Kara delik ve 31 Mart

Gözde BEDELOĞLU

Önceki gün dünyada bir ilk yaşandı. Bilim insanları ilk kez, ‘görülemez denilen şeyi gözlemleyerek’ bir kara deliğin fotoğrafını çekmeyi başardı. Evrenin en büyük gizemi sayılan kara deliklerle ilgili elde edilen bu çığır açıcı görüntü, yerçekim kuvvetinin dalgalar halinde yayıldığına dair teorisi yüz yıl sonra yapılan gözlemde doğrulanmış olan Einstein’ı bir kez daha haklı çıkarttı. Genel Görelilik Kuramı’na göre (İzafiyet Teorisi) Einstein’nın var olduğunu öne sürdüğü kara delikler konusunda yapılan ilk gözlem olma özelliğini taşıyan bu çalışma, astrofizik alanında kaydedilen en önemli gelişmelerden biri olarak tarihe geçti. 200 bilim insanının dünyadan 53 milyon ışık yılı uzakta bulunan M87 galaksisinin merkezindeki kara deliği fotoğraflamak için gösterdiği çabanın o muhteşem sonucu Türkiye’nin ateşten gündeminde kendine hak ettiği yeri bulamadı. Çünkü biz, kendi kara deliklerimizin içinde debelenmekten başımızı kaldırıp da fezaya bakacak fırsatı bulamıyoruz.

Dünyanın farklı noktalarında kurulan teleskoplardan eşzamanlı olarak elde edilen verilerle çekilen fotoğraf sayesinde, bilim tarihinin ‘bu görüntü öncesi ve sonrası’ olarak ikiye ayrılacağı söyleniyor. Türkiye’nin farklı noktalarında kurulan seçim sandıklarından eşzamanlı elde edilen verilerin hesaplanmasıyla ortaya çıkan seçim sonuçları sayesinde benzer bir durum Türkiye için de geçerli. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı 31 Mart yerel seçimleri sayesinde, Türkiye siyasi tarihi Erdoğan ve AKP iktidarının yaşadığı yenilgiyi kabul ya da reddi öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılacak. İster gerçeği değiştirmeyen sayımlar ve itirazlarla topun YSK’ye atıldığı bir kabul tercih edilsin; ister halkın kendilerine göstermiş oldukları teveccühün kanıtı olarak gösterdikleri bütün seçimlerin meşruiyetini tartışmaya açacak bir yeniden seçimde ısrar edilerek yenilgi reddedilsin… Hamasetle, adam kayırmayla, korkutmayla, tehditle gidilecek yolun; ‘ahlak, adalet, vicdan’ gibi insanı ve toplumu ayakta tutan kavramların içini boşalta boşalta varılacak yerin sonuna geldik.

*

Yirmi beş yıl boyunca, doğası havası feda edilerek iktidara yakın kişi ve kurumların talanına açılan; rant ekonomisinin en açık, en seçik haliyle gözlemlenebildiği İstanbul’un kaybı elbette AKP için büyük bir endişe sebebi. Endişeye kaynaklık eden güç ve kontrol kaybı; yaşanan her türlü hukuksuzluk için sandığı işaret eden iktidarın, bugün İstanbul’da yaşanan yenilgiyi kabul etmeyerek yeniden seçim talebini dillendirmesinin bir göstergesi. Bunun için kendilerini artık saatler içinde yalanlayacak açıklamalar yapmak bir yana, soyisimlerinden kendi seçmenleri olduğu ‘anlaşılan’ insanların oylarının bu yüzden çalındığına dair inanılmaz iddialar ortaya atıyorlar. Çünkü ne medyanın yüzde doksanına sahip olmak ne de devletin geniş olanaklarına sahip olmak ortadaki kara deliğin üzerini örtmeye yetmekte…

*

Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken “demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz. Demokrasi amaç değil araçtır” demişti. Ona göre konuşması bağlamından koparılmıştı, demek istediği şuydu: “Benim demokrasiyi araç olarak tanımlamam küçümseyici bir tutum gibi algılandı. Halbuki ben amaçların meşruiyeti kadar araçların meşruiyetine de inanan bir insanım. Amaçlar ne kadar meşru ve haklı olursa olsun, eğer araçlar aynı meşruiyete sahip değilse, hiçbir hakiki sonuç elde edilemez.” On gündür İstanbul ve Kürt illeri başta olmak üzere Türkiye’nin çeşitli yerlerinde kazanan başkanlara mazbataları verilmiyor. Belki bugün, belki birkaç gün içinde Erdoğan’ın amaç ve araçların meşruiyetiyle ilgili fikrinin aldığı son şekli göreceğiz. Sandığın kabulü rantın sonu, sandığın reddi meşruiyetin sonu demek. Bir kara delik sayılmasa da, 31 Mart 2019 yerel seçimleri Türkiye siyasetinde kuşkusuz çok önemli bir dönemeç.