Mekaniksellikten tangoya evrilen yaşam hikâyesi

Enrique Santos Discèpolo, “Tango, dans ederek anlatılan üzgün bir düşüncedir, der. Tangonun vazgeçilmezi bandoneon çaresizliğin, umudun, tutkunun naif sesi.. O naif sesin büyüsünde kendine yer edinenlerden biri de Ümit Keskin. Mühendislik alanında dünyadaki en iyi üniversitelerden biri olan Imperial College London’da Uçak Mühendisliği Bölümü’nde doktora yapmaya karar verince akademisyenlikten istifa edip önce İngiltere’de bir şehir olan York ve daha sonra da Londra’ya yerleşen Ümit Keskin tango ile yaşama tutunduğunu söylüyor.

Her ne kadar tango bugün salonları temsil etse de, aslında Buenos Aires’in kenar mahallelerinde ve genelevlerinde ortaya çıkmış. Buenos Aires’e gelen göçmenler acılarını, tutkularını ve kavgalarını tangonun hikâyesinde buluşturmuşlar. Aslında tangoda yapılan her bir nüans yaşamla olan kavgayı temsil eder. Bunun en iyi örneği Edith Piaf’tır. Tangodaki her bir nüans çocukluğu genelevde geçmiş Edith Piaf’ın yaşamsal yolculuğu gibi. Piaf yaşamla olan kavgasını ve acılarını şarkılarına dökerek kendini var etmeye çalıştı. O küçücük ve yaralı bedeninden çıkan o sesle milyonlarca insanın yüreğine dokundu. Paris’in arka sokaklarından doğan ve kaldırımlardan geçerek sesini dünyaya duyuran Edith Piaf’ın yaşamla olan kavgası gibidir tango da. Ümit Keskin de yaşamla olan kavgası esnasında soluğu tangoda aldığını söylüyor. Aslında bir makina mühendisi olan Keskin, bir dönem de akademisyenlik yaptığını söyledi. Mühendislik alanında en iyi üniversitelerden biri olan Imperial College London’da Uçak Mühendisliği Bölümü’nde doktora yapmaya karar verince akademisyenlikten istifa edip önce York ve daha sonra da Londra’ya yerleşen Keskin önce Ankara’da, sonra York şehrinde öğrendiği tangoyu Londra’da geliştirmiş. Yaratıcılığını ve duygularını bedeninin ruhuyla bütünleştiren Keskin ile tangoyla tanışma hikâyesini konuştuk.

Bize kendinizden bahseder misiniz?

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü’nden mezunum. Gazi Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü’nde de yüksek lisans yaptım. O zamanlar danışmanım olan Ercan Ataer’in vasıtası ile bir sene sonra araştırma görevliliğine geçtikten sonra doktoraya başladım. Bu sırada başvurduğum bir burstan olumlu sonuç alınca, araştırma görevliliğinden istifa edip doktorayı da yarıda bırakarak İngiltere’deki York şehrine gittim. York’ta dil eğitimi aldım. İngiltere’de toplamda 6 yıl kaldım bir yıl York’ta beş yıl ise Londra’da yaşadım.

Imperial College London’da Uçak Mühendisliği Bölümü’nde doktora yaptım. Üniversitede sayısal geometri alanında çalışmalar yaptım. Danışmanım İspanyol asıllı Jaoquim Peiró’ydu. Peiró, hâlâ Imperial College London’da profesör olarak çalışıyor.

10-12 YAŞLARINDA GÜNEYİ, BATIYI VE KUZEYİ GEZDİM

Üniversite eğitimim sırasında lisanslı satranç oyuncusuydum ve aynı zamanda bağlama da çalıyorum. Şelpeye ilgim Erol Parlak’ın “Şelpe Tekniği Metodu” isimli kitaplarını inceleyip uygulamaya çalışarak ve Erdal Erzincan ve benzeri sanatçıları izleyerek gelişti. Raple ve şiirle de ilgilendim doktora sürecinde. Bir ara kaligrafiyle de uğraştım.

Küçükken babam eski model minibüsümüzün arka koltuklarını sökerdi ve annemle birlikte üçümüz seyahat ederdik. Bu ülkenin güneyini, batısını ve kuzeyini 10-12 yaşlarında ailemle gezdim. Bu yolculuklarla sevdim ülkemi, hormonsuz olan meyvelerini, sebzelerini, o zamanlar otelsiz olan denizlerini, ve diğer özelliklerini. Matematik öğretmenliği okumuş ve kendini elinden geldiğince bilgiyle donatmış babamdan çok şey öğrendim; annemden sabretmeyi, sevgiyi ve insanlara yardım etmeyi öğrendim; 12 yaşımdayken doğan kardeşimden gençlik enerjimi korumayı ve merakı hep öğrenmeye çalışıyorum.

LONDRA’DA EĞİTMENLİĞE BAŞLADIM

Tango ile nasıl tanıştınız?

Ankara’da 2007 yılında araştırma görevliliğim esnasında tangoya başladım. Her şeyin monotonlaştığı dönemde hayatıma renk katmak istediğim için tangoyu tercih ettim. Toplumun muhafazakar yapısından kaynaklı Türkiye’de çok dans edemedim. Kadın erkek yan yana geldiğinde ne yapacağını şaşırıyor. Burada daha çok figür ve müzik bilgim oluştu; Londra’da tekrar kursa gidip aldığım o bilgileri geliştirdim.

Sonrasında Laura De Altube ile bir yıl boyunca ortaklaşa ders verdik. Laura, Arjantin’de Siyaset Bilimi mezunu. Modern dans eğitimi almış. Tango ve modern dansı birbiri ile harmanlıyor. Londra’da kendi evinde özel ders veriyor. Aynı zamanda bizim üniversitede de ders veriyordu; onunla bu vesileyle tanışmıştık. O ders verirken erkek rolünü oynayacak birisi yoktu. Ben de erkek rolünü üstlendim. Birlikte öyle çalışmaya başladık. Sonrasında farklı yerlerde dans ettim. York’ta 7 ay boyunca salsa dersi de aldım. Salsanın yanı sıra swing de yaptım. Swingle tanışmamın nedeni, Imperial College London’ın da bir parçası olduğu kanser araştırmaları için bir enstitüye para toplanacak olmasıydı ve destek olmak amacı ile biz de swing çalıştık ve performansımızı izleyicilerle paylaştık.

SİYAHİLERİN KIRBAÇLANMASINDAN ESİNLENİLMİŞ!

Eğitmenlik yapıyor musunuz?

Bir yıldır Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde tango dersleri veriyorum. Bir arkadaşım ile birlikte ders veriyoruz. Ama yaz dönemi nedeni ile ara vermek zorunda kaldık. Eğitmenlik için dans okullarını tercih etmiyorum genelde kültür merkezlerini tercih etmeye çalışıyorum. Tangoyu o geleneksel ruh halinden biraz sıyırmak istedim. O geleneksel yapının içinden çıkmak istedim biraz, tangoya yeni bir şeyler katabilir miyim diye düşündüm uzunca bir zaman. Çünkü erkek “erkek” diye dans eder kadın “kadın” diye dans eder. Tangonun geleneksel formu bu. Tangoda erkeğe lider diye bakılıyor kadına da takipçi diye bakılıyor. Herkes kendi rolünden çok çıkmak istemiyor. Geleneksel olarak tangoda dansı yöneten erkek. Tangoyu biraz politik bir forma dönüştürebilir miyim diye düşündüm açıkçası. Dans sırasında liderlik değişimi yapılsın ve kadın da lider olsun diye düşünmüştüm. Erkek takipçi olsun, aslında rolleri biraz değiştirmek istedim. Liderlik ve takipçilik biraz daha akışkan bir forma bürünse diye hayal ettim. Ancak kimse çok yanaşmıyor rollerin değiştirilmesine. Kimse olduğu rolden çıkmak istemiyor! Rollerin değişildiği daha akıcı bir formda dans etmek yerine, rollerin net çizildiği daha durağan bir formda kalmak isteniyor genellikle.

Tango neyi temsil eder?

“Lider sana liderliği vermez, takipçi liderliği alır” gibi bir yorum katmak istedim dansa. Aslında tangodaki roller de günlük hayatla çok benzeşebiliyor. Mesela Gancho (Kanca) ismi verilen bir figür var. Gancho (Kanca) kölelerin kırbaçlanmasından esinlenerek siyahîler tarafından tangoya eklenen bir figür. Tango doğaçlamaya açık. Tango da ritüel bozulabiliyor. Örneğin bir tango parçası dikta rejimine karşı gelen Arjantinli gençler için bestelenmiş. Aynı zamanda işçiler için bestelenen tango eserler de var. Yani politik içerikli tango eserleri var. Ama genelde besteler platonik aşk içerikli. Baskı altına alınan toplumların kendini başka şekilde ifade etmesine izin verilmediğinden sanat derinleşiyor ve zenginleşiyor. Bu baskı sonucunda bir ürün ortaya çıkıyor; o bazen bir şiir oluyor bazen de bir dans oluyor ya da bir müzik oluyor. Sonrasında kapitalizm daha fazla kâr amacı için tangoyu kullanmaya çalışıyor. Türkiye’de ise tango daha orta sınıfa hitap ediyor.

SOKAKLARDAN ALINIP VİTRİNLERE YERLEŞTİRİLİYOR

Tangonun o büyüleyici hikâyesinden bahseder misiniz?

Aslında sanıldığı gibi değil… Tangonun hikâyesinde mültecilerden seks işçilerine, gece kulüplerinden yeraltı dünyasına, kadar pek çok yaşam var. Belki de bu yüzden tangonun hikâyesi bu kadar büyüleyici… Kökeni, tahmin edilenin aksine soylulardan değil, sokağın renginden gelir. Çok büyük zorluklar içerisinde, baskı altında ve herhangi bir hakları olmadan yaşayan “ötekiler” kendilerini ifade edebilmek için tangoya sığınıyorlar. Tango, büyük ümitlerle topraklarını terk eden, kendilerini büyük kentin karmaşası içinde bulan bu insanların duygularıyla ortaya çıkıyor. Tango geceleri en lüks otellere taşınıyor, sokaklardan alınıp vitrinlerde kendine yer buluyor. Bir zamanlar ayıplanan ve hor görülen tango, artık ışıltılı salonlar da uygulanan, nezih bir eğlence halini aldı.

TUTKU PARA İLE SATILIYOR!

Tango nasıl ortaya çıktı?

Tango popüler camiada anlatıldığı gibi değil. Tangonun doğuşu daha çok mülteciler tarafından ortaya çıkıyor. Tango, sokaklar, işsizler, hayat kadınları, işçiler ve siyahîlerin yaşamlarından doğuyor. Şimdilerde ise tango kabuk değiştirdi, artık ışıklı salonları temsil ediyor. Marta E. Savigliano’nun “Tutkunun Ekonomik Politiği” kitabında anlattığı gibi tutku pazarlanıp satılıyor. Orada bir kadın ve erkeğin yakınlaşması farklı cinsiyetlerin arasındaki tutku ve birbirine olan arzusu aslında bir nevi pazarlanıyor. Kadın erkek arasındaki tutku kullanılarak daha fazla para kazanılıyor. Kapitalizm aslında bu süreci kendine adapte ediyor.

Türkiye’ye dönme kararını nasıl aldınız?

Türkiye hâlâ kapitalizm sürecini tamamlamış bir ülke değil. Dolayısıyla burada hâlâ dostane paylaşımlar var. Londra’da insanlar sokaklarda makina gibi dolaşıyor. Türkiye’de duygusal paylaşımlar ne kadar dejenere olsa da varlığını sürdürüyor. Makinalaşmaktan sıkıldım ve bu nedenle Türkiye’ye geri dönüş kararı aldım.