Kışik…

Birçok dilde “Şah-Mat” olarak adlandırılan Satranç oyununun Kürtçe’deki yaygın ismi “Kışik” tir.

Satrancın en önemli hamlesi “ŞAH ÇEKME”, Kürtçede “Kış!”tır; yani Şah’a “seni kovalıyorum, tehdit ediyorum, kaç veya teslim ol!” demek… Kışik adı da buradan geliyor…

Satranç Kürt toplumunda da yaygın olarak oynanan bir oyun. Özellikle Melleler, medrese talebeleri (Faqiler), eşraf ve beyler, aşiret ileri gelenleri, çarşı esnafı, öğretmen, memur gibi kesimlerin bildiği; TV ve şimdilerde Akıllı Telefonların gündemi işgal etmediği zamanlarda akıl yarıştırılmaktan zevk duyulan bir oyundu.

Türkiye’de değişik yörelerden birçok kişinin de satranç oynama tarzlarına tanık oldum. Şimdi de Avrupa’da bu oyunun nasıl oynandığını yakından izleyebiliyorum. Keza Satranca merak sardığımdan beri satrançtaki oyun teorileri, ünlülerin açılışları, yöntemleri üzerine yazılyan kitap ve makaleleri de zevkle okurdum.

Çoğu satranç kurdunun rakibini rahatlatmak ya da eğer yenilirse mazereti peşin kurduğu cümleyle “çoktandır oynamamış olmakla birlikte”; Kürt satrancının, “Kürt siyasal akıl yürütmesi” ile ilgisiyle hakkında bir gözlemimi paylaşmak istiyorum.

İlk soru, toplumda bu kadar yaygın ve severek oynandığı halde Kürtlerde neden uluslararası güçte satranç oyuncuları çıkmamıştır? (Sanırım bunu İran için de sormak mümkün.)

Galiba bunun kendine özgü birkaç önemli nedeni var:

Biri: Kürt oyuncular satrançta, satranç tahtası dışındaki psikolojik ögelere çok daha fazla önem veriyorlar. Sahaya ve oyuna odaklanmaktan çok, rakibinin dikkatini dağıtmak, acele karar vermeye zorlamak gibi yan faktörlere önemli pay biçiyorlar.

Hamle yaparken kışkırtıcı konuşmalar yapmak, alaya almak, hızlı oynayarak hata yapmaya teşvik etmekle zaten stres yükü ağır olan oyunu tam bir psikolojik savaşa çevirmek.

(Ünlü Mem û Zîn destanında da Bey, oyunu kaybedeceğini anlayınca Mem’in dikkatini dağıtmak amacıyla Zînêyi adet olmadığı halde oyun odasına tam Mem’in göz hizasına yerleştirir. Yani edebiyatımıza bile girmiştir bu…)

Oysa evrensel satrançta tahta dışındaki her şey oyun dışıdır.

İkincisi: Hamle tekrarının, hamleyi geri alma isteğinin (kavgasının) çok sık görülmesi. Yani bol bol çığızlık yapma!.. Ardı sıra rakibinin neler yapabileceğini birkaç hamle sonrasına kadar hesaplamaktan çok kendi hamlesine yoğunlaşma ve bunun da oldukça kısa mesafeli oluşu.

Bunun siyasal yaşamdaki iz düşümünü şöyle açıklayabiliriz;
Satranç tahtasında hamlemizin sonuçlarının yanlışlığını fark edip taşı geri almak (küs-barış) mümkünse de; ne yazık ki gerçek hayatta, siyasette, YANLIŞ HAMLEYİ GERİ ALMAK mümkün olmamaktadır. Yanlış veya doğru hamlemizin sonuçlarıyla yüzleşmekten kaçınamayız. O gelip bizi bulur.

Sonuçta sahadaki güçler dengesine, akıl oyunlarına odaklanmaktan (analiz yapmaktan) çok: propaganda, ajitasyon, hitabet, tezahürat, duygusal ilenmelere, söyleme ağırlık vermek.

Hem rakibinin hamlelerini hesaplamamak, hem de yanlış hamlelerinin bir sonucu olacağını, onları geri alamayacağını görmemek.

Bilmem kıssadan hisse olabildi mi?

Recep MARAŞLI
Latest posts by Recep MARAŞLI (see all)