Musa Anter

Doğum tarihi kesin olarak belli değil ama büyüklerinin dediğine göre “Berfa Sor” veya “Ermeni katliamı“ zamanında Ziwinge’de (Eskimağara) dünyaya gelmiş. Buda tarih olarak 1915 ile 1917 seneleri arasındadır. Ailenin ilk erkek çocuğu. Kendisinden büyük ablası var. Bu arada bir kız çocuk daha dünyaya geliyor ama hastalıktan sonra vefat ediyor. Annesi erkek çocuk doğurmak isteyince Sultan Şeyhmuz’a gidip dilekte bulunuyorlar. Onun için nüfusta ki adı Şeyhmus olarak geçer. Soyadı kanunu dolayısıyla da soyadı Elmas’tir. Zamanla adını ve soyadını değiştirir ve Musa Anter yapar.  Babasının adı Anter annesinin adı Fasla’dır. Aile olarak soy ağacını kendisi Şöyle ifade eder. Botan aşiretinin, Temikan kolunun, Mıhoteze dalının Anter ailesindeniz. Beşkardeş olarak büyürler, yaş sıralamasına göre Hanse, Musa, Hasan, Wetha ve Yusuf kardeşlerdir. Yusuf 1958 senesinde askerlikte başına musallat olan zatürre hastalığı vereme çevirince vefat eder. Hasan 1975 senesinde kansere yenik düşer. Hanse 2003 yılında vefat eder.[1]

Evin erkek çocuğu olarak annesi tarafından yetiştirilir zira babası kendisi küçük yaştayken yatalak olarak hasta düşer. Annesi Fesla Hanım hem ev işlerine bakar ve hem de muhtarı olduğu Ziwinge köyünün işlerine bakar. O zamanlar köye gelip gidenler çok olduğu için oğlunu Türkçe öğrenmesi için ve tercümanlık yapması için okula gönderir. Okulda başarılı bir öğrencidir ve sınıflarını birincilikle bitirir. İlkokulu bitirince okumaya devam için imtihana girer ama annesinin onu okula göndermeye niyeti yoktur. İmtihanı kazandığını Nusaybin’den gazeteye sarılmış helva paketini açınca öğrenir. Gazetede adını görünce çok sevinir. Bu arada Gerçüş’te de bir dönem okur. Mardin’de yatılı olarak ortaokulu bitirir ve lise için tekrar imtihana girer onu da kazanarak Adana’ya yatılı olarak liseye başlar. Orada ilk defa kooperatif kurar. Okulun başarılı öğrencisidir. Adana’da okurken Seyit Rıza olayı yaşanır ve öğrencilerden biri Bese’ye küfür eder. Bu küfre tahammül etmeyen kendiside Zübeyde’ye aynı şekilde küfür eder. Şikâyet üzerine ilk defa gözaltına alınır. Gözaltındayken M.Kemal Adana’ya gelir ve kendisine bu durum aktarılır oda onun affedilmesini söyler.[2]

Liseyi bitirdikten sonra Istanbul’a üniversiteye okumaya gelir. Edebiyat fakültesine kaydını  yaptırır ve ilk sene orada okur. Sonradan Faik Bucak ve diğerleri ile tanışır, onlar hukuk fakültesinde okumaktadır ve arkadaşlarının isteği üzerine hukuka başlar. Üç sene sınıfını birincilikle bitirir son sene birinciliği haksız olarak elinden alındığı için okulu bitirmeden ayrılır. Arkadaşlarıyla birlikte Kürt özgürlük mücadelesi için kırmızı, yeşil, sarı ve beyaz kumaşları bir araya getirerek ve tabancaya sararak ellerini üzerine koyarak ant içerler. Dicle- Fırat talebe yurdunun müdürlüğünü yapar. Bu arada medrese mezunu kişilerle tanışır. İleride kayınpederi olacak AbdurrahimZapsu ile tanışır. Hatıralarım adlı kitabında bu ilişkilere yer vermiştir. 1944 yılında Zapsu’nun küçük kızı Ayşe Hale ile evlenir. Hale hanım Alman Lisesi ikinci sınıfındanayrılarak evlenir. 18.08.1945 de oğlu Anter, 18.10.1948 de kızı Rahşan ve 30.03.1950 de oğlu Dicle dünyaya gelir.[3]

Şark postası ve Dicle Kaynağında yazılar yazmaya başlar. Çok partili sisteme geçilmiş ve  umutlar tazelenmişti. Ama zamanla bununda yalnız umut olduğunu fark etmişlerdi. 1956 yılında Gelibolu’da yedek subay olarak askerliğini yaptı. 1958 de hem kayınpederini ve hem de küçük kardeşini kaybetti. Sonrada  Diyarbakır’a gitti. Orada Turistik otelin müdürlüğü yanında bir ilaç firmasının temsilciliğini yaptı. Canip Yıldırım ve Yusuf Azizoğlu  ile birlikte çalışmalar gerçekleştirdi. İleri Yurt gazetesini çıkardılar. Gazetede seneler sonra Kürtçe olarak yazdığı Qimil şiiriyle Türkiye gündemine damga vurdu. 1959 senesinde Diyarbakır’da yakalanarak İstanbul’a getirildi. Harbiye cezaevinde ki hücreye konuldu.  Böylece tarihte 49 lar olarak geçen dava başlamış oldu. 50 kişilik guruptan Emin  Batu vefat edince 49 kişi kalırlar ve  dava bu adı alır. İdamla yargılandılar ama 27 Mayıs askeri darbesiyle affa uğradılar. Cezaevinde, BirinaReş tiyatro eserini ve Kürtçe-Türkçe, Türkçe-Kürtçe sözlüğünü yazdı. Cezaevinden çıktıktan sonra Deng dergisini Medet Serhat ve Ergün Koyuncu ile beraber çıkardılar. Deng de kısa bir süre sonra kapatıldı ve yargılandılar. Barış Dünyası ve Yönde yazmaya başladı. 1963 Haziranın da tekrar cezaevine girdi ve 23 ler davası başladı. Mamak, Sultan Ahmet ve Balmumcu cezaevlerinde yattı. Cezaevi çıkışında Türkiye İşçi Partisinde görev yaptı. 1965 seçimlerinde Mardin’den aday oldu ama son anda aday değişikliği yüzünden bağımsız olarak seçimlere girdi.[4]

1967 yılında ilk hükmü gerçekleşti ve Çanakkale’ye bir yıllık sürgüne gönderildi. Burada 38 nolu hücre kitabının çalışmaları otel odasında kayboldu. Çanakkale sonrası Suadiye’de ki evinde yaıamaya devam etti. DDK onun kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 de tekrar cezaevine girdi ve Seyrantepe askeri cezaevinde 3 yıl kaldı. Cezaevinden çıktıktan sonra Akarsu’ya yerleşti. 12 Eylül 1980 de Nusaybin cezaevine kondu. Kısa bir süre sonra çıkartıldı. Yazım hayatına tekrardan 1985 senesinde başladı. Vaka-i Name yi yazar. 1988 senesinde Dragos’ta ki evine yerleşti. Tewlo, AzadiyeWelat, Rewşen ve Gündem dergi ve gazetelerinde Kürtçe, Türkçe makaleler yazdı. 1988 de kurulan Halkın Emek Partisinde kurucu olarak yer alır.  90 lı yılların başlarında kurulan MKM ve Kürt Enstitüsünün kurucuları arasındadır.[5]

20 Eylül 1992 yıında Diyarbakır’ın Seyrantepe mahallesinde devlet içindeki derin güçler tarafından katledildi.[6]

KiTAPLARI

Qimil (Kımıl), BirinaReş (Kara Yara), Kurdi- Turki, Türkçe- Kürtçe sözlük, Vaka-i Name, Tewlo, Çınaramın, Fırat Marmaraya Akar ve Hatıralarım (iki cilt tek kitap haline geldi)


[1] Musa Anter, Kımıl, İstanbul:Avesta, 2000.s.45.

[2] Musa Anter, Hatıralarım, 2 cilt, İstanbul:Yön Yayıncılık, 1991-1992.s.90

[3] Yavuz Çamlıbel, 49’lar Davası, Garip Ülkenin İdamlık Kürtleri,İstanbul: Algı Yayınları, 2007.s.125.

[4] Naci Kutlay, 49’lar Dosyası, İstanbul: Fırat Yayınları, 1994. S.250.

[5] Şahap Balcıoğlu, Görüşler-Görüşmeler,İstanbul: Yön Yayıncılık, 1991.s.51.

[6] Orhan Miroğlu, Musa Anter Cinayeti Kuşatmadan İnfaza, İstanbul: Everest, 2012.s.69.