Son yıllarda Batı’da dikkat çekici bir dönüşüm yaşanıyor: uzun yıllar soğuk savaş sonrası dönemin galibi olarak görülen liberal kapitalizmin sorgulanması artarken, sosyalist fikirler genç kuşaklar arasında yeniden filizleniyor. Bu dönüşüm, sadece ekonomik eşitsizliklerin dramatik biçimde büyümesiyle değil, aynı zamanda anlam arayışına dayalı etik bir talep olarak da okunmalı.
Birçok eleştirmenin “tehlikeli bir geri dönüş” olarak nitelediği bu gelişme, aslında Thomas Piketty’nin deyimiyle “yeni bir eşitlik ideali”nin ifadesidir. Piketty, Kapital ve İdeoloji adlı eserinde sosyalizmi, geçmişin totaliter kabuslarından değil, geleceğin adaletli toplum tasavvurundan hareketle yeniden düşünmenin mümkün olduğunu savunur.
Yeni Kuşaklar, Yeni Sorular
Batı toplumlarında genç kuşakların sosyalist fikirlere yönelmesi sadece nostaljik bir eğilim değil; aksine günümüzün çözülmemiş sorunlarına verilen rasyonel ve etik bir yanıttır. Konut krizinden eğitimdeki fırsat eşitsizliklerine, iklim felaketlerinden sağlık hizmetlerine kadar uzanan geniş bir sorunlar yelpazesi, bireylerin yalnız bırakıldığı liberal modelin sınırlarını açıkça göstermektedir.
Jan van Aken’in ev ödevlerine dair çıkışı, yalnızca eğitim politikasına değil, derin bir eşitlik talebine işaret eder. Eleştirmenler bunu “başarı düşmanlığı” olarak görse de, gerçekte bu tür öneriler, toplumun tüm üyelerinin insanca yaşama hakkını savunur. Paulo Freire’nin de işaret ettiği gibi, eğitim ancak eşitsizlikleri gidermekle özgürleştirici olabilir.
Popkültürde Sosyalizm: Yükselen Bir Bilinç
Grace Blakeley, Aaron Bastani, Bhaskar Sunkara gibi yeni kuşak sosyalist yazarlar, sosyalizmi soyut bir ütopya değil, uygulanabilir ve demokratik bir alternatif olarak yeniden tanımlıyor. Tribune ve Jacobin gibi yayın organlarının yükselişi de, bu yeni sosyalist dalganın ne denli geniş bir karşılık bulduğunu gösteriyor.
Bu gelişmeler, Karl Polanyi’nin Büyük Dönüşümde tarif ettiği gibi, piyasa toplumunun insan doğasıyla bağdaşmayan yönlerine karşı bir “karşı hareket”tir. Polanyi’ye göre toplumlar, piyasanın yıkıcı etkilerine karşı kendilerini koruma içgüdüsüyle hareket ederler. Sosyalizmin yükselişi de, tam bu bağlamda okunmalıdır.
Özgürlüğün Yeni Tanımı: Sosyal Eşitlik
Eleştirmenlerin “özgürlüğün çarpıtılması” olarak gördüğü durum, gerçekte özgürlük kavramının yeniden tanımlanmasıdır. Isaiah Berlin’in pozitif özgürlük kavramına uygun olarak, bireylerin gerçek anlamda özgür olabilmesi için yalnızca devlet müdahalesinden değil, yoksulluktan, hastalıktan, bilgisizlikten ve dışlanmadan da korunmaları gerekir.
Nancy Fraser bu bağlamda “yeniden dağıtım” (redistribution) ve “tanınma” (recognition) politikalarının birlikte yürütülmesinin önemine dikkat çeker. Sosyalist politikalar, tam da bu iki alanda hak temelli çözümler sunarak toplumun bütünleşmesini sağlar.
Sosyalist Devlet Müdahalesi: Krizlere Karşı Kolektif Çözüm
Eleştirmenler, devletin ekonomiye müdahalesini bir “intervansiyonist spiral” olarak nitelese de, pandemi ve iklim krizi gibi küresel tehditler, piyasanın kendi haline bırakıldığında çözüm üretemediğini açıkça gösterdi. Bu noktada Mariana Mazzucato’nun önerdiği “görev odaklı ekonomi” modeli dikkat çekiyor: Devlet, sadece müdahale eden değil, yön veren, yöneten ve toplumsal yararı önceleyen bir aktör olmalı.
Almanya’nın enerji politikasındaki dönüşüm çabaları, tam da bu yeni anlayışın ürünüdür. Piyasaların sınırsız çıkarlarını değil, toplumun uzun vadeli refahını önceleyen kararlar, kısa vadede maliyetli olsa da uzun vadede sürdürülebilir bir gelecek yaratır.
Özgürlük, Ancak Eşitlikle Mümkündür
Hayek ve Mises gibi liberal düşünürler, sosyalist müdahalelerin özgürlüğü tehdit ettiğini savunmuşlardır. Ancak tarihsel deneyimler, özgürlüğün sadece negatif bir kavram olarak anlaşılmasının yeterli olmadığını göstermiştir. Gerçek özgürlük, yalnızca ayrıcalıklı bir azınlık için değil, toplumun tüm bireyleri için geçerli olduğunda anlam kazanır.
Antonio Gramsci’nin işaret ettiği gibi, egemen ideolojilere karşı verilen entelektüel mücadele, özgürlüğün derinleşmesini sağlar. Bugün sosyalizmin yeniden gündeme gelmesi, tam da bu hegemonik düzenin sorgulanması ve alternatif bir dünya tahayyülünün filizlenmesidir.
Sessiz Değil, Umutlu Bir Dönüş
Sosyalizm, tanklarla değil fikirlerle geri dönüyor. Bu kez baskı değil dayanışma, eşitlik, adalet ve müşterekler üzerinden yükseliyor. Akademide, popüler kültürde ve gençliğin kalbinde yankı bulan bu yeni sosyalizm dalgası, 21. yüzyılın krizlerine karşı umut dolu bir kolektif cevap sunuyor
Sosyalizmin yeniden yükselişi, geçmişin hayaletleri değil, geleceğin toplumsal adalet talepleriyle ilgilidir. Eleştirel aklın, etik siyasetin ve müşterekler etrafında örülen yeni bir kamusallığın ifadesidir. Bu, sessiz bir geri dönüş değil; eşitlik ve özgürlük temelinde yeni bir çağrıdır.
Kaynakça:
• Piketty, T. (2019). Kapital und Ideologie. C.H. Beck.
• Polanyi, K. (1944). The Great Transformation. Beacon Press.
• Fraser, N. (2009). Scales of Justice: Reimagining Political Space in a Globalizing World. Columbia University Press.
• Mazzucato, M. (2018). The Value of Everything: Making and Taking in the Global Economy. Allen Lane.
• Gramsci, A. (1971). Selections from the Prison Notebooks. International Publishers.
- Sessiz Bir Dönüş: Sosyalizmin Batı’da Yeniden Yükselişi - 23 Nisan 2025
- Mizahın Fenomenolojisi: Dünyayı Algılamanın Komik Biçimi - 22 Nisan 2025
- Gerçekle Arası Açılanlar Kulübü: Post-Truth Çağının Dinamikleri - 19 Nisan 2025