin duvarına toslar. Çatışmalar zinciri yaşanır. Sancılı bir süreçtir bu. Bir sorunun farkına varmak için önce teşhis koymak ve kabullenmek gerekir. Aksi takdirde ne derseniz deyin faydasızdır. Bir de karşımızdaki erkeğin bu tartışmaları kişiselleştirme tehlikesi vardır her zaman. Hatta birçoğumuz yaşamda bu tür örneklerle karşılaşmışızdır. Bizim sorunumuz kişiler ile değil eril anlayışlar ve toplumsal erkeklik rolüyledir.

Cins bilincine sahip kadınların görevi, gerek toplumsal erkeklikle gerek cins bilinci olmayan geleneksel kadınlık rolleriyle mücadele etmektir. Tabi bu mücadele çetrefilli bir iştir. Süreklilik ve tutarlılık önemlidir. İşin aslı günlük yaşamın bir parçası haline gelmelidir. Nerede olursanız olun gün içerisinde mutlaka toplumsal erkekliğe yahut geleneksel kadınlığa çarparsınız. Çünkü toplumun her hücresine ve zerresine kadar işlemiştir bu anlayışlar. Gördüğünüzde teğet geçemezsiniz. Şayet farkına varmanıza rağmen müdahale etmeyip teğet geçiyorsanız orada bir durun ve önce kendinizle yüzleşin.

Kadının cins bilinci edinmesi kadını özgürlüğe götürecek temel öğelerden birisidir. Kadının özgürleşmesi ise erkeğin de özgürleşmesini beraberinde getirecektir. Kadınların özgürleşmeye ve güçlenmeye başlaması toplumsal dönüşümün bir parçası.

Geleneksel erkeklik rolleri aslında erkeği daha çok boğar. Güçlü olmak, sürekli gücünü “erk”ini ispat etmek, “erk”eklik üretmek zorundadır. Zira ” kız gibi”, “kılıbık”, “efemine” söylemleri tam da bu toplumsal erkekliği üreterek, erkeği “ikinci- öteki cins” tehditiyle hizaya sokmaya çalışır. Erkeğe farklı roller biçer. Erkek cinselliğinde iktidarı özleştirir. Geleneksel erkeklik rolünü benimseyen erkeğin en büyük korkusu ” ibne” söylemine maruz kalmaktır. Toplumsal erkeklik homofobiktir, homofobiyi oluşturur. Erkek kendini sürekli ispat etme psikolojisi içindedir. Çünkü toplumsal cinsiyet rolünde erkek yaşamın öznesi olarak görülür ve iktidarı temsil eder. Kadın ise erkeğin bir uzantısı olarak görülerek nesneleştirilir. Kendi başına kadın kimliğinden soyutlanır. Mesela neden hep kadınlar bir erkekle anılır? Baba, ağabey, eş, oğul yahut birlikte olduğu erkekle anılır. Oysa kadın, kimsenin kızı, kızkardeşi, eşi, annesi olarak anılmamalı, tanımlanmamalıdır. Kadının toplumsal statüsü bu değildir. Kadın, toplumun bir parçası, bir birey ve kendi başına bir kimliktir. Bunun altında yatan şey, hayatın öznesi olarak erkeğin görülmesi, kadının ” çaresiz- muhtaç- eksik” görülmesi ve sahiplenilmesi gereken bir varlık olarak görülmesidir.

Bu rollerin dışına çıkan kadınlar ise tarih boyunca cezalandırılmıştır. Güçlü kadınlar, tarih boyunca bu toplumsal eril döngünün eziyetine maruz kalmıştır. Örneğin dönemin “doktorları” sayılabilecek şifacı kadınlar cadı ilan edilerek yakılmıştır. Bilimle, felsefe ile uğraşan kadınlar kendilerini saklamak, erkek isimleri kullanmak zorunda kalmışlardır. Kadına biçilen temel rollerin başında annelik gelir. Sonra bir kadın yalnız düşünülemez evlenmesi gerekir, evlilik kurumuna dahil edilerek toplumsal statü kazanır. Yahut bir kadının hayatında illaki bir erkek olması gerekir bu bakış açısına göre. Oysa bir kadın da yalnızlığı tercih edebilir ve kendine başka uğraşlar edinebilir. Evlilik kurumu ve aile kurumuna hapsedilerek kadın kimliği ve karakteri boğulur. Toplumsal cinsiyet rolleri, gerek erkek için olsun gerekse kadın için olsun özgürlüğün prangalarıdır. Toplumsal cinsiyet ile hesaplaşmadan kadının kurtuluşu mümkün değildir.

Erkek egemen sistem, özel mülkiyetin hüküm sürdüğü bu dünyada her gün kendini üretmektedir. Devlet, aile, iş, ev, okul ve de sokaklar… Tüm mekanlar… Eril zihniyet çeşitli şekillerde kendini üretir. Özellikle dil, eril zihniyetin kendini ürettiği başat alandır. Sadece kaba cinsiyetçi küfürler değil, cinsiyetçi kavramlar ve de şakalar. Bazı erkekler, bu cinsiyetçi şakalarla sempatik göründüğünü sanarak kadınları etkilemeye çalışır. Oysa hiç komik olmadığı gibi, ağızlarından çamur gibi erillik akar. Erkek ağızlardan çıkan eril zihniyetin çamuru bu şekilde dili, hayatı, bilinçleri kirletir. Ne yazık ki eril dili sadece erkekler değil kadınlar da üretir. Bu yüzden kullanılan her kavrama, her söyleme ve de şakaya dikkat etmek gerekir. Bazen alışkanlarla, farkında olmadan eril dili üretebiliriz.

Toplumsal erkeklik, geleneksel erkeklik, öğretilmiş erkeklik, inceltilmiş erkeklik… En kaba halinden en ince haline kadar toplumsal erkeklik yok olmadan ne kadının ne de erkeğin özgürleşmesi mümkündür. Erkek egemen sistem binlerce yıldır, çağlar boyunca kendisini üretebiliyorsa, sistemin en temel kurumlarından, en alt birimlerine kadar, günlük yaşamın her alanında yaşam bulmasındadır. Unutmayalım şeytan ayrıntıda gizlidir. O halde daha fazla bilince çıkarmak, farkında olmak ve yüzleşmek zorundayız. Kadınlar en büyük savunma aracı olarak, cins bilincini kuşanarak toplumsal dönüşümü sağlayacaklar.