Nefret Edilen Bir Çağ İçinde İnsanlık

Son yıllarda artan tecavüz, cinayet ve her türden sapkınlık karşısında “ne oluyor” “neden”  diye sorarken; eÄŸitim, sistem, aile, gibi yüzde yüz açığı olan yerlerde kusur arıyoruz haklı olarak ama en çok kusuru insanlıkta arıyoruz sanırım içimizde.

DehÅŸet ifademiz yüzümüzde; aklımız dumura uÄŸruyor, aklımız aÄŸrıyor. Ä°nsanlığın kalbini yokluyoruz sonra “neler oluyor” diyerek. Soruyoruz. Biz nerede kaybettik insanlığı. Bunun cevabını arayacak vakit bırakmıyor lakin yeni bir vuku (kan ve dehÅŸet kokan). PeÅŸ peÅŸe, peÅŸ peÅŸe. Öyle ki kendimiz dahil potansiyel suçlu konumunda artık herkes.

Suçu önleyememekten içe dönük yaşantılar yaşamalar ki; içeride de yaşanıyor maalesef benzerleri. Aile içinde, kapılar ardında; okullar, yurtlar,yuvalar da hatta. Tekin değil artık hiç bir yer, hiç bir kimse. En güven duyacağımız yerlerin şüpheli halinde,kuşkuyla yalnızlığa çekilmek şüphesiz lakin. Ama ne yaparsanız yapın, kendi kendiliğiniz de bile kaçıramıyorsunuz bu kan ve dehşet kokan yinelenen slaytlardan kendinizi. Her izleyişte, katilin bir gün kendisini de fark edeceğini sanan bir seyirci gibi korkarak, güvensiz ürkek!

Ä°zliyoruz.

Sadece izliyoruz çaresiz.

Korku, kapımızın eşiğinden evimize rahatlıkla giriyor bu çağda. Her defasında bir mutasyonla. Değişik, değişken yüzüyle giriyor. Korku yönetimi yeni olmasa da bir sonraki eylemi düşünmek bile istemiyoruz, korkusunu yaşasak da istemiyoruz. Korkuyu tarif etmenin  artık imkansız olduğu bir çağda imkansız dediklerimizi yaşıyoruz adeta. Yorumlama  becerilerimiz tıkanıyor; bir insan bir insana, bir canlıya bunu nasıl yapardan ötesi yok.

Ötesi yok derken, ABD’ li seri katil Charles Brunson’ un cinayetlerine gerekçe olarak., hayatta kalmak için avlandığını ve hayvanların da böyle yaptığını söylediÄŸini anımsıyorum birden..

(Bu açıklamaya, bu gerekçeye insani bir cevap verilemez haliyle.) Ve bu benzeri olayların nasıl devam edeceğini, tehlikenin nereden nasıl ne şekilde geleceğini de doğal olarak hiç bir insani kapasite tasavvur edemez bu açıklamaya isnat.

Bunları bilerek ya da bilmeyerek sorarız yine de kendimize ve birbirimize; tedbir ve vicdani yargılama gereği defa kez. Biz nerede kaybettik insanlığımızı? Ve bu soru illaki hep en başa kadar götürür bizi.

Biz baştan mı kaybettik yoksa insanlığımızı anne karnında 28. günde oluşan kalbimiz ile. Yoksa besleyerek mi kalbimizde ki süveydayı irinle.

Tedbir mi?…Brunson’ un kendini tarifinden yola çıkarak  şunu diyebiliriz belki tedbir olarak.

İnsan insan doğurmuyorsa farkına varmalı. İnsan insan eğitmiyorsa farkına varmalı. İnsan insanı tanımalı! Ve insan bu toplumda sireti hayvan olanlarla birlikte yaşadığını asla unutmamalı.

S O R U M L U Y U Z!