Taharet bezi ve kırılganlık

Hepimiz çok kırılganız bu günlerde. Uzun zamandır, dokunsalar ağlamanın ötesinde, eriyip gidecek gibiyiz. Dokunsalar, ortadan yok olacak gibi. Dokunuyorlar da zaten:

Hayata dair tüm problemlerimiz için “psikolojik” diyorlar.

Ekonomik sorunlarımız da psikolojikmiş. Kırılganlığımız bundanmış, öyle buyuruyorlar.

Kimsenin aklına gelmezdi oysa, tuvalet kağıdının bir gün gelip bu denli değerlenebileceği ve öfkemizin nedenlerinden birine dönüşebileceği… Belki de zorunluluktan yepyeni çareler bulunacak, pahalanan şeylerin yerine farklı çözümler getirilecektir. Taharet bezi örneğin, ülkemizde yeniden bir akım olabilir.

Türk Dil Kurumu, taharet bezini “sidik ve dışkı yapıldıktan sonra kullanılan küçük kurulama bezi” olarak tanımlar.

Yazar Ayfer Tunç, “Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek: 70’li Yıllarda Hayatımız” kitabında taharet bezini şöyle anlatır:

“Alaturka tuvaletlerde, tuvalet taşının yanındaki duvarda bir musluk, musluğun altında plastik bir maşrapa bulunur, arka köşeye iki çivi çakılıp ip gerilir, ipe taharet bezleri asılırdı. Her aile bireyinin kendine ait bir taharet bezi vardı, eve misafir geldiği zaman hemen ayrı bir taharet bezi ilave edilirdi. Hoş bir şey olmadığı biliniyor, ama çaresiz kullanılıyordu. Bu yüzden alafranga tuvalet sevinçle karşılanmadıysa da, tuvalet kâğıdı hızla yaygınlaştı.”

1960’larda, Amerika’dan Karadeniz’e gelen Türk-Amerikan Kadın Birliği üyeleri tuvalet kâğıdı bulamaz ve şikâyetleri üzerine, Sağlık Bakanlığı’nın emriyle SEKA tarafından tuvalet kâğıdı üretilmeye başlar. Eczacıbaşı topluluğunun 1970’de İpek Kağıt’ı kurmasıyla kentli orta sınıfın ihtiyaç listesindeki yerini alır.

Şimdi mi; şimdi belki de taharet bezine tekrar geri dönme vaktidir.

Büyüklerimizin evlerinde kimi zaman birbiriyle karışmaması için tığ ile farklı renklerde süslenen, kimi zaman çeyizlere bile konulan, temizliğin olmazsa olmaz parçası olarak görülen, belki de hala gizlice yakın geçmişin bir anısı olarak saklanan bez parçalarına…

Zira Japonya’ya kâğıt ihraç eden, sekiz ilde üretim tesisi bulunan SEKA Kâğıt Fabrikası satıldığından, fiyatlar öfkemizi mizaha sarılmaya yöneltecek biçimde artmıştır.

Hepimiz çok kırılganız bu günlerde. 1990’ların unutulmaz şarkıcısı Terence Trent D’Arby’nin “Delicate” şarkısında olduğu gibi:

Yağmur gibi,
Kar gibi,
Kuşlar gibi,
Hava gibi,
Rüzgâr gibi,
Senle ben gibi,
Kırılgan…”

Arzu SÜZMEN
Latest posts by Arzu SÜZMEN (see all)