Kapitalizm üstüne yeniden düşünmek

Açık açık söylenmese de kapitalizme, onun ülkelerine, kentlerine ilgi, yönelme ve koşuşturma var. Kapitalist topraklara varmak için denizde boğulanların, sınırları aşmak için akla gelmedik yolları deneyenlerin sayısı kabardıkça kabarıyor. Yalnız aş, iş daha iyi bir yaşam sıradan yurttaşların değil ülkelerin, muhaliflerin de (silahı kendi ülkelerinde kullanmak koşuluyla) kapitalizmin bayrağının dalgalandığı yerler geçicilikten kalıcı yurtlara dönüşüyor. ‘Kapitalizmin Tarihi’ adlı yapıtıyla ses getiren Jürgen Kocka ilginç belirlemelerde bulunuyor. Kapitalizmin toplumların sadece refah düzeyini yükselten, insanları daha özgür, daha barışçıl ve daha nitelikli kılan bir güç olduğuna ilişkin yorumun, bütün bir Aydınlanma Çağı üzerinde derin izler bıraktıysa da bugün artık demode olduğunu ifade ediyor. Kapitalizm tarihini ciddiyetle inceleyen, daha da önemlisi, daha önceki yüzyıllarda kapitalist olmayan ya da henüz fazlaca kapitalistleşmemiş yaşama ilişkin az çok bir şeyler bilen bir kimsenin, dünyanın büyük bölümünde yoğun biçimde yaşanan gelişmelerden etkilenmemesinin mümkün olmadığını söylüyor. İyi konumdaki üst bir sınıfa üye birçok kimse için maddi yaşam koşullarında iyileşme, yoksulluğun bertaraf edilmesi, ortalama yaşam süresinin uzaması ve sağlık standartlarındaki kazanımlar, seçim hakkı ve özgürlüklerde kendini ifade eden yeni fırsatlar bağlamında büyük ilerlemeler kaydedildiğini açıklıyor.

Karanlık yüzü

Geçmişe bakıp, kapitalizmin faydacı, zorlayıcı ve dönüştürücü tarafları olmasa herhalde bu ilerlemeler vuku bulmazdı tezine hemen “hayır” bayrağını kaldırmayan Kocka’ya göre; bilgideki artış, teknolojik değişimler ya da sanayileşme gibi farklı açıklayıcı etkenleri gelişimin gerçek itici güçleri olarak görmeyi tercih eden herkesin de uzun vadede başarıya ulaşmış herhangi bir sanayi hamlesinin dünyanın her yerinde bugüne kadar önkoşulunun kapitalizm olduğunu aklında tutması gerekir. Kapitalizmin temel prensipleri ayrıca, kitapların basılmaya başladığı ilk zamanlardan başlayarak siyasi basından bugünkü internete kadar bilgiyi üretmek adına büyük katkılar sağlamıştır. Bugüne kadar kapitalizme alternatif olabilecek her şeyin, refahın ve özgürlüklerin kazanımı bağlamında ikinci planda, yetersiz kaldığı görülmüştür. 20. yüzyılın son otuz yılında gözlemlenen komünist ekonomilerin merkezi yönetiminin çöküşü, bu anlamda kapitalizmin değerlendirilmesi konusunda anahtar rolü oynar. Gene de kapitalizm konusunda ciddi bir şeyler yazıp çizen herkes, kapitalizmi sahne ışıklarının doğrudan altına koymasa da onun karanlık yüzünden bahsetmeden edemez. Kapitalizm eleştirisine dair, en azından Batı’da köklü bir gelenek vardır. Bu gelenek bugün de sürmektedir. Ne ilginçtir ki, sürüp giden tüm tartışmalarda kapitalizmin olası ya da öngörülen sonunun nasıl olacağına dair çoktan birtakım formüller yazılmıştır.

Farklı bir nokta

Kapitalizmin, bir zamanlar kendisine yöneltilmiş eleştirileri başından savmak için uzlaşı yolundan yararlanarak, eleştirisinde hatırı sayılır miktarda iç bulantısına sebep olacak şekilde yeterince değişim yaratma becerisine sahip gibi göründüğünü söyleyen Kocka farklı bir noktaya işaret ediyor. Ona göre ekonomik kaygıların, özellikle de silah endüstrisinin satış ve kâr endişelerinin uluslararası gerginlikleri ateşleme ve savaş hazırlıkları konusunda oynadığı önemli rolü göz ardı etmek mümkün değildir. Bununla birlikte bugünkü araştırmalar, savaşların öncelikle ekonomik etkenlerden dolayı başladığı ve silahlı çalışmaların temelde kapitalizmdeki karşıtlıklardan kaynaklandığı şeklindeki bir açıklamanın çok uzağındadır. Onun yerine tekrar tekrar kapitalistlerin başarılı bir iş için ön şart olarak kabul ettiği endişelerden dem vurmaktadırlar. Lüksemburg ya da Lenin geleneğindeki emperyalizm teorileri için halihazırda büyük bir talep yoktur. İşte size başka bir örnek: Alman ve İtalyan faşizminin yükseliş ve zaferini, tekelci burjuvazinin Mussolini ve Hitler’in yönetimi ele geçirmesine yardımcı olmasına ya da kapitalizmin çelişkilerine bağlamak artık modası geçmiş bir söylemdir… Toplumda karşılık bulan bu geniş yelpaze Nasyonal Sosyalizmin zaferini ve kapitalistlerin tamamen lehine olan korkunç sonuçlarını basite indirgeyerek aklama çabalarını anlamayı da kolaylaştırır. Buradan hareketle 1930’ların başında yaşanan büyük kapitalizm krizi olmasaydı Alman Nasyonal Sosyalizminin zaferinin gerçekleşmeyeceğini söylemek de yanlış olmaz.

Yolculuk tamamlanmadı

Çağdaş kapitalizm eleştirisinin çok yönlü olduğunu düşünen Kocka, hayatta kalabilmek için esasen elzem olan (çevre, iklim gibi) doğal ve (dayanışma, anlam gibi) kültürel kaynakları tüketmekle tehdit eden kapitalizmin, mevcut statükonun ötesinde sürekli büyüme ve sabit genişlemeye olan yapısal bağımlılığına ilişkin temel sorunun da benzer şekilde önümüzde dikildiğini söylüyor.
Kapitalizm eleştirisinin, kapitalizmin kendisi kadar eski olduğunun altını çizen Kocka, kapitalizmin dünya hâkimiyeti yolculuğunu henüz tamamlamamış ama yol boyunca derin izler bıraktığını söylüyor.

Siyasi baskı şart

Doğuşundan, en deli, gaddar çağlarına Kapitalizmin izlerini süren Kocka bugünü de geleceği de yorumluyor eserinde. Kapitalizm ile demokrasi arasındaki yakınlık uzun zamandır umulandan ve öngörülenden daha zayıftır. Kapitalizm, kendi hedeflerini öz kaynaklarından yola çıkarak belirlemez. Kendisi, farklı toplumsal ve siyasi hedefler için elverişli olabilir. Ekonomiyi, daha çok yenilenebilirlik ve sürdürülebilirlik kazanımı için yeniden yönlendirme amacı bu hedeflerden biri olabilir örneğin. Ama bu gibi kararlar lehine ancak yeterince siyasi baskı uygulandığında ve bu yönde siyasi kararlar alındığında bu gerçekleşebilir…

Bir top A4 kâğıdını birkaç ayda 5 liradan 25 liraya çıkaran dolar, avro, faiz, kriz sözcükleri ile açıklansa da gerçekler bu kitabın sayfaları arasında.

Kaynak: BirGün Kitap