Meclis-i Mebusan’dan TBMM’ye “43 Yılda Türkiye’de Parlamentolar, Seçimler

19.yy’la çeyrek kala dünya, kapitalist ulus-devletlerle tanışmaya başlar. 1215 tarihli Magna Carta gibi arkaik ve zorlama örnekleri saymazsak bu konudaki ilk örnek, 1776’da bağımsızlığını ilan eden 1788’de anayasasını yürürlüğe koyan Cumhuriyet Amerika’sı, diğeri de 1791’de Krallık Fransa’sıdır. Sadece iki yıl sonra Fransa’da yeni bir anayasa ile Cumhuriyete doğru evrilecektir. Bu tarihten sonra dünya toplumları peyderpey, cumhuriyet ya da monarşi, anayasal-parlamenter bir sisteme doğru evrileceklerdir. Anayasal-parlamenter yapı düşüncesi bir yüzyıla yakın süre bir siyasal sistemin  olmazsa olmazı telakki edilecek, onu İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çok partili parlamentoya indirgenen bir demokrasi anlayışı, daha sonra da yeni toplumsal hareketler ve sivil toplum düşüncesi takip edecektir. 19. yy’da zaman ve onun ruhu -zeitgeist- yazılı anayasalar ve siyasal temsille şekillenmeye başlar. Yönetim biçiminin Cumhuriyet ya da monarşi olması pek de önemli değildir; önemli olan, monarşinin anayasal bir monarşi olması anayasanın da temsile (parlamentoya) dayanmasıdır.

Zamanın ruhu Osmanlı Devleti’ni  de etkiler ve Tanzimat ve Islahat fermanları aşamalarından geçen Osmanlı, 1876’da anayasal bir yapıya doğru evrilir; Kanun-i Esasi kabul edilir. Hiç de kolay olmaz bu süreç. Anayasa kabul edilmeden (23 Aralık) aylar önce 30 Mayıs’da 1876’da Abdülaziz oldukça şüpheli bir şekilde intihar eder. Çoğu tarihçi bunun bir intihar olamadığı düşüncesindedir. Yerine getirilen V Murat ise   30 Ağustos’ta tahttan hâl edilir ve Ağustos ayının son günü, Kanun-i Esasia kabul edilmeden sadece 3,5 ay önce II. Abdülhamit tahta çıkar. Anayasa’nın 23 Aralık’ta kabulü de Tersane Konferası’na denk gelir, getirilir. Balkanlardaki gelişmeler ve Batılı devletlerin bu konudaki beklentileri Anayasa’nın alelacele de olsa yürürlüğe girmesinde önemli bir rol oynar.

Osmanlı’nın anayasal-parlamenter sisteme geçişini ne sadece üç padişah arasındaki  Game of Thrones ile ne de sadece Balkanlar’daki reform beklentileriyle açıklamak mümkündür. Anayasal-parlamaner yapıların tüm dünyayı saran büyüsünü konuşmadan Osmanlı anayasacılık hareketlerini de konuşma imkanı yoktur.

Anayasa gereği ilk seçimler, ne garip tevafuktur ki, 29 Ekim (1876) tarihinde  yapılır. Meclis’in ilk toplantısı ise bu yazıyı okumakta olduğunuz tarihten tamı tamına 143 yıl önce 19 Mart 1877 Pazartesi günü Dolmabahçe Sarayı’nın Muayede (bayramlaşma, kutlama) Salonu’nda yapılır. O gün için devlet daireleri tatil edilmiş meraklılar saray etrafına doluşmuşlardır. Saray Başteşrifatçısı Kâmil Bey’in açtığı, özel odanın kapısından muayede salonuna çıkan II Abdülhamit, alkışlar arasında salona girerek tahtına oturur. Padişah, elindeki kâğıdı Mithat Paşa’nın yerine tayin ettiği Sadrazam Ethem Paşa’ya,  o da yüksek sesle okuması için Mabeyin Başkâtibi Sait Paşa’ya verir.

1877’Mart’ında toplanmaya başlayan Meclis,  28 Haziran’da seçim kararı alarak son kez toplanır. Yenilenen seçimlerden sonra 13 Aralık 1877’de yeniden yasama faaliyetlerine başlar ama bu kez de 14 Şubat 1878’de tarihimize 93 Harbi olarak geçen (1293/1878) Osmanlı-Rus Harbi gerekçesiyle kapatılır. Bu kapanma hukuki bir lağv değildir. Anayasa ve Parlamento 1908 Temmuz’una kadar hukuken varlıklarını sürdürürler ama fiilen yokturlar.

II.Meşrutiyet’in ilanından sonra parlamento 4 Kânunuevvel 1324 Perşembe (17 Aralık 1908) tarihinde ilk toplantısını yapar ve 18 Mart 1920’de Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Bey ve arkadaşlarının, “vazife-i memuriyetinin icrasında ehemmiyet bahş olacak ‘bir hal vukuuna kadar Meclis-i Mebusanın umumî inikatlarının tehirine dair takriri kıraat” kararı ile oturumlar sonlandırılır; zaten iki gün önce (16 Mart) İstanbul işgal edilmiştir ve 23 Nisan 1920’ye doğru giden yol da böylece açılır

1876’da açılan Meclis-i Umumî iki kamaralı meclisin genel adıdır. Meclis-i Umumî’nin üst kanadı Meclis-i Ayan, seçkinler meclisi,  alt kanadı ise Meclis-i Mebusan’dır. İkili Meclis sistemi 23 Nisan 1923’de Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi  açılana kadar devam edecektir.

27 Mayıs Darbesi’nden sonra kabul edilen 1961 Anayası ile (63. Madde ve devamı) tekrar iki meclisli  (bicameral) sisteme  dönülür. Artık  Osmanlı’nın Meclis-i Umumî’sini yerini Türkiye Büyük Millet Meclisi, Meclisi Ayan’ın yerini Cumhuriyet Senatosu, Meclis-i Mebusan’ın yerini de Büyük Millet Meclisi almıştır. Bu sistem 12 Eylül Darbesi’nden sonra kabul edilen 1982 Anayasası ile tekrar unicameral sisteme, tek meclisli sisteme dönülene kadar işler. 1983’den sonra artık tek parlamento vardır ve adı da Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.

Seçim sistemlerindeki büyük kırılmalar ise parlamento sistemleriyle uyumlu bir dönüşüm geçirmez. 1876’dan, 4918 sayılı Kanun’un 5 Haziran 1946’da kabul edildiği tarihe kadar gerçekleştirilen seçimler iki derecelidir. Bu sistem, intihab-ı evvel (ilk seçimler) ile delegelerin  seçilmesine, intihab-ı sani (ikinci seçimler) ile de delegelerin milletvekili aday adayları arasından milletvekillerini seçmesine dayanan bir sistemdir.  1876’dan 1946’ya 70 yıl boyunca seçim kanununda hiçbir değişiklik yapılmaz değil, yapılır, ama  iki derecelilik seçimlerin genel karakteristiğini oluşturmaya devam eder. 70 yılda seçim kanununda ne gibi değişiklikler yapıldığını tek tek saymak gereksizse de 1935’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesiyle birlikte tam genel oy ilkesinin kabul edilmiş olması da önemli bir kırılmayı teşkil eder. Şöyle özetleyeyim 1876’dan 1946’ya (1946 seçimleri yeni kanunla 4918 Sayılı Kanunla tek dereceli çoğunluk seçim sistemine göre yapılacaktır) kadar iki dereceli seçim sistemi vardır, ancak ilk başta oy kullanabilmek için 25 yaşından büyük erkek olmak ve vergi vermek gibi sınırlandırmalar da mevcuttur. (Kanun-u Esasi’nin Heyet-i Mebusan başlığını taşıyan ve 65 ila 80. Maddeleri) 1920’de TBMM açıldığında da  vergi veren erkek seçmen kuralı devam eder. Bu kural 3 Nisan 1923 tarih 320 sayılı Kanunla seçim kanuna eklenen kanunla kaldırılır. Kaldırılan sadece vergi yükümlülüğü kuralıdır. Bu kuralın lağvıyla artık tüm erkekler seçmendirler; kadınlar içinse 5 Aralık 1934 tarihini beklemek gerekecektir.  Bu tarihte seçim kanunda yapılan değişiklikle artık tüm kadın ve erkeklere 22 yaşında seçme, 30 yaşında seçilme hakkı verilmiş olur.

1946 yılında kabul edilen çoğunluk seçim sistemine dayalı tek dereceli seçim sistemi ise 24 Nisan 1961 tarihinde kabul edilen  298 sayılı Kanun’a kadar devam eder. Bu tarihten sonra çoğunluk seçim sisteminin yerine nispi temsil seçim sistemi getirilir. Bu sistem günümüze kadar devam edecektir. 1961’den günümüze Türkiye’de seçimlerin hep aynı usulle yapılageldiğini düşünmek büyük bir yanılgı olur. Aksine, birbiriyle aynı hükümlerle yapılan iki seçim bulmak bile neredeyse imkansızdır, ama tıpkı 1876-1946 arasında olduğu gibi 1961’den günümüze kadar sadece seçim sisteminin ana omurgası değişmez, seçimlerin usulleri ise mütemadiyen değiştirilir.

1961 yılı hem tek meclisli sistemden iki meclisli bicameral sisteme tekrar dönüldüğü, hem de çoğunluk seçim sisteminden nispi seçim sistemine geçilen yıldır. Bu açıdan 1961 seçimlerinin iki faklı açıdan yepyeni seçimler olduğunu söyleyebiliriz. Bicameral sistem bilinmez bir sistem değildir ama nispi temsil sistemi o seçimlerde  ilk defa denenecek sistemdir. 1980 Darbesi’nden sonra  bicameral sistemden vazgeçilse de nispi temsil sisteminden vazgeçilmez. ancak: 10 Haziran 1983 tarihli  2839 sayılı yeni seçim kanunu mevcut nispi temsil sisteminin üzerine hem yerel, hem de genel baraj (%10 ülke barajı) uygulaması ekler.

Yerel baraj, (1983) ve 1987 seçimlerinde uygulanan ve bir seçim çevresinde kullanılan geçerli oyların o seçim çevresinden seçilecek üye sayısına bölünmesiyle elde edilen‐ basit seçim çevresi barajıdır. Bu baraj seçim çevrelerinin büyüklüğüne göre değişiklik göstermekte ve seçim çevreleri küçüldükçe çok yüksek oranlara çıkabilmektedir. Bu sistem 1991’de kaldırılır ancak %10 ülke barajı uygulaması günümüze kadar devam eder.

Mete Kaan KAYNAR