Nutuk’u okumak…

Vatan boylu boyunca vurulmuÅŸ
ki gözii iki çeşme derelerin
Dağlar kapkara yasından
Ovaar tüm kavrulmuş
Düşman kan içinde parnaldanyla
Ta Kars’a kadar Menderes Ovası’ndan.
Turgut Uyar. “Nutuk”

GiriÅŸ

Nasıl tanımlanırsa tanımlansın deÄŸiÅŸmeyecek bir gerçek var ki Nutuk, Türk siyasi hayatının temel metinlerinden birisi; hatta en önemlisidir. Nutuk’a referans vermeden erken Cumhuriyet dönemi ile ilgili bir tartışmayı yürütmek; Nutuk’u anmadan resmi tarih üzerine konuÅŸmak; Nutuk’u hatırda tutmadan Kemalizm ve/veya Atatürkçülük’ü analiz etmek; Nutuk’u okumadan Türkiye’deki siyasetin jargonunu çözmek; onu okumadan Milli Mücadele’nin yönetici kadrosu içerisindeki tartışma noktalariyla ilgili deÄŸerlendirmelerde bulunmak, neredeyse imkansız.

Bu amaçla, bu çalışma, Nutuk’ta neller)den bahsedildiÄŸi ile deÄŸil, Nutuk’un ne olduÄŸu ile ilgilenmekte; Nutuk’un tarihsel bir çözümlemesini yapmayı hedeflemekten çok, onun siyasal tahlili üzerinde durmayı amaçlamaktadır. DiÄŸer bir deyiÅŸle, Nutuk’ta hangi olaylardan bahsedilip bahsedilmediÄŸi, deÄŸinilen olaylardan hangilerinin tarihsel gerçekleri tam olarak yansıttığı ya da yansıtmadığı, Nutuk’ta geçen olaylar ile ilgili olarak diÄŸer Milli Mücadele dönemi aktörlerinin eleÅŸtirileri ve karşı iddiaları, bu anlatılardan hangilerinin tarihi gerçeÄŸi temsil ettikleri türünden konular bu çalışmanın ilgi alanı dışarıda kalmaktadır. Bu çalışma, tersine, Nutuk’un Türk siyasi hayatı içerisindeki rolü, iÅŸlevi, Nutuk’un neden yazıldığı, okunması için niçin 1927 yılının ve Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF)’nin ikinci kongresinin seçildiÄŸi, Nutuk’un amacı, kapsamı, niteliÄŸi gibi konuları, özetle Nutuk’un ne olduÄŸunu tartışmaya açmayı amaçlamaktadır.

Bir KonuÅŸma, Bir Kitap

-Geldi geçti, aina luatulanmalt
Neler çektik o günler milletimle ben
Bir bir yollara düştüler perperişan
Aç susuz ama aşk içinde
Yanmış yucılınış daniar koyup
Sessiz sedasız köylerden

Turgut Uyar, “Nutuk”

Nutuk, adı üstünde, bir söylev; döneinin CumhurbaÅŸkanı ve Milli Mücadele’nin en önemli figürü Mustafa Kemal’in, (ilk) CumhurbaÅŸkanlığı görevinin son günlerine denk gelen 1927 yılının 15 Ekim Cumartesi-20 Ekim PerÅŸembe günleri arasında, CHP’nin ikinci olarak adlandırılan) kurultayında, parti grubuna hitaben yaptığı ve 36 saat 31 dakika süren konuÅŸmasıdır[1]: Böyle bir konuÅŸma yapacağı aylar öncesinden basına yansıyan CumhurbaÅŸkanı, 15 Ekim 1927 Cumartesi saat 10: 00’da BMM salonuna girer; Romanya Büyükelçisi Anastasiu’nun aynı tarihte Romanya DışiÅŸleri Bakanlığı Kaleini’ne kaydedilen raporunda (Maxim, 1997:186) da belirttiÄŸine göre, BMM, o anda, 315 milletvekili, deÄŸiÅŸik vilayetlerden gelen 126 delege -yani Türkiye’nin 63 vilayetinin her birinden gönderilen ikiÅŸer delege- yerli ve yabancı konuklarla doludur ve Genelkurmay BaÅŸkanı ile Kolordu Komutanları da konuÅŸmayı dinlemek üzere salonda hazır bulunmaktadır. Dışa açılış konuÅŸmasından sonra, Mustafa Kemal kürsüden iner. Ardından Ä°smet Ä°nönü kürsüye çıkar ve divan heyeti seçimi yapılır. Divan kâtipliklerine Van Milletvekili Hakkı Bey ve Zonguldak Milletvekili RuÅŸen EÅŸref Bey seçilmiÅŸlerdir. Ardından, Mustafa Kemal tekrar söz alır, önce kongreyi açış konuÅŸmasını yapar; ardından da Ismet Ä°nönü riyasetindeki kongrede bu meÅŸhur ve uzun konuÅŸmasına baÅŸlar. Grew’in gözlemlerine göre Mustafa Kemal’in sesi baÅŸlangıçta titrektir. Fakat konuÅŸtukça hitabeti açılır; sıra, meclis üyelerine okunmasını istediÄŸi belgelere geldiÄŸinde, bu belgeleri Divan Katibi RuÅŸen EÅŸref Bey’e verir. O gün BMM salonunda olan Amerikan Büyükelçisi Grew (1953:733-734), o oturumdaki gözlemlerini şöyle özetler: “Saat 9.40’ta elçilik katibimiz Ives’le birlikte Meclise geldik ve diplomatlar locaşına çıkarıldık. Loca, on iskemle alacak kadar küçük bir odaydı. Arka sıradaki iskemleler, ayakta daha çok insan durabilsin diye kaldırılmış. İçerde Polonya, Çekoslovakya elçileri ve görevlileri vardı. Az sonra diplomatlara yer gösteren protokol ÅŸefi Saffet Bey geldi ve heyecanlı bir sesle Rus Elçisi ve Kordiplomatik duayeni Suritz YoldaÅŸ’ın gelmekte olduÄŸunu kulağıma fısıldadı ve ne yapayım’ diye sordu”.

Mustafa Kemal’in, 15 Ekim Cumartesi günü baÅŸladığı konuÅŸmasını, 20 Ekim PerÅŸembe günü, gözyaÅŸları içerisinde bitirip[2] “Senelerden beri devam eden efal ve icraatsinin) milleti[ne] hesabını ver*mesinden sonra Necip Asım (Yazıksız) Bey[3], Mustafa Kemal’in “Nutuk’unun kongre tarafından teÅŸekkür ve masvip edilmesini ve fırka defterine geçirilecek olan iÅŸ bu tasvip kararının kongreye iÅŸtirak eden biluinum murahhaslar tarafından imzalanmasını ve Gazi’ye takdimini teklif eder. Necip Asim Bey’in önergesi oybirliÄŸi ile kabul edilmiÅŸtir. Böylelikle, Mustafa Kemal PaÅŸa’nın Nutuk’ta dile getirdiÄŸi her ÅŸey CHP tarafından da onaylanarak kabul edilmiÅŸ olur (Uzun, 2005:31). Necip Asım Bey’in önerisinin kabul edilmesiyle Nutuk, artik, Mustafa Kemal’in kendi sözü, yorumu ve bizatihi onun kiÅŸisel deÄŸerlendirmesi olmaktan çıkarılarak, CHP’nin sözü, düşüncesi haline getirilmiÅŸtir.

Nutuk’un el yazınası müsveddeleri, 36×22 ebadındaki kağıtlara yazılmış 506 sayfadan ibarettir (Inan 1980:34). Bu müsveddeler, Atatürk’ün ölümünün ardından önce diÄŸer baÅŸka evrakla birlikte Ziraat Bankası kasalarında saklanmış, ardından da Genelkurmay Harp Dairesi’ne veriliriÅŸtir (Ä°nan, 1980: 34). Nutuk’un müşveddeleri bugün, iki kutu içinde saklanmaktadır. Bu müsveddelerin hemen hemen her sayfasında düzeltmeler bulunmakla birlikte bunların sadece bir kasmi Mustafa Kemal’e ait tashihlerdir. Mustafa Kemal’in el yazısını tanıdığı için ona ait düzeltmeleri saptayabildiÄŸini söyleyen Afet Ä°nan, Mustafa Kemal’e ait olmayan, farklı kalemlerle yazılmış, ama kime ait olduÄŸunu tam olarak bilmediÄŸi birçok düzeltmenin de bu müsveddeler üzerinde yer aldığını belirtmektedir[4]

Mustafa Kemal, Nutuk’un müsveddelerini 1927 yılınm ilk yarısında kaleme almaya baÅŸlar. Hummalı bir çalışmaya giriÅŸir bu dönemde. Nutuk’un yazılış sürecine tapiklik eden Falih Rifki Atay (2004:460) bu süreci şöyle özetler: “Nutuk, Atatürk’teki çalışma gücünün insan takatini bazen ne kadar aÅŸtığını gösterir. Yüzlerce, binlerce vesikayı eski köşkün üst katındaki küçük çalışma odasında kendisi ayırmış, Nutku çoÄŸunca ayaküstü dolaÅŸarak dikte etiniÅŸtir. Uzun saatler süren diktelerden sonra yazanlar sekiz-on saatlik bir uykuya gittikleri zaman Atatürk bir banyo alır, giyinir, akÅŸain davetlilerine o gün yazdıklarını okutmak üzere sofraya inerdi. Okuma ve o günkü yazılar üzerine konuÅŸmalar da saatler sürerdi. Bu defa dinleme ve konuÅŸmalardan yorulanlar uzun bir rahatlama için evlerine dönerler, Atatürk çok defa kısa bir uykudan sonra bir gün önceki çalışmalarına koyulurdu. Bu kadar sıkı çalışma haftalarca sürmüştür. Cüinleler, kelimeler ve noktalar üzerinde titizce durduÄŸunu unutmayınız”.

Yusuf Hikmet Bayur (1997:343) ve RuÅŸeli EÅŸres Ãœnaydın gibi Mustafa Kemal’e yakın isimler de Nutuk’un yazılışı sürecinde onun iÅŸtiyak içinde çalıştığını vurgulayan tanıklardandırlar: Ãœnaydın Ä°stanbul’dadır ve Ankara’ya döndüğünde Mustafa Kemal’e verilmesi için kendisine bir emanet verilir. Ankara’ya geldiÄŸinde, sabah saatlerinde Köşk’ü arar. Mustafa Kemal, Ãœnaydın’a hemen Köşk’e gelmesini söyler. Ãœnaydın, “Bu kadar erken saatte onun uyanık olacağını tahmin etmemiÅŸtim” der ve şöyle devam eder: “Beni doÄŸruca kata aldılar… Kendisi, eski köşkün balkonunda, üstü kağıt yığılı bir masanın başında nefti bir robe de chambre ile oturuyordu. Karşısinda da o zamanki umumi katibi Bay Tevfik (BıyıkoÄŸlu)… Gazi: -Buyurun… Kusura bakına! Yaziya dalmışım; yirini yedi saattir uyumamışım. O halde bir faÅŸlı tamamlayalın da öyle yatarım dedim. Onun için bugün seni göremeni diye ÅŸimdiden çağırttım… Geç bakalım. Şöyle otur. Al bir sigara da dinle… dedi. O faslı Bay Tevfik’e okuttu. Yahya Kaptan’ın ÅŸehit oluÅŸu… Bir yiÄŸidin ölümünü, resmi bir üslup içinde öyle duygulu anlatmıştı ki, ÅŸimdi dinlerken kendi gözleri de yaÅŸanıyordu… O gün akÅŸama doÄŸru yaverlikten gene telefon aldım: saat yirmide köşke isteniyordum. Kendisini, davetlisi kalabalık uzun bir sofranın başında buldum. Yorgunluksuz görünüyordu. Gülümseyerek dedi ki: Sen zannedersin ki ben uyudum uyandım da… Hayır, sen gittikten sonra gene yazıya dalmıştım… Saat on sekize gelmiÅŸ dediler. Öyle ise artık yatmak beyhude olur. Bari arkadaÅŸları çağıralım. Yemek yeriz. Bu faslı onlar dinlerler. Bu gece yatarız dedim” (Ãœnaydın, 1956:474-475).

Mustafa Kemal, Nutuk’un yazını sırasında gerçekten yoÄŸun bir mesai harcar. Afet Ä°nan (1966:515-516)’ın da belirtiÄŸi gibi, gündüzleri Nutuk’u dikte ettirmekte, akÅŸam da, yazılan parçaları sofrada okutarak arkadaÅŸlarıyla tartışmaktadır. Şöyle devam eder Afet Ä°nan: “…yazdıklarını okuttururken o günleri yeniden yaşıyormuÅŸ gibi heyecanlı idi… Yaz aylarının sıcak bir gününün gecesi, Atatürk’ün etrafında daha kalabalık bir aydınlar topluluÄŸu vardı. O arkadaÅŸlarına adeta bir sürpriz hazırlamanın sevinci içinde oturunuz ve dinleyiniz dedi. Nutuk’un sonuna koyacağı satırları yüksek sesle okumaya baÅŸladı. Dinleyicilerin nefes dahi almadıklarını sanıyorum. Çünkü ben kendimi öyle hissediyor ve Milli heyecanın tesiri içinde yaşıyordum. Bütün Millî Mücadelenin tarihi olan Nutuk bu satırlarla son bulacaktı. Atatürk bu metni okuyup bitirdiÄŸi zaman derin bir nefes almış, fakat iki damla gözyaşını da bizlerden saklamamıştı”.

Bu yoÄŸun tempo, Mustafa Kemal’in saÄŸlığını da olumsuz etkiler; tam da Nutuk’un müsveddelerinin yazılmakta olduÄŸu dönemde, 22, 23 ve 28 Mayıs 1927 tarihlerinde ardı ardına üç kez kalp krizi geçirir. Berlin ve Münih üniversiteleri tıp fakültelerinin dahiliye uzmanları Prof. Dr. Friedrivh Kraus ile Prof. Dr. Ernest Von Remberg Ankara’ya çağırılır. Doktorlar Mustafa Kemale konsültasyon uygular ve çalışma temposunu hafifletmesini salık verir Tuncay (1999:180), bu kalp krizlerinin ardından Mustafa Kemal’in, Nutuk’unun geri kalanını özet biçimde kaleme almak zorunda kaldığını belirtmektedir. [5]

Nutuk’un basın hakkı, Türk Tayyare Cemiyeti’ne verilir. Mustafa Kemal’i temsilen Hasan Rıza Bey ve Türk Tayyare Cemiyeti’ni temsilen Bitlis Mebusu Muhittin Namnt Bey, kitabın basını ile ilgili olarak bir sözleÅŸme hazırlar ve imzalar. Bu sözleÅŸmeye göre, Nutuk’un satışından elde edilecek gelirin sadece yüzde onbeÅŸi Tayyare Cemiyeti’ne bırakılacaktır Nutuk’un 1927 yılı baskısı, 1928 yılı Temmuz’unda piyasaya çıkar[6]. Kitabın 1000 adet basılan ve 627 sayfadan oluÅŸan ilk (lüks) baskısı, Ankara Türk Ocakları Heyet-i Merkeziyesi Matbaası tarafından yayınlanmış; tezyinatı Ä°stanbul’da Cumhuriyet Matbaası’nda gerçekleÅŸtirilmiÅŸ, harita, kroki ve fotoÄŸrafları Ahmet Ä°hsan Matbaası vesayetiyle Viyana’da tabedilmiÅŸtir (AcaroÄŸlu, 1981:903-904). Nutuk’un olaÄŸan baskısı ise her biri 50.000 adet olmak üzere iki baskıda gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir; ayrıca satış iÅŸlemlerinin kontrolü için de her kitaba ayrı ayrı numaralar verilmiÅŸtir. Yüzbin adet basılan Nutuk’un bu baskısı, iki cilt halindedir (Aydemir, 1973:317). Birinci cilt. “Nutuk. Gazi Mustafa Kemal Tarafından” baÅŸlığını; belge, harita ve krokilerin yer aldığı ikinci cilt ise “Nutuk Muhteviyatua Ait Vesaika baÅŸlığını taşımaktadır. Bu Nutuk, Osmanlıca harflerle 10,5 punto dizilmiÅŸtir ve büyük boy 543 sayfadan oluÅŸmaktadır. Kitabın neÅŸir hakkı Türk Tayyare Cemiyeti’ne aittir ve kitapta Atatürk’ün kongredeki konuÅŸmasının yanı sıra, konuÅŸması sırasında okutınayıp sadece zikrettiÄŸi belgelere, savaÅŸ krokilerine ve haritalara da yer verilmiÅŸtir. Kitap, Ä°stanbul’da Ebuzziya Matbaası’na bastarulmış; Mustafa Kemal’in kapaktaki resmî ve ekteki haritalar (Özerdim, 1980:236-237; KurtuluÅŸ, 1994: XIV-XVI) lüks baskıda da olduÄŸu gibi Viyana’da tabedilmiÅŸtir.

Nutuk’un Latin harfleriyle yazılmış ilk baskısı, 1934 yılında yayınlanır. Bu baskı, üç cilt halinde planlanmış tır. BMM’nin açılacağını bildiren genelge ile biten ilk cilt, ekleri hariç 317 sayfa, ikinci cilt ise aynı ÅŸekilde 345 sayfadan oluÅŸmaktadır. 348 sayfalık üçüncü cilt ise belgeleri kapsamakta, ayrıca bu ciltte, yedi haritaya da yer verilmektedir (Kılıç, 2003:135).

1938 yılında, Cumhuriyet’in onbeÅŸinci yılı münasebetiyle, Nutuk’un yeni bir baskısı daha yapılır[7]. Bu baskı, 1934 yılındaki baskının kalıplarından yararlanılarak yapılmış bir tıpkıbasımdır. Fakat 1934 basımından farklı olarak Nutuk, bu kez, tek cilt olarak basılmış, bu başımda baskıda yer verilmemiÅŸtir (Özerdim 1980: 236, AcaroÄŸlu, 1981: 904; Kiliç, 2003:135).

Mustafa Kemal hayattayken, bir defa eski (1927), iki defa da (1934 ve 1938) yeni harflerle basılan Nutuk, Ä°nonü liderliÄŸindeki tek parti döneminde hiç basılmamıştır. 1938 yılındaki baskıdan sonra Nutuk, ilk kez, 1950 yilinda Demokrat Parti (DP) döneminde yayınlanmıştır. Basımı üç cilt halinde planlanan bu Nutuk’un, kitabın 1934 basımındaki üç ciltlik sınıflamasından esinlenen ilk cildi 1950 yılında, ikinci cildi 1952 yılında basılmış, vesikalanı içeren üçüncü cilt ise ancak 1959 yılında piyasaya çıkarılabilmiÅŸtir.

Nutuk’un dili, Mehmet TuÄŸrul, Saláh Birsel, Cahit Öztelli, M. Sunullah Arisoy’dan (2. ciltte. Ansoy yerine Handi Olçay’dan) oluÅŸan bir heyet tarafından sadeleÅŸtirilmiÅŸ ve Türk Dil Kurumu tarafından, Söylev adı ile 1963 yılında yayınlanmıştır. Nutuk, hem Ahmet Köklügiller’in giriÅŸimleriyle Milliyet Yayınları tarafından, hem de “1000 Temel Eser” projesi kapsamında Kültür MüsteÅŸarlığı ve Kültür Bakanlığı tarafından 1973 yılında da basılmıştır. Kültür Bakanlığı, 1973 yılında sadece birinci cildi yayınlamış, ikinci cildin yayımı ise ancak 1975 yılında gerçekleÅŸtirilebilmiÅŸtir. Nutuk Atatürk’ün doÄŸumunun yüzüncü yıldönümüne armaÄŸan olarak, 1981 yılında, yine üç cilt halinde Mobil Åžirketi tarafından da yayınlanmıştır.

Korkmazı (1997:390) verdiÄŸi bilgilere göre, günümüz Türkçesi’ne aktarılmış baskalar içinde en güvenilir olanı, Atatürk’ün doÄŸumunun yüzüncü yıldönümü dolayısıyla “100. Yıl Kutlama Koordinasyon Kurulu’nca hazırlatılıp, 1984 yılında ilgili ve yetkili mercilerin titiz deÄŸerlendirmesinden geçilerek bastırılan ve yayınlania hakkı daha sonra Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurimu, Atatürk AraÅŸtırma Merkezi’ne devredilmiÅŸ bulunan Nutuk çevirisidir. Korkmaz, bu güncelleÅŸtirilmiÅŸ Nutuk’un, 44 defa basılmış olduÄŸunu da notlarına eklemektedir.

Bugün ise Nutuk, aralarında Say, Kumsal, Akvaryum, Art, Elips, Gazi, Patika, Bordo-Siyatı, Gün, Kare, ileri, Emre, Etna, Ä°ndeks, Tutku, Ipekyolu, Net. Örgün, Alfa, Altin ve Assos gibi yayınevlerinin de yer aldığı yirmiden fazla yayınevi tarafından basılmaktadır. Yayınlandığı ilk günden bu yana az sayıda yayınevi tarafından basılarak görece yüksek ücretlerle satılan Nutuk, gittikçe daha ucuza satılmaya, hatta çeÅŸitli kurumlar tarafından parasiz dağıtılmaya baÅŸlanan bir metin haline gelmeye baÅŸlamıştır. ÖrneÄŸin. Atatürk AraÅŸtırma Merkezi’nin 1998 yılında yayınladığı Nutuk, 8.464 adet, 2006 yılında ise 88.041 adet satılmış; Alfa yayınevi tarafından 2005 yilinda basılan Nutuk, 2 yıl içinde 150.000 adet satmıştır.

Nutuk, sadece Türkçe deÄŸil, yabancı dillerde de basılarak yayınlanmıştır. Kitabın Ä°ngilizce, Almanca ve Fransizca baskıları, Nutuk’un okunuÅŸunu müteakip yıllarda Leipzing’de K.F. Koehler[8] yayınevince basılmış (Özerdim, 1980:241; Giritli, 1997); Rusça baskısı ise Devlet Yayınları ve DışiÅŸleri Halk KomiserliÄŸi Literatür Yayınları tarafından yayınlanmıştır. Bu çevirilerde, Nutuk’un orijinalinde yer almayan Nutuk’u, Mustafa Kemal’i Osmanlı Türk reform sürecini vb. tanıtıcı kimi önsözlere de yer verilmiÅŸtir.[9]

Kitabın Türkçe ilk baskısı, üç farklı kalite de piyasaya sürülmüştür. Çubuklu kağıda yapılan baskısı 5 liraya satışa çıkarılmış; iki renkli ipek kağıda basılan Nutuk’lar 10, Ipek Japon kağıda basılmış ciltli Nutuk’lar ise, cilt kalitesi ve süslemelerine göre 25, 45 ve 50 liradan satışa sunulmuÅŸlardır. 1963 yılında, Türk Dil Kurumu tarafından basılan Söylev 24 liraya, 1973 yılında Milliyet Yayınları tarafından basılan Nutuk ise 12,50 liraya satışa sunulmuÅŸtur.

Nutuk’un baskıları ve bazı baskılarının fiyatları ile ilgili yukarıda bilgiler boÅŸuna deÄŸildir: Bu bilgiler, Nutuk’un Türk siyasal hayatı içersindeki iÅŸlevi ve rolü ile ilgili bazı ipuçları vermesi açısından da önem taşımaktadır. Bu bilgiler ışığında ön plana çıkan bazı noktaları vurgulamak gerekirse, birinci olarak, “satılan” ve “okunan” Nutuk’lar arasındaki kayda deÄŸer farklılığı vurgulamak ve Nutuk’un satışı ile onun içeriÄŸine duyulan entelektüel ilgi ve merak arasında bir iliÅŸki bulunmadığını belirtmek gerekmektedir. Ä°lk basıldığı günden bu yana, Nutuk’un okunması entelektüel bir faaliyet olarak kalırken, onun satın alınması, okunması amacıyla bir kitabın edinilmesi olarak deÄŸil, tersine, rejime olan sadakatin, rejimle kurulan bağın ifadesi olarak düşünüle gelmiÅŸtir. Nutuk ile ilgili bu tür bir yargıyı Koçak (1997: 138)’da paylaÅŸmaktadır. Koçak, Bilal ÅžimÅŸir’in, Nutuk’un döneminin en fazla satılan ve okunan “best-seller’ı olduÄŸu yönündeki tespitinin gerçeÄŸi yansıtmadığını belirttikten sonra: Nutuk’la ilgili bugün de hâlâ geçerli olan bir realitenin altını çizmektedir: “Nutuk okunmaktan çok sözü edilir bir nelini”dir. Günümüzdeki Nutuk satışları ile ilgili gözlemler de Koçak’ın 1997 yılındaki deÄŸerlendirmelerini destekler niteliktedir: GeçmiÅŸte olduÄŸundan çok daha fazla yayınevi tarafından, çok daha fazla sayıda basılmasına ve yine geçmiÅŸtekine oranla çok daha uygun fiyatlarla ve okuyucuların çok daha kolay eriÅŸebilecekleri mekânlarda satılmasına, hatta birçok kurum tarafından (Atatürkçü Düşünce DerneÄŸi gibi) ücretsiz dağıtılmasına raÄŸmen, Nutuk’un halen çok okunan bir metin olduÄŸunu söylemek zordur: Nutuk, okunup anlamaktan çok, referans verilen, referans verildiÄŸinde de o anda söyleneni, iddia edileni ya da yazılanı tartışmasız bir doÄŸru haline getiren bir meÅŸrulaÅŸtırıcı iÅŸlevi görmekte; Nutuk’un anlattıkları, söyledikleri vb. deÄŸil, sadece ona sahip olmak bile baÅŸlı başına siyasal bir anlam ve duruÅŸ ifade etmektedir. Nutuk’un okunmasından sadece iki gün sonra, 23 Ekiin 1927’de, Maarif Vekâleti’nin GençliÄŸe Hitabe’nin ÅŸehrin çeÅŸitli yerlerine asılmasına karar vermesi ya da KaynardaÄŸ’ın da belirttiÄŸi giht, Nutuk’un dönemin memurlarına rızaları dışında satılarak, parasının maaÅŸlarından kesilmesi gibi örnekler de aynı kanıya delil olarak sunulabilir. Özetle, geçmiÅŸte olduÄŸu gibi günümüzde de, Nutuk’u satın almakla, onu okumak arasında doÄŸrudan bir iliÅŸki kurmak hayli zordur; bir kitap olarak Nutuk’a sahip olmak, rejimi sahiplenmekle birlikte deÄŸerlendirilen bir olgu olagelmiÅŸtir ve Nutuk, raflarında yer aldığı kütüphanenin sahibinin KemalistliÄŸi’ne delalet eden bir sembol olma iÅŸlevi üstlenmiÅŸtir.

Dönemin Türkiye’si ile ilgili bazı verilere göz attığımızda da yukarıdaki deÄŸerlendirmeleri destekleyen kimi istatistiki iliÅŸkilere rastlanmaktadır. Nutuk’un okunmasinin hemen ardından, 28 Ekini 1927 tarihinde yapılan nüfus sayımına göre Türkiye’nin o dönemdeki nüfusu 13,6 milyon kiÅŸidir ve bu nüfusun %83,7’si köylerde ikamet etmektedir. Bir baÅŸka ifade ile 1927 yılı Türkiyesi’nde 11,38 milyon kiÅŸi köylerde, 2,2 milyon kiÅŸi ise kentlerde (il, ilçe, bucak ve beldelerde) yaÅŸamaktadır. Yapılan nüfus sayımı sonuçlarına göre kentte yaÅŸayan bu 2,2 milyon kiÅŸi’nin %32’si, yani 704.000 kiÅŸiÅŸi okuma yazma bilmektedir. Bu oran, köylerde yaÅŸayan 11,38 milyon kiÅŸi göz önüne alındığında daha da vahim durumdadır. Köylerde ikamet etmekte olan Türkiye nüfusunun sadece %6’sı, bir baÅŸka ifade ile sadece 682.000 kiÅŸisi okuma yazma bilmektedir (Tuncay, 1999:192; Tütengil, 1980:56-59). Bu verilerden hareketle, dönemin Türkçesi’ndeki okuryazar kiÅŸi sayısının kabaca 1,38 milyon kiÅŸi olduÄŸu söylenebilir. Nüfus sayımının yapıldığı yıl okunan ve ertesi yıl içerisinde satışa sunulan Nutuk ise aynı dönemde, sadece yurtiçinde 100.000’den fazla basılmış ve satılmıştır. Yani, demek ki, yine kaba bir hesapla, 1927 Türkiye’sinde yaklaşık okuryazar her 13,8 kiÅŸiden birisi Nutuk’u satın almıştır. Sadece kentler düşünüldüğünde -ki dönemin Türkiye’sinde bir kitabı satın alabilme imkânının ancak il, ilçe ve beldelerde yani kentlerde yaÅŸayanlar için mümkün olabilecek bir ayrıcalık olduÄŸunu varsayabiliriz. kentlerde her 7 kiÅŸiden birinin Nutuk’a sahip olduÄŸu ortaya çıkmaktadır.

Türkiye’deki her (kentli) yedi okuryazardan birinin Nutuk’u satın aldığı. Nutuk’un satış rakamları ve Türkiye nüfusu ile ilgili istatistiklerce göre doÄŸru olmakla birlikte, Nutuk’un okunma oranının, satışı ile aynı paralelde olduÄŸunu söylemek hayli zordur. Nutuk’un basıldığı yıllarin Türkiye’sinde Nutuk edinmek ile rejime baÄŸlılık arasında bir iliÅŸki kurulduÄŸu, hatta Nutuk’un Halkevleri, Halkodaları, CHP örgütleri (ve tabii ki parti üyeleri), spor kulüpleri gibi çeÅŸitli örgütler ve bürokratiara satılmak üzere çeÅŸitli illere gönderildiÄŸi ve dağıtımının tevzinin yapılıp yapılmadığının resmi kanallardan kontrol edildiÄŸi aÅŸikardır. Nutuk yayınlandıkları sonra Türk Tayyare Cemniyeti’nin, Nutuk’u, Diyanet iÅŸleri ve Nafia Müdürlükleri aracılığıyla satmak için uÄŸraÅŸması da bu iddiayı desteklemektedir. Bir diÄŸer ifade ile Nutuk, sadece rejine sadakatini göstermek isteyen bürokrat ve partililerce alınmakla kalmamış, satılması, dağıtılması için de resmi, örgütlü bir çaba da gösterilmiÅŸtir. Bu iddiaya kanıt olarak, Nutuk’un okunuÅŸundan yaklaşık bir yıl sonra, 18 Eylül 1928 tarihinde yayınlanan ve Nutuk’un taÅŸra memurlarına gönderilmesini öngören genelgeyi örnek olarak vermek mümkündür.[10]

Nutuk’un satılmak üzere çeÅŸitli yerlere gönderilme iÅŸleri sadece kitabın 1927 baskısıyla da sınırlı deÄŸildir. ÖrneÄŸin Cumhuriyet Halk Fırkası İçel Vilayet Heyeti tarafından, Cumhuriyet Halk Firkası Umumi KatipliÄŸi’ne gönderilen, 14 Mayıs 1934 Tarih, 47746 sayılı yazıda, Umumi KatipliÄŸin 30/3/934 Tarih 8/252 Sayılı yazısına[11] karşılık olarak ÅŸu cevap verilmektedir: “Kaza Ä°dare heyetlerimizce Nufukların tevzii hususu esaslı ve devamli bir surette takip edilmediÄŸinden bugüne kadar tevzii iÅŸleri neticelenememiÅŸtir. Bu iÅŸle bizzat meÅŸgul olacak ve en nihayet bu ayın sonuna kadar tevziatı ikmal ettirerek mazbataları takdim edeceÄŸim. Bilvesile saygılarımı tekrarların efendim -CHF İçel Vilayet Ä°dare Heyeti Reisi”

Benzer bir örnek Kütahya Spor Kulübü ile ilgili olarak verilebilir. Kulübün 02.09.1933 tarihinde Cumhuriyet Halk Fırkası KatibiumumiliÄŸine yazdığı yazıda[12] “Büyük Reisimiz GAZÄ° hazretlerinin Nutuklarından faydalanmamız için bize armaÄŸan edilen kitabı aldık, demirbaÅŸ yaptık” denmektedir. Örnekleri artırmak mümkündür.

Nutuk’un satış fiyatlanı da onun okunmaktan çok rejimi sahiplenmekle ilgili nedenlerle satın alındığının altıni çizmektedir. Nitekim Nutuk’un fiyatı, dönemine göre çok ama çok yüksektir. Mustafa Kemal’in 30.06.1927 tarihinde -yani Nutuk’un okunmasından sadece 15 gün Ãœrice- askerlikten emekliye ayrıldığı[13] ve kendisine 43 TL maaÅŸ baÄŸlandığı (Aydemir, 1973:321) gözönüne alınırsa, Nutuk’un, MareÅŸallikten emekli bir askerin bile maaşının tamamıyla sadece 4-5 adet satın alabileceÄŸi kadar pahalı bir kitap olduÄŸu görülebilir. Ayrıca belirtmek gerekiyor ki, Mustafa Kemal’in, Ä°stanbul’da Zelliç Matbaası mücellithanesinde teclid edilen, tezyinatı Ä°stanbul’da Müderresetülhattanin tarafından tertip olunan, kuyumculuk iÅŸleri ise yine Ä°stanbul’daki seçkin kuyumculara yaptırılmış olan ve o dönemde adeti 500 TL’ye satılmakta olan fevkalade Nutuktan (Özerdim, 1980:236) sadece bir tane alabilmek için, emekli maaşını hiç harcamadan tam 12 ay biriktirmesi gerekmektedir. Nutuk’la ilgili bu fiyatlar, aynı zamanda, kuÅŸkusuz hiçbiri emekli bir paÅŸa kadar maaÅŸ alamayan diÄŸer memurların, bürokratların, kendilerini rejime baÄŸlayabilmek için ne büyük maddi fedakârlıklarda bulunduklarını da belgelemektedir. Allah’tan, Nutuk yayınlandıktan sonra, Türk Tayyare Cemiyeti Nutuk’u beÅŸ dira karşılığında, ayda elli kuruıştan on ay taksitle satmaya[14] baÅŸlamıştır da rejime sadakatin maddi külfeti taksitlendirilebilmiÅŸtir. Nutuk’un bu kadar yüksek fiyatla satılmasında, hiç kuÅŸkusuz, Türk Hava Kurumu’na kaynak yaratma amaçını da unutmamak gerekmektedir.

Nutuk’un yurtdışı baskıları ise aynı bir tartışma konusu olmuÅŸtur. Türk siyasî hayatı üzerine çalışmakta olan oldukça küçük bir akademik grup dışında, yurtdışındaki hiçbir okuyucuyu ilgilendirmeyecek bilgilere yer verilen Nutuk’un, okunuÅŸunu müteakip yıllarda yabancı dillere çevrilip satılmaya çalışılmasında da, yine, Nutuk’un bahsettiÄŸi konulara yurtdışında duyulan ilgi deÄŸil, rejimin prestiji faktörü belirleyici olmuÅŸtur. Zira Rusça baskısı dışında K.F. Koehler yayınevi tarafından piyasaya sürülen eserin yurtdışı satışları, tam anlamıyla bir sorun haline gelmiÅŸtir. Satışı ve gelirlerin toparlanması iÅŸiyle görevlendirilen büyükelçilikler, rizalanı dışında kendilerine gönderilen ve satılamayan Nutukları Türk Hava Kurumu’na iade etmek için Hariciye Vekaleti ile sürekli olarak yazışırlarken: Hariciye Vekaleti ise büyükelçiliklerden, kitaplar satılmasa bile propaganda amaçlı olarak kitapçılarda muhafaza edilmesi konusunda gereÄŸinin yapılmasını rica etmiÅŸtir.

Koçak’ın (1997:139) belirttiÄŸine göre, Roma BüyükelçiliÄŸi’nden Hariciye Vekaleti’ne 11 Kasım 1930 tarihinde iletilen bir yazıda, Roma’da toplam yedi-sekiz ay zarfında sadece iki adet Fransızca Nutuk satılabildiÄŸi belirtilmekte ve kitapların Türkiye’ye iadesi talep edilmektedir. Aynı merkezden yazılan, 21 Ocak 1931 tarihli bir baÅŸka yazıda ise toplam beÅŸ adet Fransızca Nutuk satıldığı bildirilmektedir. Bu konuda sorunlar yaÅŸayan sadece Roma BüyükelçiliÄŸi de deÄŸildir. Kocak (1980:139), bu tür sorunlar nedeniyle Hariciye Vekaleti’ne baÅŸvuran büyükelçilikler arasında Paris, KÃ¥bil, Atina ve BudapeÅŸte büyükelçiliklerini de saymaktadır.

Nutuk’un ilk Latin harfli baskısının 1934 yılında gerçekleÅŸtirilmesi de oldukça kayda deÄŸerdir ve bu, Nutuk’un okunmaktan çok, sahip olunması önemli olan bir metin olma özelliÄŸinin altını çizer. Latin harflerine geçiÅŸi düzenleyen kanun 1 Ocak 1929 tarihinde yürürlüğe girmekle birlikte[15], 1928 yılı ortalarından itibaren yani Nutuk’un Osmanlıca baskısının Temmuz 1928’de piyasaya çıkmasından yaklaşık iki ay önce- bu konuda bir takım resmi giriÅŸimlerde bulunulmaya baÅŸlanmıştır: Mayıs 1928 tarihinde Türkçe’nin Latin harflerine geçirilmesi ile ilgili bir heyet kurulmuÅŸ[16]; Mustafa Kemal bu konudaki düşüncelerini 28 AÄŸustos 1928 tarihinde, Sarayburnu’da katıldığı toplantıdaki “Milleti bilgisizlikten kurtarmak için kendi diline uymayan Arap harflerini terkedip Latin esasından Türk harflerini kabul etmekten baÅŸka çare yoktur” (Kocatürk, 1999:415) sözleriyle ortaya koymuÅŸ: konu ile ilgili yasa, Kasım ayı başında BMM’de kabul edilmiÅŸtir.

Mustafa Kemal, Nutuk’unu Latin harfleriyle bastırabilir miydi? Bu soruya kesin bir cevap vermek oldukça zor. Fakat yine de bunun mümkün olabileceÄŸine dair izler bulmak da mümkün: Türk dilinin Latin harflerine dönüştürülmesi ile ilgili encümenin oluÅŸturulduÄŸu Mayıs ayında henüz Nutuk piyasaya çıkmamıştı ve yine biliyoruz ki, Arap alfabesinden Latin alfabesine geçiÅŸ ile ilgili tartışmalar, 1928 Mayıs’ından da eskiye, hatta Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar gitmekteydi[17]. Bir baÅŸka ifade ile Mustafa Kemal, Nutuk’unu okuduÄŸu tarihlerde, Latin harflerine geçiÅŸ ile ilgili düşünceleri de kafasında olgunlaÅŸmış durumdaydı. Fakat Latin harfleriyle dizilmiÅŸ Nutuk, yeni alfabenin kabulünden yaklaşık beÅŸ yıl sonra piyasaya çıkabildi. Ä°lginçtir ki, yeni Nutuk’un piyasaya çıkışı, tam da Mustafa Kemal’e 24.11.1934 tarihinde 2865 sayılı Kanun ile Atatürk soyadının verilmesinden sonraki günlere denk gelmektedir. Nitekim, üç cilt halinde basılan bu Nutuk’un kapağında, “Gazi M. Kemal” ve “Kemal Atatürk” imzalarının kliÅŸeleri bulunmaktadır (Özerdim, 1980:236; Uzun, 2005:109). Kitabın, 1934 yılının son günlerinde, soyadı kanunun hemen ardından basılmış olması da göstermektedir ki Mustafa Kemal, Latin harfleriyle başılmış bir Nutuk’tan çok, üzerinde yeni soyadının yer aldığı, Atatürk’ün ataTürklüğünün belirgin bir ÅŸekilde vurgulandığı bir Nutuk’u daha çok önemsemektedir. Nutuk’un ikinci Latin harfli baskısı da sembolik bir tarihe, Cumhuriyet’in onbeÅŸinci yıldönümüne -1938- denk getirilerek başılacak; hatta 1938. baskısı için, 1934 baskısının kalıpları kullanılarak bir tıpkıbasım gerçekleÅŸtirilecektir. Tüm bu ayrıntılardan hareketle denilebilir ki, Mustafa Kemal’in kafasında da bir kitap olarak Nutuk’un, içeriÄŸinden çok sembolik niteliÄŸi ön plandadır. Mustafa Kemal’in Nutuk’un sembolik yönüne verdiÄŸi önem kuÅŸkusuz olmakla birlikte, Nutuk’un Latin harfleri ile baÅŸkısının geciktirilmesinde, yazannın, Nutuk’un -dönemin entelektüelleri tarafından- okunması ile ilgili kaygılarının da olduÄŸu söylenebilir. Bir diÄŸer ifadeyle, Nutuk’un Latin harfleri ile dizilmiÅŸ baskısını kendisine Atatürk soyadının verildiÄŸi tarihe kadar geciktiren Mustafa Kemal, böylece, Nutuk’un okunurluÄŸunu artırnak istemiÅŸ; ilk baskılarından itibaren Latin harfleriyle diziimesinin önüne geçerek bunu saÄŸlamaya çalışmıştır.

Bir konuda belirtilmesi gereken son bir nokta da, Nutuk’un Mustafa Kemal’in vefatının ardından, 1950 yılına, yani tek parti döneminin sona erip DP’nin iktidara geldiÄŸi döneme kadar basılmamış olmasıdır. OkunduÄŸu günden, Mustafa Kemal’in vefatına kadar geçen yaklaşık 11 yıllık süre içerisinde, 1927’de 1934’de ve 1938’de üç kez basılan ve satılması için özel bir çaba gösterilen Nutuk’un, yazarının vefatının ardından 12 yıl hiç basılmaması da oldukça manidardır. 1950 yılında, DP iktidarı döneminde basılan Nutuk da, böylesi bir eksikliÄŸi, gecikmiÅŸliÄŸi fark eden DP iktidarının tabir-i caizse- bir nevi yasak savmasından baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi. Nitekim 1950 yılında Nutuk’un ilk yarısı, iki yıl sonra, 1952’de, geri kalan ikinci yarısı, DP iktidarının son yılında, 1959 yılında ise Nutuk’un vesikalarını içeren cildin basılmış olması da göstermektedir ki, 1950’li yıllarda basılan Nutuk da -daha önce 3 kez basılmış bir kitabın önce bir yarısının iki yıl sonra ikinci yarısının ve beÅŸ yıldan fazla süre sonra da eklerinin basılmasının gayriciddiliÄŸini tartışmaya bile gerek olinadığı varsayımından hareketleokunması, okurlardan gelen bu yöndeki bir talebin deÄŸerlendirilmesi gibi nedenlerle başılmamış; bu baskıda da rejimle ilgili kaygılar ön planda olmuÅŸtur. Hiç kuÅŸkusuz, kitaba sahip olmanın, onu okumanın önüne geçtiÄŸi. kitaba sahip olmanın siyasi bir tavır haline getirildiÄŸi bir duruinda, edinilen kitabın yarım ve eksik olmasından kaynaklanacak garabetin önemli olmadığını da belirtmeden geçmeyelim.

Nutuk’un DP döneminde yarim yamalak basılmasının nedenlerini tartışmaya geçmeden önce, Ä°nönü’nün önderliÄŸindeki yıllarda neden Nutuk’un hiç başılmamış olabileceÄŸi üzerine de düşünmek gerekiyor. Bir ÅŸeyin neden yapılmadığı ile ilgili -açığa vurulmayan bir iradenin nedenleri ile ilgili- kesin bir ÅŸeyler söylemek oldukça zor olmakla birlikte, înönü döneminde Nutuk’un basılmamış olmasıyla, yine aynı dönemde Nutuk’un kötükiÅŸilerinin bir bir aktif siyasete dönmeye baÅŸlamaları arasında bir iliÅŸki olduÄŸunu söylemek mümkün görünmektedir. Refet Bele’nin 1935 yılında; Nutuk’un hakkinda en ağır sözlerin sarf edildiÄŸi kiÅŸi olan Rauf Orbay’ın, Nutuk ile ilgili eleÅŸtirilerini 1930 baÅŸlarında gazetelerde yayınlamaya baÅŸlainasının ardından kitapları toplatılan ve yakılan Kazım Karabekir’in ve Ali Fuat Cebesoy’un 1939 yılında milletvekili olarak parlamentoya dönmeleri; Nutuk’ta hakkında yer alan eleÅŸtirilere yurtdışında yayınlanan gazetelerden cevap veren Halide Edip ve eÅŸi Adnan Adivar’ın ve Atatürk’e karşı en ağır ithamları kaleme alınış olan Riza Nur’un 1939 yılında ülkeye dönmüş olmalan ile Nutuk’un bu tarihlerde basılmamış olinası arasında bir iliÅŸki kurulabilir. Tabii, Nutuk’un tek parti döneminde neden hiç basılmadığı ile ilgili bu tartışmaya, 1938 Kasım’ında vefat eden Mustafa Kemal’e yapılacak aniÈ›mezar ile ilgili projeye bile neden 1944 yılı Eylül’ünde karar verildiÄŸi. mezarın neden ancak 1953 yıl içerisinde tamamlanmış olduÄŸu, 1942 tarihinde piyasaya sürülen üçüncü emisyon grubu banknotların tamamının neden Ä°smet Ä°nönü resimli oldukları ÅŸeklindeki soruları sorarak da devam etmek olasıdir.

Nutuk’un DP’nin iktidara geldiÄŸi ilk yılda -sadece bir kısmı da olsa- yayınlanmış olmasıyla, 27 yıllık tek parti iktidarını devirerek iktidara geliniÅŸ DP’nin siyasal kaygı ve endiÅŸeleri arasında da yakın bir iliÅŸki vardır. Şöyle ki, 1946 yılında kurulan ve 1950’de iktidara gelen DP’nin, bir yandan öncesindeki iki muhalefet partisiyle aynı akubete iÄŸramamak amacıyla sistemin “içerisinde”, “biz”den bir parti olduÄŸunu ispatlaması, diÄŸer yandan da 27 yıllık tek parti ve onun bürokrasi ve ordu üzerinde nüfuz sahibi genel baÅŸkanı ile hesaplaÅŸması gerekiyordu. Bu iki amaç bazen birbiriyle farklı vektörlerdeki politikaların aynı anda izlenmesini de zorunlu kılıyordu: Bir yandan sistemin, rejimin içerisindeki bir parti olduÄŸunun, diÄŸer yandan ise sistemi kuran partiden farklı olunduÄŸunun gösterilmesi; bir yandan tek parti politikalarına alternatif politikaların izlenmesi, diÄŸer yandan da bu politikaların rejimin devamlığını garanti altına alan ve sürdüren politikalar olduÄŸunun vurgulanması gerekiyordu[18]. Özetle DP’nin bir yandan CHP ve daha da önemlisi Ä°smet Ä°nönü ile rekabet etmesi, ama diÄŸer yandan da CHP öncülüğünde kurulan rejimin devamı oldųğunu, gericilerin ya da komünistlerin partiÅŸi olmadığını göstermesi gerekiyordu. DP, birbiriyle çeliÅŸir gibi görünen bu stratejiyi gerçekleÅŸtirebilmek için, Mustafa Kemal’i Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) kopararak onu sahiplenme yoluna gitmiÅŸ, böylece bir yandan – CHP’den kopararak rejimin ata-Türk’ü olma özelliÄŸi iyiden iyiye vurgulanarak ön plana çıkarılan- Mustafa Kemal’e gösterdiÄŸi ilgi ve hürmet ile rejime baÄŸlılığının altıni çizilirken, diÄŸer yandan da Mustafa Kemal’den koparttığı CHP’yi eleÅŸtirebileceÄŸi, kötüleyebileceÄŸi bir meÅŸruiyet alanı yaratabilmiÅŸtir. Nutuk’un 1950 yılında başılmış olmasını -25 Temmuz 1951 tarihinde çıkartılan 5816 sayılı Atatürk’ü Koruma Kanunu ile birlikte düşünerekbu ÅŸekilde okumak daha doÄŸru olacaktır.


[1] Mustafa Kemal’in Nutukunu söylediÄŸi 15-20 Ekın 1927 tarihleri arasındaki konuÅŸna konulari ve süreleri şöyledir (Arar, 1980:127, Uzun, 2005:30): 15 Ekim Cumartesi. 19 Mayıs 1919 tarihinde Sainsun’a ayak basmasından, Sivas Kongresi’ne kadar (5 saat 32 dakika); 16 Ekiin Pazar, Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin seçimlerine kadar (5 saat 37 dakika); 17 Ekini Pazartesi, Büyük Millet Meclisinin açılısına kadar (6 saat 20 dakika): 18 Eki Sah, ikinci Ä°nönü Zaferi’ne kadar (6 saat 24 dakika): 19 Ekim ÇarÅŸainba, Lozarı Barış AntlaÅŸması’na kadar (6 saat 24 dakika); 20 EkM77 PerÅŸembe, GençliÄŸe Hitabe’ye kadar (6 saat 14 dakika).

[2] KonuÅŸmasının beÅŸinci gününde Mustafa Kemal, Nutuk’unu okumaya ara vererek, metin harici olmak kaydıyla bazı açıklamalar yapar. Bli açıklamalannda Mustafa Kemal, söz konusu dokuz yıl içerisinde kendisine verilen menkul ve gayrimenkullerin dökümünü yapar ve kendiÅŸine verilen paralain önemli kısmı Büyük Taarruz için nasıl harcadığından bahseder. Ardından da “Bundan baÅŸka efendiler, vaktiyle Ankaralı liemÅŸehrilerim tarafından hediye edilen elyevm ikamet etinekte bulunduÄŸum Çankayadaki ev ile Bursa, Trabzon, Erzurum, Antalya, Ä°zmir’de bana hediye edilen evler ve ÅŸiindiye kadar aldığın tahÅŸiÅŸattan tasamufla Ankara’da satın aldığım bir kısım arazi vardır ki bunlann hepsi firkamindir” diyerek mallanni CHF’ye bağışladığını bildirerek Nutulc unit okumaya devam eder. Konu ile ilgili olarak Bkz (Arar, 1980, 128) ve (Tuncay, 1999:184).

[3] 1861 yılında Kilis’te doÄŸmuÅŸtur. AÅŸker (Albay) kökenlidir. Il. MeÅŸnuti yet’ten sonra Ä°stanbul Ãœniversitesi’nde Türk Tarihi ve Türk Dilt Tarihi derslerini verdi. Erzurum Milletvekili olarak TBMM’de bulundu. 1935 yılında vefat etti.

[4] Afet Ä°nan (1980:35), örneÄŸin, müsveddelerin ikinci sayfasından “Yulnan Salib-i Ahumer’i bu heyete merbut bulunuyordu. Vazifesi sureta muhacirlere bakım gibi insani bir perde altında tertibat-ı iltilásiyeyi fzhar eylemek. Bu surette ecza-yı abbiye ve lavazimat-ı sıhhiye nam altındaki cephane ve techizatı inemleketimiz dahiline ithal etmekti. Istarıbul Patrikhanesi ve Yunan Konsoloshanesi esliha ve cephanie deposu halini alınıştı. Kiliseler mahal-i ibadet olmaktan ziyade askeri ambarlar gibi kullanılmaktaydı” cümlelerinin silindiÄŸini belirtniektedir. Inan, Nutuk’ta, bu ÖrtleÄŸe benzer birçok tashihin olduÄŸunu hatırlatırken, bunların sadece bir kısmuun Mustafa Kemal’e ait olduÄŸunun da altını çizrnektedir. Nutuk’un müsveddeleri üzerinde yapılan düzeltmelerle ilgili olarak ayrıca Bkz. (Kocatürk, 1985)

[5] Mukavele ÅŸu sekilde düzenlenmistir: Türk Tayyare Cenziyeti ile yapılan bu mukavele, Mustafa Kemal PaÅŸa’yı temsilen Hasan Rıza Bey ile Türk Tayyare Cemiyeti nanuna Bitlis Mebusu Muhittin Nami tarafın. dan hazırlanmıştır. Yedi inaddelik bu mukaveleye göre:

  1. Müellif (Gazi Mustafa Kemal Hazretleri) Nuk’un Türkiye dahilinde Türkçe ve ilk defa olarak Ellibiin nüsha lav ve neÅŸr hakkını Türk Tayyare Cemiyeti’ne vermiÅŸ, eserin müteakip tab’lan bakkını da her defaşında ayn aynı anlaşımak ÅŸartıyla Tayyare Cemiyeti’ne verneyi vadetmiÅŸtir.
  2. Türk Tayyare Cemniyeti eseri tamamen tab ve neÅŸr’inden evvel kısmen veya tamamen matbuata levdi veya radyo ile neÅŸt hakkına dogrudan dojruya malik deÄŸildir. Yalnız inüellifin verecegt húlasalan niatbuata tevdi edebilir. Radyo ile de ancak müellifin talimatı mahsusası dahilinde yapılabilir.
  3. Eser AÄŸustos 1927 ayı zaidinda cemiyete tevdi edilecek, Cemiyetçe Kanunuevvel 1927 nihayetinde veya Kanunusani 1928 bidayetinde tab edilmiÅŸ olarak einre anade bulunduracaktır. Herhangi bir sebepten dolayı eser vaktinde tevdi edilemezse tabın ikmali tarihi de o nisbette tehir edilecektir. Esas itibarıyla eserin tevdii tarihinden dort ay sonra tabin ikmal edilmiÅŸ olması niukarrerdir. NeÅŸr ve mevki í fürúhtta vaz’ı gününü müellif ayrıca tayin edecektir.
  4. Tab ve neÅŸr masrafı tamamen Türk Tayyare Ceiniyeti’ne aittir.
  5. Hasılati safiyetinin yüzde OnbeÅŸi Türk Tayyare Cemiyeti’ne terk ediliniÅŸtir. Her iki ayda bir hesap görülecektir. Maamafih müellif hesabati her zaman istediÄŸi vesaitle rüyet-ü murakabe hakkına haizdir.
  6. Tab edilen ve satılan nüshalann müellif tarafından murakabesini teshil içini Tayyare Ceniyeti bilumuin nüshalara müteÅŸelsíl bilumuni numaralar vaz’ etmeyi kabul etmiÅŸtir
  7. Ä°kinci maddede tavsil edildig! vechile eserin hülaseten matbuat ve radyoyla neÅŸr’i taniini halinde de inasraf ve hasılat dört ve beÅŸinci maddedeli esaslara tabidir (Uzun, 2005:100)

[6] Özerdim (1980:236). Nutuk’un ilk baskısmın 1927 yılında yapıldiÄŸini belirtir. Fakat Kocak(1997:138)’ın da belirttiÄŸi gibi Nutiik, 1928 yılında piyasaya sürülmüş; ancak baskı tarihi olarak 1927 kullanılruÅŸtır.

[7] Nutuk’un 1938 yili baskısıyla ilgili olarak ayrıca Bkz. BaÅŸbakanlık Cuiniuriyet ArÅŸivi 13/12/1938 Tanti. 490.01. Fon Kodu, 4.19.63. Yer No’lu belge.

[8] Yayınevinin bu basın ile ilgili olarak inönü’ye gönderdiÄŸi teÅŸekkür yazısı ile ilgili olarak Bkz BaÅŸbakanlık Cumhuriyet ArÅŸivi, 27/7/1928 Taril, 030.10.Fon Kodu, 83.547.15. No’lu Belge

[9] 9 Ingilizce çeviri de Nutika, Türkiye’ye özgü kuruluÅŸ adlan ve terimleri için bir glossary eklenmiÅŸtir. Aynca bir giriÅŸ bölümü ilave edilerek, çevirinin altiaci da belirtilmiÅŸtir. Almanca baskıya eklenen sunuÅŸ yazısında ise 18. yy’dan Cumhuriyet dönemine kadar Türkiye’de gerçekleÅŸen dönüşüm özetlenmiÅŸ (Bu bölüm 1929’daki Ä°ngilizce çeviriye de eklenmiÅŸtir), aynca Almanca çevirdeki sunuÅŸ yazısı da bu inetne eklenmiÅŸtir. Aynca özel adlann okunuÅŸul ve Türk tarihi ile ilgili bir kronoloji de inetne ilave edilmiÅŸtir. Nutkun Almanca çevirisine eklenen ve daha sonra ingilizce çevirisine de dahil edilen metin de kayda deÄŸer ifadelere yer verilmektedir. Bu ifadelerden biri ÅŸu ÅŸekildedir: “Onuni düşüncesine göre bugünkü Türk Devleti son derece demokratik bir cuinhuriyet olup dini ÅŸeylerle her türlü birleÅŸmeyi kesinlikle ret eder. Kolayca anlaşılabilir bir ifadeyle, belki ÅŸunlan söyleyebiliriz, yüzyıllarca hükmetmiÅŸ olan mutlakıyet yönetimi bağına ve özel ve kamu yaÅŸamilnin her türlü ayrıntısına hükneden bir dine karşı indirilmuÅŸ olan bu halch ve gerekli darbe idt, devletin ve dinin birbirinden tamamen aynlışi ve insanın özgür oluÅŸu artık bugünkü paroladır. Batının en geniÅŸ kapsamlı fikirleri sevinç ve heyecanla kabul ediliyor. Avrupa’daki geliÅŸme, medeniyet, ilerleme bu çabalann içeriÄŸi ve amaçlan oluyor. Ama bütün endiÅŸelerin, bütün savaşınlann konusu bu inillet, bu Türk ulusudur. Avrupa’daki milli düşüncenin uzun ve deÄŸiÅŸikliklerle dolu bir tarihi vardır; ÅŸarkta ise bu yeni olup derin bir heyecan ve genç ve climlarnik bilulusu yeni bir ideale dogrui acvk eden asil bir coÅŸkuyla baÅŸtaki çevrelerce kabul edilmiÅŸ ve savunulmuÅŸtur. Bu uygarlık ve milli idealler arasında çeliÅŸki yaratan konular ve gerilimlerin meydana gelmesi aÅŸikardır. Batinin, yani yabancı kültür varlıklannui çok aşırı bir ÅŸekilde alumnası ve buna raÄŸmen kendi öz kültürünün ve bunlann kendi içlerinde kök salnıış konumunun öne çıkanlması ise yeni Türkiye’nin yerine getirmesi gereken büyük görevdir” Bu önsözle ilgili olarak aynca Bkz. (Arda, 2002), (Tomenendal, 2003:97-105).

[10] 10 BaÅŸbakanlık Cumhuriyet ArÅŸivi, 18/09/1928 Tarih, 230.00. Fon Kodu, 149.56.6. Yer No’lu belge.

[11] 11 BaÅŸbakanhk Cuinhuriyet ArÅŸivi.14/05/1934 Tarih, 490.01. Fon Kodu, 12.66.9. Yer No’lu belge

[12] 12 BaÅŸbakanlk Cumhuriyet ArÅŸivi, 02/09/1933 Taril, 190.01. Fon Kodu, 24.120.1. Yer No’lu belge

[13] 13 Mustafa Kemal ve Ä°smet Ä°nönü’nün askerlikten emekliye ayılmalan ile ilgili olarak Bkz: BaÅŸbakanlık Cumhuriyet ArÅŸivi. 30/06/1927 Tarih, 030.11.1. Fon Kodu, 32.15.2. Yer No’lu belge ve Çamlıbel, 1939:63).

[14] 14 BaÅŸbakanlık Cumhuriyet ArÅŸivi, 4/11/1928 Tarih, 051.41 Fon Kodu, 8.69.17 Yer No’lu: BaÅŸbakanlık Cuinhuriyet ArÅŸivi, 31/07/1928 Tarih, 051 V.32 Fon Kodu: 4.29.16 Yer No’lu; BaÅŸbakanlık Cunhuriyet ArÅŸivi 1928 Tarih, 230.149. Fon Kodu. 56.6.0 Yer No’lu belgeler.

[15] 15 1 Kasını 1928 Tarih, 1353 Sayıb Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun (Resmi Gazete 3 Kasım 1928 Tarih ve 1030 Sayı) gereğince 1 Ocak 1929 tarihinden itibaren Latin Ilarfleri kullanılmaya başlanmışur.

[16] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 23/05/1928 Tarih, 30.0.0 Fon Kodu, 8.1.1. Yer Nolu belge.

[17] Özerdim (1998:15-23)’in de belirtliÄŸine gibi, Lain harfleriyle ilgili tartışmalar neredeyse Cumhuriyet ile yaşıttır. 1924 yılı Milli EÄŸitim Bakanlığı bütçesi görüşülürken o günlerin genç milletvekillerinden Şükrü SaracoÄŸlu, alfabe konuslina da deÄŸinerek, bilgisizliÄŸin en baÅŸta gelen nedeninin Arap yazısı olduÄŸunu söylemiÅŸtir. Tanin gazetesinde Hüseyin Cahit (Yalçın). Kılıçzáde Hakkı KılıçoÄŸlu) da bu düşünceyi destekleyen konuÅŸmalar yapmuÅŸlardır. Aynı yıl içinde Berlin’deki Türk öğrencileri Yeni Harfler BirliÄŸi adlı bir demek kurarak, bütün Türk illeri için Latin harflerinin kabulünü istemiÅŸler, bu çerçevede Yeni Yazı adlı bir de dergi çıkamaya baÅŸlamışlardır. Latin harfleri sonunu, 1926 yılında yeniden alevlenir. Dilci, tarilıçi ve yazarların çoÄŸunluÄŸu bu harflerin kabul edilmesine karşıydı, AkÅŸam gazetesinin anketine verilen yanıtlarda, sadece üç kiÅŸi (Dr. Abdullah Cevdet, Mustafa Hámit, Refet Avni) Latin harflerini savunuyor, geri kalan on üç kiÅŸi ise bu deÄŸiÅŸime karşı çıkıyordu. Latin harflerinin kabul edilmesine hükümetçe 1927 yılında karar verildiÄŸi anlaşılıyor. Türk basınında o dönemde, Falih Rifki (Atay). Yunus Nadi (AbalioÄŸlu). Mithat Sadullah (Sander). Celal Nun (lleri) Latin traillerini destck/cyeni yazılar yazdıklan gonil. mektedir. 1928 yılının Ocak ayınui 8’inde, o günlerin Adalet Bakam Mahmut Esat (Bozkurt). Türk Ocakları Merkez ve Hars Heyetlerine verdiÄŸi bir şölende. Latin harlerinden yana konuÅŸÄ«nuÅŸ; ayiii yılın 8 Martında BaÅŸbakan Ismet PaÅŸa (Ä°nönü), Türk Ocağı Hars Heyeti’nde Latin yazısı üzerinde bir danışına toplantısı yapmuÅŸti. Bu arada Ä°brahim Necmi (Dilinen) ile Ahnet Cevat (Eire) Latin yazisi destekleyen yazılar yazıyorlardı.

[18] DP’nin, CHP’nin kurdugu sistemin içinde fakat yine de ondan farklı olduÄŸunu belirtme thtiyacı, ayılı zamanda, Demokrat Parti dönerni popülizminin de kaynaklandığı alandır. Farklı vektörlerdeki bul politikanin aşılabilmesinin bir ayağı Kernalizm’in tabulaÅŸtırılmasıyken. popülizm bu politikailin ikinci ayağını oluÅŸturmaktadır. DP populizmi ile ilgili olarak Bkz., (Ozkan, 2004:32-47).

Mete Kaan KAYNAR