Hayvan Kuramı – Eleştirel Bir Giriş

BÖLÜMLERE GENEL BAKIŞ

Bu kitabın bölümleri okuyuculara modern ve çağdaş felsefe içinde hayvanları kuramsallaştıran yaklaşımların daha geniş bir tarihini tanıtmak ve bu metinleri güncel kuramsal tartışmalarla ilintilendirmek üzere tasarlandı. Bu doğaya sahip herhangi bir kitap belli düşünürlere diğerleri pahasına kaçınılmaz olarak daha fazla dikkat çekip onları daha fazla analiz edeceği gibi, kapsam itibarıyla da tüketici olamayacaktır. Fakat metinlerin çeşitliliği, bağlamları ve ele alınan kavramlar hayvanların kuramsallaştırılmasında mevzu bahis olan temel meselelere dair sağlam bir temel sunacak ve tartışma için bir dizi soruyu gündeme taşıyacak biçimde seçildi. Dolayısıyla kitap, kuramsal malzemeyle yeni karşılaşan okurlara bir şeyler sunacak, ama aynı zamanda tartışılan konularla daha tanışık olanlara da yeni düşünme doğrultuları açacak ve bilgiyi takviye edecek bir usulde yazıldı. Bölümler, kabaca, insan çıkarlarından hayvan çıkarlarına doğru bir odaklanma seyri izleyecek yönde kurgulandı (açıklık kazanacağı üzere, bu ikisi çoğunlukla birbirine bağlı olsa da): Hayvanların insan temsilleri olarak düşünülme biçimlerinin değerlendirmesinden (Bölüm 1), insanın hayvanlığının tartışılması (Bölüm 2) ve hayvanların gündelik hayat ve dünyalarının araştırılmasına (Bölüm 3) ve nihayet hayvanlara etik yaklaşımların analizine (Bölüm 4). Amaç hayvanların kuramsal soruşturmanın merkezine yerleştirilmesine dönük doğrusal bir ilerleme önermekten ziyade, insanı merkezine almaya devam eden düşünüşe koşut olarak ortaya çıkmış antroposantrik olmayan düşünüşlere farklı açılardan yaklaşmak. Kuramsal tartışmayı tamamlayacak özellikler de eklendi. En önemlisi, her bölüm, o bölümün ele aldığı temaları araştıran çağdaş yazının metinlerinin yakın bir okuması ile kapanmakla kalmıyor, genel olarak literatürde hayvanlara dair okumalarla ilintili meselelere de işaret ediyor. Edebiyatın sunduğu araçlara ve öyküleyici tekniklere odaklanmanın yanı sıra, bu metinler bir dizi farklı formu temsil edecek (Angela Carter’ın bir kısa hikâyesi, J. M. Coetzee’ye ait bir yaratıcı deneme, Paul Auster’ın bir romanı ve Jonathan Safran Foer’e ait kurgusal olmayan bir metin) ve edebi metinlerin kendisinin hayvanları ve hayvanlığı nasıl kuramsallaştırdıklarını gösterecek biçimde seçildi. Hayvan kuramı ve edebiyat çalışmaları ile ilgilenenler arasındaki çoğunlukla yakın ilişki dikkate alındığında, bu bölümlerin, hayvanlar hakkında düşünüşümüzün hayvanlara dair edebi ya da kuramsal okumalarımızla nasıl bağlantılı olduğuna dair daha ileri bir düzeyde örnekler sunması umuluyor. Son olarak, her bölümün sonundaki “Temel Metinler” listesi o bölümde ele alınan birincil materyalin bibliyografik bilgisini içerirken, “İlave Okuma” listesi de bölümlerde atıfta bulunulan ikincil kaynakların yanı sıra ek materyal önerilerinin bibliyografik bilgisine yer veriyor.

Hayvanlar hakkında düşünmenin en büyük ve ilk güçlüklerinden biri, onları tamamen hayvanlar olarak düşünmek. “İnsanlar Olarak Hayvanlar” başlıklı Bölüm 1, hayvanlar hakkındaki kuramsal metinlerin onları aslen insani çıkar ve ilgileri açıklayacak simge ve metaforlara nasıl sıklıkla dönüştürdüklerini araştırıyor. Öncelikle psikanalitik kurama, özel olarak da Freud ve Lacan’ın çalışmalarına bakıyor. Hayvanlar, Freud’un uygarlığın ilkel toplumlardan post-Darwinci moderniteye doğru gelişimini analizinde de rüya ve fobilere dair yorumlarında da önemli bir yer tutar. Benzer biçimde, Lacan’ın özne oluşumuna dair metinlerinde hayvan davranışına sıklıkla başvurulur. Ne var ki Freud ve Lacan’ın hayvanlığa ilgileri, hayvan figürlerinin insan korku ve arzularının temsilleri ya da insan dilinin araştırılmasına zıtlık noktaları olarak kullanımı yoluyla sıklıkla baltalanır. Bölümün ikinci kesimi, insan-dışı hayata insan niteliklerinin atfedilmesi sürecini anlatan “antropomorfizm”in[4] göreli açmaz ve potansiyellerini değerlendirerek devam ediyor. Bu kesim, Thomas Nagel’in, bir insan için bir hayvan olmanın ne demek olduğunu hayal etmenin ne denli mümkün olduğu sorusuyla meşguliyetinin tartışılması ve antropomorfizmin antroposantrizmden ayrıştırılmasına yönelik yakın zamanlı denemelerin bir analizini de içeriyor. Kuramsal çalışmalarda olduğu denli edebi metinlerde de antropomorfizmin hâkimiyeti dikkate alınarak, bölüm, Carter’ın, hayvanlığın temsiline dair incelikle ayrıştırılmış stratejiler sunan “Lizzie’s Tiger”a [Lizzie’nin Kaplanı] dair bir okuma ile kapanıyor.

Birinci bölüm hayvanlar hakkında düşünmenin belli yollarının onların insani ilgi ve çıkarları taşıyacak araçlar olarak kullanımıyla sonuçlanabileceğini gösterirken, Bölüm 2 dikkatini insanları hayvanlar olarak düşünmeye veriyor. “Hayvan Ontolojisi” insan ve hayvan olmayı hem kendi içlerinde hem de ilişkisellikleri içinde inceliyor. Nietzsche, Deleuze ile Guattari ve Haraway’in temel çalışmalarına odaklanarak, insan ve insan olmayanlar arasında paylaşılan hayvanlığı teslim etmenin doğa ve kültür hatları boyunca hiyerarşik bölünme yaratan ontolojik sınırları nasıl dönüştürebileceğini soruşturuyor. Bu düşünürler, hayatın maddeci ve içkin bir tarzda kavranışını olumlamak üzere hayvanlıkla iştigal eden kavramlar sunarlar – Nietzsche’nin “Üstün insanı”, Deleuze ile Guattari’nin “hayvan oluş”u ya da Haraway’in “birlikte oluş”u. Bölüm; insan ile insan olmayanın iç içe geçişlerine dayandırılacak bir ontolojinin sunabileceği politik önem üzerine düşünme gayretinin bir parçası olarak, hayvan kuramı, posthümanizm, yeni maddecilik ve çağdaş yeni-Marksist felsefe arasındaki ilişkinin değerlendirilmesiyle devam ediyor. Bu bölüm hem insan hem de insan olmayan hayvanların hayvanlığını ciddiye aldığı için, sonuç kısmı, hayvanları metaforik olarak değil de dolayımsız olarak okumanın hangi noktaları mesele ettiğini, Coetzee’nin The Lives of Animals [Hayvanların Hayatı] başlıklı kitabını ele almak suretiyle ayrıntılandırıyor .

İnsanın hayvanlığını teyit edip insan varlığı ile hayvan varlığı arasındaki yakın ilişkiyi betimledikten sonra, Bölüm 3 sarahaten “Hayvan Hayatı”nı ele alıyor. Bölüm, evcil hayvanlara ve Derrida, Haraway ile Vicki Hearne’in çalışmalarına farklı biçimlerde ilham kaynağı olmuş hayvanlara dair bir tartışmayla başlıyor. Derrida’nın banyoda kedisiyle karşılaşması ile Haraway ve Hearne’in köpek eğitimine dair anlatımlarına yoğunlaşmak suretiyle, hayvanlarla birlikte yaşamanın onlarla birlikte düşünmeye ne noktaya kadar izin verdiğini ele alıyor. Bölüm daha sonra, Heidegger’in “dünya yoksulu” olarak hayvan tezi ve Merleau-Ponty’nin “dünyanın eti”nin bir parçası olarak hayvanları kavramsallaştırmasını açmak suretiyle hayvanlığa dair fenomenolojik soruşturmalarla devam ediyor. Hayvan hayatına bu fenomenolojik yaklaşımlarda söz konusu olan, hayvanların çevrelerini nasıl tecrübe ettikleri ve bu tecrübelerin insanların dünyayı anlamlandırma yollarıyla nasıl bir ilişkisi olduğunu anlama girişimidir. Bölüm, Auster’in Timbuktu’da bir köpeğin hayatını yazma girişiminin bir analiziyle sonuçlanıyor. Köpeklerin dünyayı deneyimlemede sözellikten ziyade koklamaya yaslanmalarından dolayı böylesi bir yazma denemesi özellikle zorludur.

İnsanların gündelik hayatta hayvanlarla nasıl ilişkilendiklerini anlamak hayati önemde olmakla beraber, hayvan ıstırabı ve sömürüsüne dair sert gerçeklik, insanların hayvanlarla çoğunlukla onlar çeşitli nedenlerle öldürüldükten sonra karşılaştıkları anlamına gelir. “Hayvan Etiği” başlıklı Bölüm 4, hayvanların yaşam ve ölümlerinin insanların ahlâki ilgi alanına girme biçimlerinin bir haritasını çıkarıyor. Bölümün ilk kısmı hayvanlara etik yaklaşımlardaki en önemli gelişmelerden üçünü belgeliyor: Singer’ın “faydacılığı”, Regan’ın “hayvan hakları” kuramı ve Nussbaum’un “yapabilirlikler” yaklaşımı. Her üçü de hayvanlara yakın bir dikkat yöneltmekle ve hayvanlara muamele biçimlerini etkilemek üzere önemli roller üstlenmiş olmakla beraber, çeşitli farklılıkları ve sınırlılıkları var. Faydacı ve hak-temelli çerçevelerin ötesine geçen bölüm, Cora Diamond, Derrida ve Emmanuel Levinas’la iştigal etmek suretiyle “ahbaplık” ve “tanınabilirlik” nosyonlarının hayvan etiğinde ne denli yararlı olduğunu inceleyerek devam ediyor. Son olarak bölüm, bugün hayvanlarla ilgili belki de en yakıcı etik meseleye yüzünü çeviriyor: Et üretimi ve tüketimi. Derrida ve Haraway’in yanı sıra Carol Adams ve Marjorie Spiegel’e atıfla hayvanları yemenin cinsel, ırksal ve kültürel politikası ile vejetaryenizmi ele alıyor. Bu gibi düşünürler kuramsallaştırmalarını birçok açıdan bir çeşit hikâye anlatımında temellendirirler. Bölüm ve kitap Foer’in Hayvan Yemek’inde yeme ve hikâye anlatımı arasındaki ilişkiye dair bir tartışma ile kapanıyor.

Hayvanlar ve hayvanlığa kuramsal yaklaşımlarla iştigal etmek bize hayvanat bahçelerinde olduğu gibi vücut bulmuş yaratıklar olarak hayvanlarla karşılaşma imkânı sunmaz ama “insan” ya da “hayvan” olmanın günümüzde ne anlama geldiği ve (çoğu kez hayal kırıklığı yaratan) bu karşılaşmalar arasında duran epistemolojik, ontolojik ve etik varsayımlar hakkında daha dikkatle düşünmemize yardımcı olur. Bu kitabın, hayvan kuramındaki eleştirel tartışmaları tanıtmak ve bu tartışmalara müdahalede bulunmak suretiyle farklı biçimlerde düşünmek ve okumak için bir açılım sağlayacağını umut ediyorum: Zira hayvanları düşünmek ve okumak, kendimize dair düşünmek ve okumaktır da. Hayvanlar olarak düşünmek ve okumak, diğer hayvanlarla vücut bulmuş ve duygusal ilişkimize bizi mesafelendirmekten ziyade, birçokları -üstünde değil- arasında bir tür olarak yaşıyor olmanın daha hassas, alicenap ve mütevazı bir üslubu olarak vazife görür.

Bu yazı BİRİKENLER‘den alınmıştır