Suçlu Çocuklar

Kamuoyunun gündeminde yer alan sorunlardan bir tanesi de “suçlu çocuklar” sorunudur. Son günlerde azalmış gibi görünse de, hemen her gün basında çocukların işlediği suçların haberleriyle karşılaşırız. Geçmişle bir karşılaştırma yaptığımızda, bu gün “suç işleyen” çocukların oranı biraz daha artmıştır. Bu sorunun çözümü ile ilgili çok konuşulsa da, çözümüne yönelik yeterli bir çaba sarf edilmemektedir.

Genelde “suç işleyen” çocuklara ceza uygulanır. Verilen cezalar da çocuğu istenmeyen davranıştan alıkoyacak türden cezalar değildir. Cezalar daha çok çocuğu rencide edici türden cezalar. Bilimsel yöntemlerle rehabiliteye yönelik çabalar yerine, klasik, suçu cezalandırma yöntemlerine başvurulmaktadır.

Cezaevlerine, cezalandırma amacıyla alınan çocukların yüzde kaçı rehabilite olmuştur? Cezaevlerinden çıkan çocukların bir kısmı artık boylarından büyük suçlar işlemeye başlarlar. Zaten Cezaevinde yatıp çıkan çocuk artık toplumun şefkatli kucağından atılır. O artık toplumun “suçlu çocuğudur”. Ne zaman nerede kim suç işlese o artık bir zanlıdır. Çünkü o artık sabıkalı bir çocuktur. Çoğunlukla çocuğu suça iten nedenler sorulmaz. Sanılır ki o çocuk zevk için suç işlemiştir ve bundan sonra işlediği her suçtan zevk alacaktır. Oysa durum böyle değildir. Onu bu davranışlara iten nedenler vardır.

Çevresi tarafından kendisine bir değer verilmediğine inanan çocuklar, kendilerini çevrelerine kanıtlamak amacıyla suç davranışına yönelirler. Bilinir ki ailelerin bir kısmı çocuklarına gereken değeri vermezler. Ailede değer görmediğinde suç davranışına yönelen çocuk öncelikle aile içerisinde işlediği suçun cezası olarak iyi bir dayak yer ya da bu yaptığından dolayı sürekli azarlanır veya sevgisiz bırakılır. Bu durum onu aile içerisinde yalnızlığa iter. Bu yalnızlık onu sokağa yöneltir. Böylece ailede bulamadığı ilgiyi sokakta aramaya başlar. Eğer ilgi gördüğü grup suç davranışına yönelen grupsa kendine olan ilgiyi artırmak için farklı suçlar işlemeye başlar. Oysa aile ilk suç işlendiği anda çocuğuna güven ve sevgi verse böyle bir sonuç olmazdı. Hatta suç işlemeden önceki sevgiden daha fazla bir sevgi ve güven verilmelidir. Eğer gerçekten ceza verilmesi gerekiyorsa, ona öyle bir “ceza” verilmelidir ki o “ceza” onu istenmeyen davranıştan alı koyan bir “ceza” olmalıdır.

Çocukların işledikleri “suçların” temelinde bilinçaltından gelen dürtülerin de etkisi vardır. Bilinçaltı: İnsanın başından geçen hoş olmayan olayların beyinde itildiği yerdir. İnsan başından geçen bu hoş olmayan olayları sanki hiç yaşamamış gibi yaşamını sürdürür. Oysa bu hoş olmayan olaylar istenmeyen davranışlara neden olur. Bilinçaltındaki dürtüleri önlemek amacıyla yeterli bir eğitim verilmelidir.

O halde çocuğu cezalandırmaktan çok onun neden bu işe kalkıştığı araştırılıp yeterli eğitimin verilmesi kararı ağırlıkta olmalıdır. Bunu için de çocuk psikolojisini iyi bilen uzmanların bu konuda toplumu bilinçlendirmesi ve “suç” işleyen çocuklarla ilgilenmesi gerekir. Çocukların her türlü sorunlarını rahatlıkla açabilecekleri uzmanlar, çevre ile “suç” işleyen çocuk arasındaki bağları koruyucu çalışmaları yürütmesi gerekir. Bu bağ iyi korunursa çocukların “suç” işleme oranları en alt düzeye indirgenecektir. Oysa toplumumuzda bu yönlü çalışmalar maalesef istenilen düzede değildir.

Sosyolog-Rehberlik Ve Aile Danışmanlığı Uzmanı

Arslan ÖZDEMİR