Lahey: Uluslararası Ceza Mahkemesi, ABD ve İsrail’in Baskısına Karşı Bağımsızlığını Savunuyor

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’in artan baskılarına ve saldırgan politikalarına karşı bağımsızlığını savunmak için güçlü bir çağrıda bulundu. Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın UCM’ye yönelik yaptırımları ve İsrail’in desteklediği bu politikalara karşı, mahkeme insan hakları ve adaletin savunulması gerektiğini bir kez daha vurguladı.

ABD ve İsrail: Hesap Vermekten Kaçmanın İşbirliği

Trump yönetimi, UCM’ye yönelik yaptırımlar içeren bir başkanlık kararnamesini geçtiğimiz günlerde yürürlüğe koydu. Beyaz Saray, bu adımı “Amerika ve yakın müttefikimiz İsrail’e karşı yürütülen gayrimeşru ve temelsiz eylemlere yanıt” olarak açıklamaya çalıştı. Ancak bu girişim, gerçekte uluslararası hukuk sistemine ve insan hakları ideallerine yönelik açık bir saldırıdır.

Bu yaptırımlar, UCM’nin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında Gazze Şeridi’nde işlenen savaş suçları nedeniyle çıkardığı tutuklama emrine bir misilleme niteliğindeydi. Netanyahu’nun liderliğindeki İsrail hükümeti, Filistin topraklarında yıllardır süren savaş suçları, yerleşim politikaları ve insan hakları ihlalleriyle uluslararası toplumun eleştirilerine maruz kalıyor. Buna rağmen, ABD’nin her koşulda İsrail’e sağladığı sınırsız destek, adaletin önünü kesiyor ve uluslararası hukuku anlamsızlaştırıyor.

Mahkeme: “Adalet ve İnsan Hakları İçin Birlik Olmalıyız”

UCM, yaptığı açıklamada, Trump yönetiminin yaptırımlarını sert bir şekilde kınadı. Açıklamada, “Bu adım, mahkemenin bağımsız ve tarafsız yargı misyonuna zarar vermeyi amaçlayan bir girişimdir” ifadeleri kullanıldı. Mahkeme, 125 üye devlete ve tüm uluslararası topluma seslenerek, insan hakları ve adaletin savunulması için birleşme çağrısı yaptı.

Mahkeme, “Biz burada, savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçların mağdurlarına adalet ve umut sağlamaya devam edeceğiz” diyerek, ABD ve İsrail’in baskılarına boyun eğmeyeceğini belirtti.

ABD ve İsrail’in İkiyüzlülüğü

ABD, “insan hakları” ve “demokrasi” savunuculuğunu dilinden düşürmezken, kendi çıkarlarına dokunan her türlü adalet girişimini baltalamaktan çekinmiyor. İsrail ise yıllardır Filistin topraklarında işlediği suçların üzerini kapatmak için uluslararası hukuk mekanizmalarını hedef alıyor. Gazze Şeridi’nde işlenen savaş suçlarına ilişkin deliller ortadayken, ABD ve İsrail’in UCM’ye yönelik saldırıları, adaletin önünü kesme çabasından başka bir şey değildir.

Bu tutum, yalnızca adaletin engellenmesiyle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda uluslararası hukuku zayıflatarak küresel düzeni daha da kırılgan hale getiriyor. ABD ve İsrail’in, mahkemenin yargı yetkisini hedef alması, savaş suçlarının ve insan hakları ihlallerinin cezasız kalmasına olanak tanıyor.

Avrupa’dan Tepkiler ve ABD’nin Yalnızlığı

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz, UCM’ye yönelik bu yaptırımları kınadı. Von der Leyen, “Uluslararası Ceza Mahkemesi, dünya çapında mağdurlara bir ses verir ve suçların cezasız kalmasını engeller. Bu görevine kesintisiz devam etmelidir” dedi.

Almanya Başbakanı Scholz ise daha sert bir açıklama yaparak, “Bu tür yaptırımlar, yalnızca uluslararası adaleti değil, diktatörlerin ve insan hakları ihlalcilerinin hesap vermesini engelleyen bir tutumu temsil eder” ifadelerini kullandı.

Ancak Trump’ın bu saldırgan politikalarına destek, yalnızca Macaristan gibi kendi antidemokratik uygulamalarıyla bilinen ülkelerden geldi. Macaristan Dışişleri Bakanı Péter Szijjártó, UCM’yi “taraflı bir siyasi araç” olarak nitelendirerek, ABD’nin yaptırımlarını desteklediklerini belirtti. Bu destek, Trump yönetiminin otoriter rejimlerle kurduğu ittifakın bir yansımasıdır.

Uluslararası Adalet Tehlikede

ABD ve İsrail’in bu saldırgan tutumu, yalnızca UCM’yi değil, insan haklarına dayalı uluslararası düzenin temel taşlarını da tehdit ediyor. İnsan hakları ve adalet savunucularının bu baskılara karşı güçlü bir şekilde durması, küresel düzeyde adaletsizliğe karşı mücadele açısından hayati önem taşıyor.

Bu süreç, yalnızca UCM’nin bağımsızlığını savunmakla kalmamalı, aynı zamanda emperyalist ve otoriter yaklaşımlara karşı daha adil bir uluslararası düzen için mücadeleyi yeniden gündeme getirmelidir. Eğer bu saldırılar durdurulmazsa, insanlık, güçlülerin hukukuna teslim olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.