Incel Kültürü, Kadına Yönelik Şiddet ve Cezasızlık: Toplumsal Bir Yıkımın Anatomisi

Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri, modern toplumun en vahim sorunlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Bu sorunun temelinde birçok sosyal, psikolojik ve politik faktör yatıyor. Bu faktörlerin başında incel kültürü* gibi erkek egemenlik krizlerinin yansımaları yer alırken, Türkiye’de bu şiddetin daha da derinleşmesine katkı sağlayan başka dinamikler de mevcut. Cezasızlık, kadını toplumsal anlamda şeytanlaştıran söylemler ve uluslararası sözleşmelerden çıkışın yarattığı boşluklar, şiddet döngüsünü besliyor.

Incel Kültürü: Erkek Egemenliğinin Krizi

İncel kültürü, erkeklerin toplumsal cinsiyet rollerinde yaşadıkları derin krizlerin en çarpıcı örneklerinden biridir. Inceller, romantik ve cinsel ilişkilerde başarısızlık yaşayan, bu hayal kırıklığını ise derin bir nefret ve öfke ile kadınlara yönlendiren erkeklerdir. İnternette bir araya gelen bu topluluklar, kadınları hedef alarak erkek egemenliğini kaybetmenin acısını çıkarma peşindedir. Bu noktada, kadına yönelik düşmanlık sadece bireysel değil, aynı zamanda patriyarkal bir korkunun dışavurumudur. Patriyarkanın çatırdaması, kadınların toplumsal rollerinin değişmesi ve güçlenmesi, erkekler için bir tehdit unsuru olarak görülmektedir.

Psikolojik olarak bu kültür, yalnızlık, sosyal dışlanmışlık ve düşük özsaygı gibi temel sorunlardan beslenir. İnceller, bu sorunların çözümünü kadınları suçlamakta bulur ve bu da nefret dolu bir dil ve şiddet eğilimine yol açar. Kadına yönelik şiddet, bu psikolojik ve sosyolojik dinamiklerin bir sonucu olarak şekillenir. Ancak, yalnızca incel kültürü değil, toplumun genelindeki cinsiyet eşitsizliği ve kadına yönelik baskıcı tutumlar da şiddetin devamlılığını sağlar.

Cezasızlık ve Kadının Şeytanlaştırılması: Türkiye’de Şiddeti Besleyen Unsurlar

Türkiye özelinde kadına yönelik şiddetin en önemli sebeplerinden biri, cezasızlık kültürüdür. Kadın cinayetlerinde adaletin gerektiği şekilde işlememesi, faillerin caydırıcı cezalar almaması ve toplumda bu tür suçların hafife alınması, erkeklere cesaret verir. Hukuki boşluklar ve cezaların yetersizliği, kadınların korunmasını zorlaştırırken, failleri daha da pervasız hale getirir.

Bunun yanı sıra, kadınların sistematik olarak şeytanlaştırılması, şiddetin zeminini daha da genişletir. Özellikle sosyal medyada ve popüler söylemlerde, kadınların nafaka talepleri ya da boşanma hakkı gibi temel hakları dahi, kadınları “haksız çıkar sağlama peşinde olan” varlıklar olarak sunan bir dille ele alınır. AKP hükümetinin nafaka yasası üzerine yürüttüğü tartışmalar ve bu konuda toplumsal algıyı yönlendiren söylemler, kadını ikinci plana iten ve suçlayan bir dilin yayılmasına neden oluyor. Bu dilin yaygınlaşması, şiddeti meşrulaştıran bir zemin yaratır.

Bu noktada, uluslararası sözleşmelerden çıkış da erkeklere verilmiş bir mesaj olarak algılanmaktadır. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, kadın haklarını koruma konusundaki kararlılığı zayıflatmış, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine ciddi bir darbe vurmuştur. Bu tür adımlar, erkeklerin kadına yönelik şiddet karşısında kendilerini daha dokunulmaz hissetmelerine yol açabilir.

Erkeğin Günlük Hayattaki Baskıları: Sistemik Şiddetin Kaynağı

Kadına yönelik şiddeti besleyen bir diğer önemli unsur ise, erkeğin iş hayatında yaşadığı baskılar ve ekonomik zorluklardır. Sistem, erkekleri düşük ücretlerle, güvencesiz işlerde çalışmaya zorlayarak onları psikolojik olarak yıpratır. Patron baskısı, ekonomik çaresizlik ve işyerinde maruz kalınan şiddet, erkekleri kendi hayal kırıklıklarını daha zayıf gördükleri kadınlara ve çocuklara yönlendirmelerine neden olur. Ekonomik krizler, işsizlik ve güvencesizlik gibi faktörler, erkeklerin şiddet eğilimlerini artırarak aile içi şiddetin yaygınlaşmasına zemin hazırlar.

Burada, sistemik baskıların yarattığı sosyal stres, erkeklerin aile içi ilişkilerinde kontrolü kaybetmeleri ve kadınlara şiddet uygulamalarının önemli bir kaynağıdır. Bu baskılar, patriyarkanın güçsüzleşmesi ile birleştiğinde, kadına yönelik şiddet daha da yoğunlaşır. Erkeklerin iş hayatında yaşadığı yetersizlik ve toplumsal hayatta maruz kaldıkları değersizlik hissi, şiddeti bir kaçış yolu olarak görmelerine neden olur.

Çözüm: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Adaletin Tesisi

Kadına yönelik şiddeti önlemek için en temel çözüm, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaktır. Bu eşitlik, sadece kadınların güçlenmesini değil, erkeklerin de yaşadıkları krizleri sağlıklı bir şekilde çözmelerini gerektirir. Erkeklerin psikolojik destek alabileceği, duygularını ifade edebileceği ve şiddete başvurmadan sorunlarını çözebileceği mekanizmalar oluşturulmalıdır.

Ayrıca, hukuk sistemi, kadına yönelik şiddeti caydıracak şekilde yeniden düzenlenmeli, faillerin cezalandırılması noktasında taviz verilmemelidir. Cezasızlık kültürünün kırılması, kadına yönelik şiddetin azalmasında önemli bir rol oynayacaktır. Kadına yönelik şiddeti normalleştiren sosyal medya kampanyalarına ve meclisteki söylemlere karşı daha güçlü bir toplumsal tepki geliştirilmelidir.

Sonuç olarak, incel kültürü, cezasızlık, kadının şeytanlaştırılması ve ekonomik baskılar, kadına yönelik şiddetin farklı boyutlarını oluşturuyor. Ancak bu sorunların çözümü, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı, adaletin tesis edildiği bir toplum inşa etmekten geçiyor. Hem erkeklerin hem de kadınların daha sağlıklı ve eşit ilişkiler kurabilmesi için mücadele devam etmeli. Bu sadece kadını değil, toplumu bir bütün olarak iyileştirecek bir adım olacaktır.


*Incel Kültür

Incel (Involuntary Celibate – İstemsiz Bekar), başlangıçta yalnız insanları bir araya getiren bir çevrimiçi topluluk olarak ortaya çıkmış bir kavramdır. 1997 yılında bir kadın tarafından kurulan Involuntary Celibacy Project, kadın ve erkeklerin sorunlarını paylaştığı bir “arkadaşça yer” olarak tanımlanıyordu. Ancak zamanla bu topluluk, kadınlara karşı düşmanca bir ideoloji haline dönüşmüştür. Günümüzde incel, kadınları hedef alan nefret dolu bir kültürle özdeşleşmiş ve bazı canice saldırılarla ilişkilendirilmiştir.

Incel kültürü, özellikle son yıllarda birçok kadın cinayeti ve şiddet vakası ile ilişkilendirilmiştir. 2014’te Elliot Rodger, kadınlarla olan ilişki sorunları nedeniyle altı kişiyi öldürmüş, bu olay birçok incel tarafından desteklenmiştir. 2018’de ise Alek Minassian, Toronto’da 10 kişiyi öldürürken, incel düşüncelerinden ilham aldığını belirtmiştir. Benzer şekilde, 2021’de Jake Davison, annesi dahil dört kişiyi öldürdükten sonra intihar etmiştir; kendisi de incel topluluklarıyla bağlantılıydı.