Tek adam devleti

Amazon ormanlarını söndürme çalışmalarına katılmak isteyenleri aşağılayan Brezilya’nın taze devlet başkanı Bolsonaro, bir tek adamdır. SSCB’nin eski KGB şefi Putin, Rusya’nın tek adamıdır. İklim değişikliği sözleşmesini çöpe atan Trump bir tek adamdır. Türkiye’de Erdoğan, bir tek adamdır. Tek adamlar hep erkektir.

Önceleri çağımızın bu ünlü bu kişilerini tanımlayan sözcük daha ideolojikti: Diktatör. Ülkeye ve döneme göre faşist diktatörden söz edilirdi. Roma Cumhuriyeti’nde epeyce olumlu bir anlamı var: O, ülke krize girdiğinde, cumhuriyeti kurtarması için, sınırlı bir süre ülkenin başına atanan bir magistradır. Ama bu magistra, cumhuriyetin kurumlarını değiştiremezdi, senatodaki soylular derhal yakasına yapışırdı. Modern dönemin OHAL’inin ondan esinlendiği söylenir.

Bolşevikler de kurmak istedikleri rejimi -işçilerin damgasını taşısa da- apaçık bir diktatörlük olarak tanımlamışlardı. Bolşevik parantezine rağmen, sözcüğün olumlu anlamı yirminci yüzyıl boyunca tarihe karışmış gibiydi: Tartışmasız öyle oldukları halde ne Franco ne Pinochet kendisine diktatör demiştir. Diktatör, geçen yüzyılda kaldı, artık moda tek adam.

Bir liderin niçin tek adam olmak istediği, tüm ipleri eline geçirme isteği çok tartışmalıdır. Roma dönemindeki gibi ekonomik veya siyasi kriz, sınıflar mücadelesinin safhaları, bir liderin hırslı doğası, hedeflerine en kısa sürede ulaşma isteği vb. sebeplerden söz edilebilir. İşin temelinde, yasa ve kuralları, denetleyici tüm mekanizmaları ortadan kaldırarak mutlak iktidar olma hevesi vardır. Tüm kuralları bizzat kendileri ihlal eden tek adamlar, fena şekilde komplolara inanırlar. Tek admlar genellikle başarısız bir geçmişten, meslekten ve aileden gelirler.

Tek adamlar önce siyasi rakiplerini, sonra muhtemel rakiplerini tasfiye ederler. En sonunda bizzat kendi kadrolarını tasfiye yoluna giderler. Etrafındaki az sayıdaki taraftarının her yoldan zenginleşmesine izin veren tek adamlar; güvenlik personeline suç işlettirir ve güçlü bir dokunulmazlık sağlayarak, onları suç ortağına çevirir, böylece sadakatlerini güvence altına alır. Muhalifleri takip, fişleme, öldürme dahil tasfiye etme, tek adam rejiminin rutin faaliyetidir.

Devlette atama, görevden alma, hatta içeri atma yetkileri bile tek adamdadır. Kişilerin mülkiyetine el koyma hakkı tek adamdadır. En üstten en alta mahkemeler, tek adamın emrindedir. Ordu yönetiminin bileşimine müdahale hakkı, tek adamdadır. Orduya, istihbarat örgütüne, mahkemelere mümkün oldukça tek adamın yakınları, akrabaları atanır.

Tek adamlar, demokratik usullerle gelebilirler, ama iktidarı genellikle aynı usullerle bırakmazlar. Bir rejimin demokratikliği, liderlerin iktidarı ne şekilde bıraktıklarıyla da bağlantılıdır. Onlar, iktidarı bırakmaya zorlanırlar, olmazsa ya dış müdahale, ya askeri darbe, ya da halk ayaklanmasıyla giderler.

15 Temmuz Darbe Girişimi bahane edilerek ilân edilen OHAL’de, Erdoğan tek adam seçildi. Devlette iki yüz bine yakın personel mesleğinden atıldı, yerlerine Erdoğan’ın belirlediği isimler getirildi. Binlerce yargıç ve savcı hapse atıldı, partinin kadroları işe başladı. Parlamento, Çankaya’da sessiz binaya döndü, ülke bir Saray’dan yönetilmeye başlandı.

Sadece son bir yılda devlete iki bin atama yaptı, teyzeoğlunu en yüksek mahkeme Danıştay’a üye atadı. Polise açık dokunulmazlık verdi, yeni rejiminin sopası bu polis. En eski ve en yakın dava arkadaşları olan Gül ve Davutoğlu’nu harcadı, ikincisi başbakanken bitirildi, geçen gün güvenlik örgütünün karıştığı karanlık bir dönemi ifşa etmek istediyse de, kendisi o dönem başbakan olduğundan, suç ortaklığından olsa, aniden susuverdi. Son YAŞ toplantısında ordu yönetimine sert müdahalelerden ötürü, önemli generaller istifa etti.

Dünyada ve Türkiye’de olanlara bakıldığında, tek adamların kişisel ve siyasal hayatının tıpatıp aynı olduğu, bir ajandalarının, evrensel tek adam defterlerinin olduğu görülüyor.

Hüseyin AYGÜN
Latest posts by Hüseyin AYGÜN (see all)