Rektörlerin Atanma Yöntemi Hakkında Yanlış İddialar

Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne atanan profesör büyük gazetelerden birine demeç vermiş. Şöyle bir beyanı var: “Rektör atama sistemi herkes için aynı. Bizdeki atama mekanizması aşağı yukarı dünyadakine benzer”. Büyük yanılgı. Ciddi bilgi eksikliği. Bu yanılgı sadece anılan kişinin iddiası olsaydı, “bilmiyor” der geçerdik. Gerçek şu ki, bu iddia Türkiye’de çok yaygındır.

Önce bu kocaman yanlışın en göze batan kısmından başlayalım: Batı ülkelerindeki üniversitelere baktığımızda bizdekine benzer, cumhurbaşkanı, aynı zamanda iktidar partisinin başkanı olan bir “muktedir kişinin” tüm üniversitelerin rektörlerini atadığı bir model tek bir ülkede bile görülmez. Hangi yöntemle gelirse gelsin, rektörlerin önemli bir bölümünün iktidar partisinden milletvekili ya da milletvekili adayı olmuş olması gibi bir gariplik de görülemez.

Konuyu biraz daha açalım: Seçim ya da atama sözcüklerinin uygulamada tek modeli yoktur. Seçimin de, atamanın da farklı modelleri olabilir, ayrıca seçimle atamayı bir şekilde birleştiren karma modeller de olabilir. Örneğin seçime kimlerin katılacağı, seçimin kaç tur olacağı, mutlak çoğunluk mu, basit çoğunluk mu aranacağı, kimlerin aday olabileceği vb birçok soru sorulabilir. Aslında bu gibi sorular ikinci, üçüncü derecede önem taşır.

Sorunun özü, nasıl bir üniversite hedeflendiğidir. 12 Eylül cuntası kendine göre bir üniversite tasarlamıştı. Merkeziyetçi, katılıma kapalı, üniversitelere yasak kitap listeleri gönderen, öğretim üyelerinde sakalı yasaklayan vb çağdışı bir modeldi bu. 20 Nisan sivil darbesinin de hedeflediği yine tek tipçi bir üniversite sistemidir. Bu da merkeziyetçi, katılıma kapalı, tasfiyeci, kadrolaşmaya öncelik veren vb bir modeldir. Her iki model de atamayı benimser.

Gerçek üniversite gerçeği arar, gerçeğin peşinde koşarken özgürce nefes alabilmesi temel koşuldur. Üniversite aykırı fikirlerin özgürce dile getirildiği, tartışıldığı bir kurumdur. Ekonomik güçlerin, siyasal iktidarın, dinsel otoritenin emrinde olması özüne aykırıdır. Ancak özgürlük sorumsuzluk anlamına da gelmez. Toplumsal kaynakları kullanan üniversitelerin saydam olmaları ve işlevlerini hakkıyla yerine getirmeleri beklenir.

Böyle bir kurumun bir numaralı yöneticisi olan rektör üniversite sisteminin en önemli halkasıdır. Rektör, bir üniversitenin yönetsel önderidir, aynı zamanda akademik önderidir, hiç unutulmaması gereken bir özelliği olarak üniversitenin etik önderidir. Üniversitenin kurumsal kimliğinin ve özerkliğinin bir numaralı savunucusu olması gerekir.

Üniversite ve rektör anlayışımız yukarda vurgulandığı gibi ise, rektörün belirlenmesi çok ciddi, hatta yaşamsal önemdedir. Şimdi Batı ülkelerinde rektörün nasıl belirlendiğine geçelim. Ciddi üniversitelerde rektörün belirlenmesi çok ciddiye alınır,uzunca bir süreçten oluşur ve uzunca bir süre alır. Bu sürecin en önemli özellikleri saydam, bilim öncelikli ve katılımcı olmasıdır. Süreç genellikle bir yıl dolayında, bazen 18 ay kadar sürebilir. En başta sürecin bütün aşamaları planlanır ve takvime bağlanır. Farklı kurullar oluşturulur, bunlarda sadece öğretim üyeleri bulunmaz, çoğu kez öğrenci temsilcileri ve idari-teknik personel temsilcileri de bulunur. İsveç’te çalışanların meslek örgütleri veya sendikalarına da sadece söz hakkı ile katılım olanağı tanınır. Genellikle uygulanan bir ilke, kurullarda öğretim üyelerinin çoğunluğu oluşturmasıdır. Geçici bir danışma kurulu oluşturmak yoluna da gidilebilir. En kritik görevi “rektör arama komitesi” üstlenir. Ünlü üniversiteler dünya çapında duyuru yapar,Times Higher Education, The Economist gibi yayınlar başta olmak üzere ilanlar verirler. Aday olacak kişilerde aranan özellikler açıkça belirtilir. Başvuruda bulunanlar mülakattan (bazen mülakatlardan) geçer. Nihai kararı verecek kurulun bileşimi ülkelere göre değişir, bazı ülkelerde o kurulda toplum kesimlerinden ve/veya hükümetten de temsilciler olabilir. Son onay hükümette olsa da, bu onay biçimseldir ve kararı tek başına hükümetin aldığı anlamına hiçbir biçimde gelmez.

Özet olarak , Batı ülkelerinde rektörlerin göreve gelişi büyük çoğunlukla saydam, akademik kriterlere dayalı, katılımcı, uzun ve titiz bir sürece dayanır. “Bütün dünyada rektörler atamayla geliyor” iddiası çok yaygın, ama o derecede de geçersiz ve boş bir iddiadır.

Burhan ŞENATALAR