Bahçemizi Yetiştirelim

Biz insanlığımızı nerede yitirdik sorusuyla mı yoksa insanlık olarak nereye gidiyoruz sorusuyla mı  başlamalıyım bu yazıya? 

Bölgesel savaşlar, bu savaşların sonucu artan yoksulluk, açlık, şiddet sarmalında oluşan çeteleşmeler, mafyalaşma, kadın ve çocuk bedeninin yağmalanması… Ekonomik krizler ve savaşlar nedeniyle çağımızın en temel sorunlarından biri haline gelen kitlesel göç dalgaları… Mülteci krizinde afallayan devletler ve politikaları, insan haklarını temel almayan çözümler, aşırı sağın yükselmesine ve ırkçılığın gelişmesine neden oluyor. Toplumlar, tepeden tırnağa tüm hücrelerine kadar sistemin ürettiği bu krizlerde çıkışsızlığa sürükleniyor. Kitlesel umutsuzluk, kitlesel yozlaşmaya sürüklüyor adeta…

Yapay zeka, günlük hayatımıza girmeye baÅŸlarken, teknolojinin büyük bir hızla geliÅŸmesine ayak uydurmaya çalışırken, bu teknolojinin ortasına doÄŸan yeni bir nesil, kendi baÄŸrındaki sorunlarıyla topluma dahil oluyor. Ä°stanbul – Edirnekapı’daki surlardan aÅŸağıya fırlatılan kesik kadın başı, tüm toplumun suratına çarparak, kanını ve çığlığını bırakıyor dünyaya. Nasıl bir çaÄŸ yangının içindeyiz böyle ? Nasıl bir ÅŸiddet sarmalının içindeyiz ? Öyle bir ÅŸiddet ki bu, ÅŸiddetin kendi içindeki sınırlarını bile aşıyor. 19 yaşındaki genç bir erkek gerçekleÅŸtirdiÄŸi canice cinayetlerden sonra intihar ediyor ve kendi döktüğü kanda boÄŸuluyor adeta. Åžiddetin kısır döngüsü can alıyor ve özellikle kadınlar için tekinsiz bir dünyanın cehennemini yaratıyor.

Erkek egemen kapitalist sistem yirmibirinci yüzyılda gelişkin teknolojisi ile farklı formlarda ve daha acımasız bir hale bürünerek örüyor ağlarını. Birçoğumuz gibi ben de bu korkunç cinayetten sonra öğrendim « incel » hareketini. Çevrimiçi programlarda, bilgisayar oyunlarında, internet ağlarında « a-sosyalleşen » gençlerin, eril kültürün, kadın düşmanlığının birer özneleri haline gelirken, bu yabancılaşma hali kitlesel yozlaşmaya evriliyor. İşte tam bu noktada şapkayı önümüze koyup düşünme zamanı. Ve de harekete geçip, itirazımızı haykırma zamanı. 

İncel terimi, ingilizce « involuntarily celibate »  (zorunlu bekar) ifadesinin kısaltması ve cinsel veya romantik ilişki kuramayan, ancak bu durumu istemeyen kişileri tanımlamak için kullanılıyor. İncel, genellikle internet forumları ve sosyal medyada kendilerini bu şekilde tanımlayan kişiler arasında yaygın olarak kullanılılan bir kavram. İncel topluluğu, erkeklerin çoğunlukta olduğu ve kadınlara karşı düşmanlık içeren, bazen tehlikeli ideolojileri de barındıran (nazizm gibi, ki sosyal medyada bu gençlerin bazıları gamalı haçı simge olarak kullanıyor) bir grup olarak karşımıza çıkıyor. Bu kişiler, sıklıkla toplumun kendilerine karşı adaletsiz davrandığını düşünüyor ve kadınların, özellikle fiziksel olarak çekici olmayan erkekleri bilinçli olarak dışladıklarını iddia ediyorlar.

İncel terimi, aslında ilk olarak 1990’larda bir kadın tarafından kullanılıyor ve ilişkilerde başarı elde edemeyen insanların hislerini paylaşabilecekleri bir destek grubu olarak ortaya çıkıyor. Ancak, zamanla bu kavram, erkek ağırlıklı bir çevrimiçi hareket haline geliyor ve bazı gruplar arasında tehlikeli bir ideolojiye evriliyor.

İncel hareketi hakkında kısaca bir bilgilendirmeden sonra gelelim asıl soruna. Burada sorun sadece ilişki problemi yaşayan bireyler mi ? Yoksa daha derinlerde yatan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ırkçı ideolojilerle harmanlanarak kadın düşmanlığına dönüşmesi mi ? Ya da şöyle sorayım patriyarka kadınlara cepheden savaş mı açtı?

Irkçı ve aşırı sağcı ideolojiler, tarih boyunca kadın düşmanlığını üreten eril ideolojiler olmuşlardır. Hatta erkekliğin en kaba ve korkunç halde üretilmesi söz konusudur bu ideolojilerde. Bugün karşımıza çıkan kadın düşmanı grupların varlığı, dünya genelinde solun gerilemesi ve mevzi kaybından bağımsız olduğu düşünülemez. Aşırı sağın yükselişi, erkek egemen sistemin, kadın düşmanlığını da körüklüyor ve ayyuka çıkarıyor.

Bir yanda Afganistan’daki gibi dini gericiliğin yönetimine mahkum edilen kadınlar, sesi bile yasaklanan kadınlar… Bir yanda İran’da « femme, vie, liberte » (kadın, yaşam, özgürlük) hareketiyle molla rejiminden kurtulmak için, kadın özgürlüğü mücadelesini yürüten kadınlar… Afgan kadınlar, dünyanın gözü önünde Taliban rejiminin zulmüne mahkum edildi. Sözüm ona, Taliban yönetimi, BM topluluğuna kadın haklarını gasp etmeyeceğine dair bazı sözler vermişti. Şu anda kadınların sesi bile haram sayılıp yasaklandı. Afgan kadın hakları savunucularının, BM (Birleşmiş Milletler) topluluğuna yönelttiği eleştiriler haksız mı ? Dünyanın farklı yerlerinde kadınlar kitlesel halde köleleştirilip, değersizleştirilirken bizler Batı’da gerçekten özgür olabilir miyiz? 

Tarih boyunca mücadelelerle elde edilmiş kadın haklarına sahip olmamız, özgürlüklerimizin olması, dünyanın farklı köşesinde sesi yok edilen kızkardeşlerimiz varken bizi iyimser düşüncelere sürüklemiyor. Bilakis daha fazla sorgulamamıza yol açıyor.

Türkiye’de ise yirmi yılı aşkın süredir devam eden AKP iktidarında ve  « ılımlı islam projesi » kapsamında kadınlar gün be gün haklarını kaybettiler, toplumsal cinsiyet eşitsizliği artarken kadınlara karşı değersizleştirme politikaları uygulandı. Devlet yönetiminin cinsiyetçi söylemleri ve politikaları, toplumda kadın düşmanlığını arttırdı. Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi’nin yayınladığı üç aylık rapora göre, Türkiye genelinde Temmuz-Eylül 2024 tarihleri arasında en az 117 kadın öldürüldü. 

İstanbul’da yaşanan korkunç cinayet bize çok şeyi sorgulatmalı ! Sorgulamalıyız ki değişimin yollarını açabilelim. Aksi takdirde bu karanlığın kuyusundaki kanda boğulacağız. Münevver Karabulut, Özgecan, Narin, İkbal, Ayşenur… Yüzlerce kadın cinayeti…

Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları, insan hakları, yurttaşlık hakları ve genel olarak hak, özgürlük mücadeleleri alanlarında verilen mücadeleler bizi ileriye taşıyacak, onurlu bir yaşamı inşa etmemizi sağlayacaktır. Yaşadığımız şehir, yaşadığımız ülke ve yaşadığımız dünya… Birey ve toplum bağları… Bir ağaç ve orman… Yahut okyanusta bir damla… Hiçbirimiz birbirimizden kopuk değiliz… Doğanın diyalektiğinin dışında değiliz. Bundan dolayı hep birlikte öreceğiz yaşanılır hür bir dünyanın ağlarını.

Yazımı, Voltaire* ile bitireyim. Voltaire, « Candide » (İyimserlik) eserinde kahramanına birçok ülkeyi gezdirir. Olabilir dünyaların en iyisinde yaşadığımıza inanan saf bir gençtir. Candide, iyimserlikle doludur. Bir talihsizlik onu sevgilisinden ayırır ve yollara düşürür. Voltaire, hemen hemen tüm dünyada dolaştırır kahramanını. Candide, başından geçen onca olaya rağmen filozof Pangloss’un dediklerine uyarak her şeyin iyi olduğuna inanır. Gittiği her yerde gördüğü ise savaştır, acıdır, gözyaşıdır. Kötümserleşir Candide. Yaşamın amacını ve anlamını sorgulamaya başlar. Candide ülke ülke gezerken Türkiye’de karşılaştığı bir bilgenin « bahçemizi yetiştirelim » sözü ile öğrenir yaşamın anlamını. Ve ardından binbir felaketten sonra bir araya toplanan hikayenin kahramanlarıyla birlikte bahçesini yetiştirir.


*Voltaire – François Marie Arouet (21 Kasım 1694 – 30 Mayıs 1778) ya da Voltaire takma adıyla tanınan Fransız yazar ve filozof. Fransız Aydınlanması’nın en önemli filozoflarından birisidir. Zamanının toplumsal, dini, politik ve kültürel konularını radikal bir biçimde eleÅŸtirmiÅŸtir.