Osmanlı’dan Devraldığımız Borçlar

1923’de batılı ülkelerin ortalama kişi başına geliri 6000 dolar, Türkiye’nin aynı standartlara göre düzeltilmiş geliri ise 700 dolardı.

İlk yurtdışı borçlanma Abdülmecid tarafından 1854 yılında Kırım savaşını finanse etmek için alınmıştır. Bu borçlanmanın ardından peş peşe borçlanan Osmanlı İmparatorluğu borçlarını ödeyemeyecek duruma gelinca borç veren batılı ülkeler bu borçları tahsil etmek için Düyunu Umumiye idaresini kurmuşlardır. Böylece Osmanlı İmparatorluğu mali yönetimini başkalarına teslim etmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasından sonra bu borçlar imparatorluğu oluşturan ülkelere ilgisine göre paylaştırılmıştır.

Lozan Antlaşmasına göre 1912 öncesi borçların % 62si, 1912 sonrası borçların % 77’si Türkiye’ye kalmıştır. Lozan Antlaşması Türkiye Cumhuriyeti’ne serbest bir dışticaret politikası yürütme zorunluluğu getirmiş, ithalatı kısıtlayıcı önlemler alınmamasını öngörmüştür. Türkiye, bu sistemle ciddi miktarda cari açık vermeye başlamıştır. Bir yandan Osmanlı borçları bir yandan büyüyen cari açık Türkiye’yi çok sıkıntılı bir duruma sokmuştur. 1929 Büyük Depresyonu’nun batılı ülkelerde yarattığı yıkım Lozan Antlaşması’na taraf olan ülkelerin kendi dertlerine düşmesine yol açınca Türkiye Lozan Antlaşması’nın serbest ticaret hükmünü askıya alarak ithalat kısıtlamaları ve devletçi ekonomi politikası izlemeye dönmüştür. Bu dönüşü ithal ikamesi politikası, KİT’lerin kuruluşu, sanayi planları (yani planlı ekonomik kalkınma modeli) ve Türk Parasının Kıymetini Koruma mevzuatı izlemiştir.

Osmanlı’dan devralınan borçların ödenmesi 1954 yılında bitirildi. İlk dış borçlanma 1854 yılında yapıldığına göre bu borçların tasfiyesi 100 yıl sürmüş oluyor.

Bugün acımasızca eleştirilen bu adımlar Türkiye’nin o zor dönemleri nispeten daha az sıkıntıyla geçmesine yol açmıştır. “Her dönemi kendi koşulları içinde değerlendirmek gerekir” O nedenle yapılan karma ekonomi politikasını bugünkü koşullara bakıp eleştirmek bizi çok yanlış yerlere götürür. Bütün ülkeler o dönemde aşağı yukarı aynı politikalara başvurmuştur. Türkiye, bu düzenlemelerle dışticaretini toparlamış, cari açığı denetim altına almış ve kalkınmaya başlamıştır.

1938 yılına gelindiğinde batılı ülkelerin ortalama kişi başına geliri yaşanan Büyük Depresyondan dolayı 4800 dolara düşmüş, Türkiye’nin kişi başına geliri ise 1730 dolara çıkmıştı (Ölçüm Uluslararası Geary Khamis dolarıyla Ünlü iktisat tarihçisi Angus Maddison’a aittir.  http://www.ggdc.net/MADDISON/oriindex.htm).

Osmanlı’dan devralınan borçların ödenmesi 1954 yılında bitirildi. İlk dış borçlanma 1854 yılında yapıldığına göre bu borçların tasfiyesi 100 yıl sürmüş oluyor. Osmanlı’dan devralınan borçlar 145 milyon Osmanlı altın lirası tutarındaydı. Bu da o dönemin milli gelirinin yaklaşık yüzde 65’i ediyor.  Bugünkü koşullarla düne bakıp devralınan borç miktarının söylendiği kadar yüksek olmadığı tezini ileri sürenler bu borcu aynı mantıkla bugünkü değerlerle hayal etmeye çalışırlarsa kabaca 500 milyar dolarlık bir borç yüküne denk geldiğini göreceklerdir (Bugünkü GSYH’mız 750 milyar dolar olduğuna göre bunun yüzde 65’i 488 milyar dolar eder.)

Osmanlı’dan devralınan borçların bir bölümü 1942 yılında yürürlüğe sokulan varlık vergisiyle ödenmiştir. Bonoya bağlı borçlar 1989’a kadar ödenmeye devam etmiş ve son ödeme o tarihte yapılarak Osmanlı borçları dosyası tümüyle tasfiye edilmiştir.


Bu yazı Mahfi Eğilmez’in Kendime Yazılar sitesinden alınmıştır.


(Osmanlıdan devralınan ekonomik yapı için bkz: Hayri R. Sevimay “Cumhuriyete Girerken Ekonomi, Osmanlı Son Dönem Ekonomisi” 1995.)

Dış borçlarımız için bakınız Ali Yavuz Başlangıcından Bugüne Türkiyenin Borçlanma Serüveni:  http://sablon.sdu.edu.tr/dergi/sosbilder/dosyalar/20/20_15.pdf

Mahfi EĞİLMEZ