Hüseyin Aygün’ün işi zor…

Sevgili Hüseyin Aygün

Dersim’de Köklere Dönüş, yazınızdan işinizin zor olduğunu çıkarsıyorum: Dersimli olmak zor. Dersimli ve Sosyalist olmak daha zor. Dersimli, Sosyalist ve Avukat olmak gerçekten de zor. Dersimli, Sosyalist, Avukat, Milletvekili olmak çok daha zor. Dersimli, Sosyalist, Avukat, Milletvekili olmanın yani sıra bir de entelektüel kaygıları varsa bir insanın, işi tamamen karmaşık. Ve bu doğru bir tahlil.  Bunlar sahiden zor durumlar. Hatta aydın olmanın zorlukları bunlarla kalmıyor. Biliyorsunuz.

Bunlara bir de, yaşlandığının farkında, istediği mesleği seçmediğinin farkında, döneminin, çağının bir insanı yazıyorsa, o zaman biyoloji, siyaset, edebiyat, adalet vs. tam bir çelişkiler yamağına dönüşebiliyor. Çağının her insanı gibi siz de bu yoğunlukları anlayarak, sindirerek ve paylaşarak yaşıyorsunuz. Bu zor. Noktayı burada koyabiliriz.

Ancak, kamuda ki iletişim yazılanın ilerisine gitmeli. Noktayı burada koyduğumuzda, hayatin esprisini kaçırmış oluruz. Söylenin, yazılanın arkasını doldurabilmek, gerektiğinde, istendiğinde nedenlendirebilmek, altını doldurabilmek, kamu alanı kullanıldığı anda, zımnen verilmiş bir sözdür.

Buradan bakıldığın da, bahsini ettiğiniz zorluklar bir Mardinli, Konyalı, ya da New York`lu için de geçerli. Ve siz bunu biliyorsunuz. Dünyanın her yerinde aydınların üzerinde ki baskılar artıyor. Fakat, yazınızın satır aralarından bu durumun bir Dersimli için farklı olduğunu okuyorum. Doğru mu? Dersimli olmak hem bir ayrıcalık (üniversitedeki beklentiler de anlaşılacağı üzere) hem de bir yük (Dersim kültürünü savunmak, geriye, kültürel, dinsel motiflere, geleneklere dönüşü doğru bulmak gibi). Sizi doğru anlamış mıyım? Pek emin değilim. Doğruysa, nedir zor olan?

Bir okur olarak bunu anlamak isterdim. Bunu anlatabilir misiniz? Neden Sosyalist ve Dersimli olmak Diyarbakırlı ve Sosyalist olmaktan farklı? Neden Rizeli ve Başbakan olmak, Dersimli ve Sosyalist olmaktan zor?

Bu zorluk duygusunu sadece sizin değil, diğer Dersimli yazarlarında yazılarında ve sıklıkla okuyorum. Şimdiye kadar cesaret edip sormadım, soramadım. Ancak yeni yıla girdik. Durum değişti. Artık cevap üretmenin değil, soru sormanın zor olduğu günlerden geçiyoruz. Soru soruldukça, her şey çok daha güzel olacak. Bu yüzden, insanlar Ahmet Davutoğlu baskılara karşı özgürlükleri savunduğunu söylediğin de değil, ama Ali Babacan neden her geçen gün daha bir fakirleşiyoruz sorusunu sorduğunda etkileniyorlar. Soru sormak zor iş. Özellikle de cevabın zor olabileceğini biliyorsa. Hatta, ben cevap değil, sizin vereceğiniz cevabı merak ediyorum, öğrenmek istiyorum.

Dersim`de yaşananları biliyorum. Yani benim ki, yaşananlara rağmen Dersimlilere “ayrıcalığın ne” diye bir soru değil. Ve yine “ayrı” olan kişisel bir duyguysa, tabii ki anlatmanız gerekmez. Ancak “ayrı” olan toplumsal bir gerçekliği ifade ediyorsa, tarihsel olgular tarafından destekleniyorsa, onu bir insana yüklemek veya her insandan anlaşılmasını beklemek, doğru değil. Tersine, bunu sadece bir insan olarak anlamak değil, ama aynı zamanda kamu alanında paylaşılmasını ve anlaşılmasını isterim.

Sizin vereceğiniz cevabi önemsiyorum.  Size özel olan kısım ise şu; yazdıklarınızın edebi, işlevsel/ fonksiyonal, mesleki veya bireysel özelliklerinizden çok, siyasi kimliğinizden. CHP’li siziz ve Türkiyede şu kanı yaygın; CHP Kemal Kılıçdaroğlu Dersimli olduğu için kaybediyor.

Son olarak, siz yazılarınızla kamu alanını kullanıyorsunuz. Kamuda ve kamuya mesaj veriyorsunuz. Onunla ve özel olmayan bir duyguyu paylaşıyorsunuz. Benim gibi. Bu birlikteliğe de sığınaraktan; inanın bana, sorum sadece benim değil, sadece benim merak ettiğim bir olgu değil. Cevabınız hepimizi ilgilendiriyor. Yazarken hepimize hitap edeceksiniz. Benim sorum buradan. Ve sorum şu: Sosyalist ve Dersimli olmanın ayrıcalıklı zoru nedir?

Dostlukla