YGS’ye 2 milyon 265 bin 902 aday girmişti 180 altında puan alanlar LYS’ye girme hakkını yitirdiler. Geriye kalan 1 milyon 600 bin 49 kişi ilki bu pazar yapılacak olan LYS’ye girecekler.
Sınav öncesi ve sınav anında yapılması gerekenlere yönelik pratik bilgiler vermeyeceğim çünkü bunu yapanlar çokça var. Ben, sonucu doğuran nedenler üzerinde durmak istiyorum.
Bundan önceki yıllarda YGS’nin öğrencileri eleme işlevinin dışında başka bir anlamı daha vardı: 2 yıllık yüksek okul okumak isteyenler YGS puanıyla yerleştiriliyordu. Oysa ki yapılan yeni bir değişiklikle artık 2 yıllık yüksek okullara yerleştirme YGS puanıyla değil LYS puanıyla yapılacak. Bu durumda YGS’nin yıllar öncesi iki aşamalı üniversite sınavındaki ÖSS’den bir farkı kalmadı. Yani öğrencilerin bir kısmını elemek için yapılan bir sınav.
Bu durumda sormak gerekmez mi?
Öğrencileri elemek için ayrıca bir sınav yapmaya gerek var mı? Tek bir sınavla da bunu yapabilirsiniz. Çünkü LYS’de tüm konulardan sorular sorulmaktadır.
YGS ve LYS’yi arka arkaya kurulmuş 2 değirmen, öğrencileri de buğday taneleri gibi düşünebiliriz. Öğütülmek için gönderilen buğdaylar ilk değirmende büyük parçalara ayrılıyor, zayıf taneler ayrıştırılıyor geriye kalanlar ise ikinci değirmene gönderiliyor. Bir kısmı da burada öğütüldükten sonra geriye kalanlar, mezun olduklarında işsiz kalacakları daha şimdiden belli olan üniversitelere yerleştiriliyor.
Burada da şu soruyu sormak gerekmez mi?
Mezun olduklarında hem işsiz kalacakları hem de bilimsel birer kurum olmaktan çıkartılmış,; bilimden ve bilimsel düşünceden yana olan akademisyenleri sürgün edildiği üniversitelerde okumanın ne kadar anlamı olabilir ki?
Nasıl ki İmam Hatip Liseleriyle toplumu kuşatıp, gelecek vadeden Anadolu Liselerini baştan aşağı dinci , ırkçı kadrolarla doldurup öğrencileri özel okullara yönlendirdiyseler; benzer şekilde üniversiteleri de Türk-İslam sentezi zihniyetiyle şekillenmiş kadrolarla doldurup, bilimsel kurumlar olmaktan çıkartılarak, öğrencileri özel üniversitelere yönlendirmiş oluyorlar.
14 Temmuz sonrası devreye sokulan OHAL ve KHK’ler eliyle üniversitelerde akademisyenlere ,eğitim emekçilerine yönelik büyük saldırıyı, devlet üniversitelerini özelleştirmenin gereği olarak düşünmek gerekir. Yaklaşık 33 bin öğretmen ve 5 bin akademisyen KHK’ler eliyle ihraç edilmişlerdir. Askeri diktatörlükler döneminde bile böylesi geniş çaplı bir sürgün ve ihraç yapılmamıştır.
İktidar, “kamu yararı” adı altında kamusal alanları ve hakları birer birer ortadan kaldırıyor.
İktidar,İlk öğretimden liseye, liseden üniversitelere; hastanelerden yurtlara varıncaya kadar tüm kamusal alanları özelleştirerek devletin sosyal yanını yok edip devleti bir şirkete dönüştürmek istiyor ve bu yüzden olağanüstü hal yasasını kaldırmıyor, kaldırmayacak.
Adım başı özel okullar, kolejler, üniversiteler almış başını gidiyor. Doğru dürüst bahçesi , yeşil alanı olmayan beton yığını olan yerleşkelere eğitim kurumu açma hakkı tanınarak devlet okulları birer birer ya İmam Hatip Liselerine dönüştürülüyor yada kapatılarak birilerine peşkeş çekiliyor. Üniversite öğrencilerinin kalacağı devlet yurtları çok sınırlı ve bu sınırlı yurtlara da iktidara yakın kesimlerin çocukları yerleştiriliyor, çoğunluk ise özel yurtlara gitmek zorunda bırakılıyor.
Bu iktidar döneminde eğitimin özelleştirilmesi en yüksek seviyede olmuştur.
Bu iktidar döneminde yurtlarda taciz ve tecavüzler çok yaygın hale gelmiştir.
Bu iktidar döneminde tüm eğitim kurumları gerici , dinci, ırkçı zihniyet tarafından en fazla kuşatılmıştır.
Üniversite sınavlarında ve KPSS gibi diğer merkezi sınavlarda en fazla hata ve hırsızlık bu iktidar döneminde gerçekleşmiştir. Devletin cemaatler eliyle baştan aşağı ele geçirilmesi bu yöntemle hayata geçirilmiştir. Denilebilir ki devletin yaptığı tüm sınavlara toplumun büyük çoğunluğu kuşkuyla bakar olmuş, devlet kurumlarına yönelik güvensizlik duygusu hat safhaya ulaşmıştır.
Liyakat sistemi ayaklar altına alınıp biat sistemi topluma bu iktidar döneminde egemen olmuştur.
Dershanelerin kapatılıp tüm özel okulların dershaneye dönüştürülmesi, kamuya yönelik en büyük ihraçlar bu iktidar döneminde gerçekleşmiştir.
Sonuç:
YGS ve LYS gibi sınavların hiçbir seçiciliği yoktur ve bu tür sınavlar eğitimdeki eşitsizliği artırmakta, ezberciliği körükleyerek bilimsel düşünceden uzaklaştırmaktadır.
Sınavlar araç olması gerekirken amaç haline ve eğitim sistemi insan merkezli olmaktan tümüyle uzaklaşarak sınav merkezli bir rant sistemine dönüştürülmüştür.
Çoktan seçmeli sınav sistemi gençlerin zihinsel gelişimlerini engellemiş ve bireysel yaratıcılığı öldürmüştür. Dinsel dogmalarla demokratik ve laik eğitim sisteminin tüm kırıntıları da yok edilmiştir.
YÖK’ü kaldırma sözü vererek iktidara gelen iktidar, bırakalım YÖK’ü kaldırmayı üniversitelerdeki rektörleri bile atayan tek adam yönetimini meşru olmayan referandum eliyle topluma dayatmıştır.
SINAVLARLA KUŞATILMASIN GENÇLER VE YOK EDİLMESİN YAŞAMA SEVİNÇLERİ..!
- Anadilde Eğitim Hakkı, Temel İnsan Hakkıdır - 18 Şubat 2020
- İşsiz, Güvencesiz, Geleceksiz Gençler - 8 Şubat 2020
- Yarıştırılmayı Değil Anlaşılmayı Bekleyen Çocuklarımız - 17 Ocak 2020