Babamı düşünmüyorum uzun süredir…
Bilinçli bir bireysel kopma bu, biliyorum…
Bu kopuşu hazmedemeyen kopan yer, koptuğu yerden öyle sızlıyor ki..!
Savunmasızlığımdan korkmuyorum bu aralar…
Üstelik yetmezmiş gibi sınırlarla yaşamaya alışmış bir zihnin
kalelerini de teker teker düşürüyorum…
Bana yataklık eden gücüm mü güçsüzlüğüm mü bilmiyorum…
Beni kıskıvrak yakalayan şeyin , sana dokunması bile gerekmez der Kafka…
Ya da bunun tam tersi değil mi ,
Senin için Masumiyet olan şey benim için suç olabilir…
Sen de hiçbir etki yaratmayan şey benim mezarım olabilir…
İnsanlık ,
Böcek gibi bir kelime bazılarımız için…
Ondan ne daha az ciddi,
Ne de daha az oralı….
Geliştiğimizi sandığımız zamanlarda ,
endüstriyel mekanizmalarda kaybediyoruz kendimizi…
Çoğumuzda sorgulama ve ruhsal yolculuk yok…
Belki de hep böyleydik,
Böyle olmanın dışında bir şey olmayı beceremiyoruz…
Gelgitler, yabancılaşma duygusu, toplumla uzlaşamadığımız zamanlardaki
içsel hesaplaşmalar besliyor insanlığımızı…
Hayattaki yerinin sallantıda olduğunu bilmek bile
ürkütüyor çoğumuzu…
Oysa ,
Ölmek yeni bir şey değil mi..?
Bir serüvenin ortasında fahişe olmak bir tercih olmayabilir
Ama,
Sokakların, kaldırım taşlarının,
sürgün edilmiş şehirlerin,
suçu ispat edilmeden kurşuna dzilenlerin,
boy boy çocukların acısını taşımayan bir ” Fikri Fahişe…”
olmak tercihtir…
Toplumla uyumsuz ve uzlaşmasız olan,
faşizan geleneksel yapıya itaat etmeyenler,
kendi yalnızlığının içinde yer arayıp dururlar …
Yaşamın kozasını , yalnızlığın duvarlarını estetik değerlerle örebilmek ,
Vicdana gölge düşürmeden direnebilmek de bir tercihtir….
Gelgitler yaşayan, yalnız, karanlık bir karakter olan
Zebercet olmak bir tercih midir mesela…?
Ne hikayeye ne okura güven veren Anayurt Oteli’nin Zebercet’i…
Çirkin, kötü, ve pesimist buhranlar…!
Ya Tutunamayanlar’ın Turgut Özben’ i…
Oğuz Atay’ ın kendisini ele vermekten korktuğu,
onun yerine aşık olan , nefret eden, varoluşsal sıkıntılar çeken Turgut Özben…!
Acı çektikçe hayatı anlıyorum demişti Metin Kaçan,
Kolera’nın karmaşık ve tekinsiz yaşantısına rağmen,
derinlikli samimiyetiyle…
Sisli ve kasvetli Kolera Sokağı’nda kabadayı,fahişe,
katil, yeni yetme delikanlı olmak bir tercih midir…?
Salih, Sado,Tina olmak…?
Aydın kesimin ve okuyucunun başarılı bulmadığı bir alt kültür edebiyatçısının
Boğaz’ın sularında intiharı, hayatı…
Ve iftiralar…!
Bir terch midir…?
Anlara tutunuyorum…Anlara…
Ve, Anlayana…
Yeşermeye devam eden bir şeyler var içimde…
Dilini bilmediğim Onlar’ ın betonlaşan öykülerinden kaçıyorum…
Biraz Zebercet,
Biraz Turgut
Biraz Tina’ yım işte…
Metin gibi yalnızlığımı müziğe dönüştürüyorum…
Şarabın ve Acı’ nın tadını bilen bir Aşk’ a….
Savunmasızlığımdan korkmuyorum bu aralar…
Üstelik yetmezmiş gibi sınırlarla yaşamaya alışmış bir zihnin
kalelerini de teker teker düşürüyorum…
Bana yataklık eden gücüm mü güçsüzlüğüm mü bilmiyorum…
Bir adım öncesinin saflığını özleyen Pazar Ayinini bitiriyorum…
- Yaşayabildiğin kadar Aşk… Anlatabildiğin kadar Masal…!!! - 21 Nisan 2017
- Sesleniyorum Varna’dan, işitiyor musun? Memet! - 20 Mart 2017
- Pazar Ayini…!!!
- 19 Mart 2017