‘Marx’ın ‘Feuerbach Üzerine On Bir Sav’ı

Ernst Bloch ‘Umut İlkesi I’ adlı yapıtının ‘Olanak Ulamının Katmanları’ adlı bölümünde, ‘olanak’ ve ‘olanaklı olan’ kavramını şöyle ayrıntılandırır: ‘Biçim bakımdan olanaklı olan’, ‘nesne bakımından olanaklı olan’, ‘nesneye uygunluk bakımından olanaklı olan’, ‘nesnel gerçeklik bakımından olanaklı olan’ (Bloch 1985, s. 258- 284). Bu ayrımlaştırma, olanaklı olanı belirlemek bakımından önemlidir. Olanaklı olanı belirleyebilen, olanaklı olanı gerçekleştirme gücünü de içinde taşır. Özünü ve dünyayı değiştirenler de çoğunlukla bu tür kişilerdir.

İnsan, çalışmasıyla kendini yeniden üretir
Öte yandan, olanaklı olanı gerçekleştirmek, birkaç yeteneği birlikte gerektirir. Sanatta, bilimde, tarihte ve politikada olanaklı olanı belirlemek ve gerçekleştirmek ayrı nitelik ve tikel bir yeterlilik ile söz konusu olabilir ve açıklanabilir. Türkiye Aydınlanması kapsamında olanaklı olanı belirleme ve gerçekleştirme konusunda Atatürk örnek gösterilebilir; çünkü Atatürk olanaklı olanı belirleme ve kararlılıkla gerçekleştirme konusunda tikel bir yeterlilik taşır.

Bloch’un aynı alt-başlık altındaki anlatımıyla, insan “daha birçok şey önünde olan” bir varlıktır ve çalışmasıyla, çalışması içinde “kendini sürekli yeniden oluşturur ve geliştirir.” İnsanın önünde hep “sınırlar vardır”; tikel yeterlilik taşıyanlar, “bu sınırları algılamak ve aşmak suretiyle” ortadan kaldırır (Bloch 1985, s. 284).

İnsanın gideceği yol henüz, “önündedir.” İnsan, dış dünyayla bu yolda “bütünleşir” ve “dünya tarihi” diye adlandırılan süreci biçimlendiren itici güce dönüşür. İnsan ve emeği/çalışması, “tarihsel dünya oluşumunda ve gelişiminde belirleyici etmendir.” Öte yandan, emeğin gerçekten dünya tarihini belirleyen etmen olabilmesi için, emekçinin, bunun bilincine varması gerekir. Böylece nesnel etmen ile öznel etmen buluşur ve etkinleşir.

Önemli olan, dünyayı değiştirmektir
İnsancıl sosyalizmin ve ‘Umut İlkesi’nin filozofu olan Ernst Bloch, Marx’ın 1845’te Brüksel’de ‘Alman İdeolojisi’ adlı kitabının ön çalışması olarak kaleme aldığı ve ölümünden sonra Friedrich Engels’in ilk kez 1888’de yayımladığı ‘Feuerbach Üzerine On Bir Sav’ı, “dünyayı değiştirmenin” somut adımı olarak niteler (Bloch 1985, s. 288). Marx, “Feuerbach’ta yoğun olarak görülen din eleştirisinden giderek artan ölçüde devlet eleştirisine” yönelmiştir.

Bloch’un çözümlemesiyle, Marx’ın devlet ve toplum eleştirisi, öncelikle “insanın öz-yabancılaştırımının ve yabancılaştırım sürecinin ekonomik çekirdeğinin” eleştirisidir. Marx, Hegel’e yönelik eleştirilerinde, “emeğin tarih oluşturucu işlevini” belirginleştirmiştir. Hegel’i özellikle “insanın çalışma etkenliğini özdeksel olarak değil, salt tinsel olarak kavramakla” eleştirmiştir.

Marx ‘Kutsal Aile’ adlı yapıtında kapitalizmi “en güçlü yabancılaştırımın kaynağı” olarak, insanı da “toplumsal ilişkilerin tarihsel olarak değişen, sınıfsal bakımdan karşıt ilişkilerin toplamı” olarak adlandırmıştır. Bu açıdan yabancılaştırım, “öncelikle kapitalizmde bu öz-yabancılaştırımın en güçlü biçimini, nesneleştirme olarak sömürenlerin sınıfı ile sömürülenlerin sınıfını” kapsar. Sömürülenler sınıfı ‘yabancılaştırımı’,”kendi erki olarak görüp, onu insan varlığının bir görünüşü” değerlendirir. Buna karşın, sömürülenler, yabancılaştırımı “kendi güçsüzlüğünün ve insanlık dışı bir yaşamın gerçekliği” olarak niteler.

Bloch, Marx’ın ‘Feuerbach Üzerine On Bir Savı’nı şöyle öbeklendirir: 1, 2, 3. savlar, “düşünmede kuram ve edimin birliğini”; 4 ve 5. savlar, “çelişkiler içindeki gerçeğin anlaşılmasını” amaçlar. 6, 7, 8, 9. savlar, “çelişkiler içindeki gerçeğin kendisini”; 10, 11. savlar, “toplumda diyalektik materyalizmin yeri ve görevi/işlevini” serimler. Bloch bu sayısal kümelendirmenin yanı sıra, anılan savları felsefe açısından şöyle öbeklendirir:

• Birincisi, bilim-kuramsal küme: “görü ve etkenlikle ilgili 1, 2, 3. savlar”;
• İkincisi, antropolojik-tarihsel küme: “öz-yabancılaşım, bunun gerçek nedeni ve hakiki materyalizm ile ilgili 4, 6, 7, 9, 10. savlar”;
• Üçüncüsü, kuram-edim kümesi: “kanıt ve doğrulama ile ilgili 2. ve 8. savlar”;
• Dördüncüsü, “en önemli sav, salt düşüncelerin bir birinden ayrılmadığı aynı zamanda bunların düşünce olarak varlıklarının son bulduğu ‘ilkesel söz’ ile ilgili 5. 11. sav” (Bloch 1985, s. 293- 294).

İnsan, doğa ve toplumu değiştirdiği ölçüde, kendisini de değiştirir
Bloch’un çözümlemesiyle, insan etkenliği, “nesnel bir etkenliktir” ve “dış dünyanın” içinde gerçekleşir. Özne-nesne etkileşimi olduğu için, aynı zamanda “bir parça dış dünyadır.” Öznel bilinç, bu dış dünyada biçimlenir. Öznel bilincini oluşturan insan, öz emeğinin ürünüdür. Öte yandan, altyapı ve onun belirlediği üstyapı, her toplumda bireysel ve toplumsal bilinci biçimlendirir ve etkenleştirir. Bu bakımdan, var-oluş ile bilinç etkileşiminde “ekonomik var-oluşun belirleyicidir.”

Doğayı ve toplumu değiştirdiği ölçüde, özünü de değiştiren insan, Bloch’un Marx’tan aktarımıyla,”doğal malzemeyi kendi yaşamı için kullanılabilir bir biçimde edinmek” için, bütün bedenini devindirir, bütün gücünü kullanır. Bu devinim ile “kendi dışındaki doğa üzerinde etkide bulunmak ve onu değiştirmek suretiyle, kendini de değiştirir, aynı zamanda kendi doğasını da değiştirir… Yeryüzü de bir çalışma aracıdır” (Marx; Kapital I, Dietz 1947, s. 185- 187).

Marx’ın bu belirlemesi uyarınca, insan etkenliği, “bilinci” ile birlikte bir parça doğadır; bundan daha önemlisi “devrimci değişim yaratan” edimdir. İnsanın gelişmesinin ve tarihsel ilerlemenin sürmesi de bu “devrimci edimsel-eleştirel etkenlik” ile olanaklıdır (Bloch 1985, s. 301- 303). Söz konusu devrimci ve eleştirel etkenlik, insanın her bakımdan özgürleşmesi anlamında Aydınlanmanın da itici gücü, ilkesi ve ereğidir.