GS-FB arasında oynanacak kupa maçının Suudi Arabistan’a alınması baştan itibaren taraftarlardan büyük tepki almıştı. Maçın orada oynanmasının kulüpler için getirisi oldukça yüksek bir gelir olacaktı, ancak taraftarın tepkisi de ciddiye alınması gereken bir maliyetti. İktidar açısından da maçın oynanmasının getirisi hayli yüksekti. Maçın çok sayıda ülkede seyredilecek olması Türkiye için iyi bir tanıtım fırsatı yaratıyordu, ama daha önemlisi Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin gelişmesine yol açmasıydı.
İktidarın ihtiyaç duyduğu dış kaynak Batı ülkelerinden bir türlü gelmiyordu, çünkü Türkiye hukukun üstünlüğü ilkesinden uzaklaşmıştı, kuru konuşmalar, vaatler yetersiz kalıyordu. İktidarın anlamak istemediği gerçek, Boğaziçi’ne yapılanlar ve Osman Kavala hakkında verilen AİHM kararlarını görmezden gelmek gibi tutumların yarattığı güvensizlik ciddi boyuttaydı. Buna karşılık iktidar petrol zengini ülkelerle yakınlaşmayı bir çıkış yolu olarak görmekteydi. Bu çerçevede Suudi Arabistan çok hassas bir konumdaydı. Bu ülkeden Türkiye’ye gelen üst düzey yöneticilerin Anıtkabir’I ziyaret etmekten kaçınmaları yetmezmiş gibi, Kaşıkçı’nın İstanbul’da barbarca öldürülmüş olması da aslında maçın bu ülkede oynanmasını antipatik bir hale getiriyordu. Bu durum nedeniyle, kulüp yöneticilerinin daha baştan çelişkili duygularla, belki de kerhen gittiklerini düşünmek yanlış olmaz.
İktidar tarafıyla ilgili olarak sürecin cumhurbaşkanının talimatıyla mı başladığı ya da ona öneri götürülüp fikrinin mi alındığı hiçbir önem taşımamaktadır. Ama sonu çok tatsız biten bir süreçten cumhurbaşkanının sorumlu tutulmasını önleme çabası da çok anlaşılır bir davranıştır. İlginç olan nokta şudur: Olayın gerçekleştiği gecenin ertesi günü gazetelerin çoğu (yandaş gazeteler dahil) Suudiler’I eleştirmekteydi. Yandaş gazetelerde “Suudlardan süper skandal”, “Riyad’da süper ayıp”, “Bir çift mavi gözün peşindeyiz” gibi başlıklar görülmekteydi. Milli marşla ilgili sorun olmasa da, iki takımın pankartlarının ve ısınma hareketleri sırasında giyilecek tişörtlerde Atatürk’ün resminin yer almasının anlaşmazlık yarattığı anlaşılıyordu.
Maç bir Avrupa kentinde veya Azerbaycan’da oynansaydı, hiçbir sorun yaratmayacak bu durumun Suudi Arabistan’da sorun yaratması, daha doğrusu o ülkenin bu durumu soruna çevirmesi beklenebilecek bir tablo idi. Takımlar İstanbul’a döndüğünde kitlesel karşılamalar ve özellikle iki takımın taraftarlarının birlikte protestosu iktidarı çok rahatsız etti ve izleyen günlerde bildik algı oyunları devreye sokulmaya başlandı. Önce hafif bazı savlar gündeme sürüldü: “Spora siyaset karıştırmayın”. Sanki bu ülkede başta federasyon seçimleri olmak üzere spor siyasetin gölgesinde değilmiş gibi. Daha sonra biraz daha sert iddialara geçildi, “planlı kriz şüphesi”, provokasyon” gibi ifadelere yer verilmeye başlandı. “Muhalefetin durumu istismar ettiği” iddiaları da eklenince anlaşıldı ki, bu konu gündemde kalacak veya tutulacak. Öte yandan taraftar kitlesi de bu konuyu statlarda ve salonlarda gündemde tutmayı sürdürebilir.
Kutuplaştırma çoğu zaman iktidarın işine yaradı, yerel seçimlere giderken de, bu yöntem tercih edilebilir. Anayasa Mahkemesi karşısında Yargıtay’ın tutumu da kutuplaşmayı körükleyici bir tutumdur. Ancak kutuplaşma her zaman aynı şekilde işlemeyebilir. Hukukun üstünlüğüne ve özgürlüğe öncelik veren kesimlerin soğukkanlı, ama kararlı bir demokrasi mücadelesi yürütmeyi başarması gerekli ve olanaklı.
- Osman Kavala 2500 Gündür Hapis - 4 Eylül 2024
- Bir Televizyon Tartışması Amerika’yı Sarstı - 28 Haziran 2024
- Enflasyon Düşecek, Ama Fiyatlar Değil - 3 Haziran 2024