Gezi Direnişi ve Kadınlar

Gezi parkında ilk gün polisin yüzüne gaz sıktığı kırmızılı eylemci kadın, TOMA’nın önüne geçip tazyikli suya karşı kollarını açan siyah elbiseli kadın, Başbakan’a “soru soran” muhabir kadın, Başbakan’a Gezi toplantısında hesap soran sendikacı kadın ve Gezi direnişinin her karesinde yer alanlar; kadınlar!Diğer tarafta ise Yasama ,yürütme ve yargısıyla erkek devlet! Başbakan erkek, İçişleri bakanı erkek, Vali erkek, basını erkek ve her daim erkeği koruyan devlet sistemi.

Kadınlar neden direnişteydi? Bu sorunun cevabı AKP’nin cinsiyetçi politikalarında saklı. Öyle bir iktidar ki, Başbakanından kabinesinde ki bakanlara kadar hepsi rahatlıkla kadın bedeni üzerine söz söyleme cüretini kendilerinde buluyorlar, kadın bedenini kontrol altında tutmaya çalışıyorlar. Başbakan Tayyip Erdoğan kadınlardan üç çocuk istiyor, bakanı hamile kadın sokakta dolaşmasın diyor, kürtaj fiilen yasaklanıyor, gebelik testleri Sağlık Bakanlığının adeta dedektifliğiyle kontrol altına alınıyor, hem de günde en az üç kadının öldürüldüğü bir ülkede bu yöntemle yeni cinayetlere kapı aralanıyor ve daha peş peşe sıralayabileceğimiz onlarca uygulama…

İşte bu koşullar altında Gezi isyanı yaşandı. AKP’nin kadın düşmanı politikalarının doğal bir yansımasıydı kadınları barikat başlarına taşıyan. Biz kadınlar artık yeter diyorduk. Çünkü kadınlar artık kimlik sorunu yaşıyordu. Tayyip Erdoğan’ın kadınların yaşamları üzerinden sürdürdüğü gerici saflaştırmaya karşı kadınların özgürlük isyanıydı bu!

Artık yeter denilen noktaya gelindiğinde; kadınlar mini etekleriyle, topuklu ayakkabılarıyla Haziran ayaklanmasına geldiler, çatıştılar. Her yaştan ve sınıftan kadın geldi oraya. 31 mayıs akşamı başlayan ve sabaha kadar süren çatışmalarda kadınlar en ön saflarda yer aldılar. Gezi parkına girdiğimizde ise yeni bir yaşamın, kolektif yaşamın kurulmasında kadınlar önemli bir rol oynadılar. 20 gün boyunca orada taciz yoktu. Bunu sağlayan erkeklerin bilinci değildi elbette, kadınların orada var olmasıydı. Bu isyan aynı zamanda bir kadın isyanıydı.

Direnişin ilk günlerinde kulaklarımızı tırmalayan eril söylem ve küfürler, gün geçtikçe farklı bir hal almaya başladı. Çünkü kadınların gerek sayısal olarak direnişte fazla olması, gerekse kadın bilincinin alanlara taşınmasıyla erkekler pratikte bir sorgulama sürecinden geçiyorlardı. Eylemin değiştirici gücü bir kez daha kendini gösteriyordu. Ayaklanma sürecinde 20 gün boyunca kadınlar sokaklarda daha rahat yürüyor, geceleri sokakları adımlamanın keyfini çıkarıyor, belki de birçok kadın günün ilk ışığını sokakta karşılamanın mutluluğunu hissediyordu. Evet sokaklar bizimdi artık. Sokaklar ayaklanma süreci boyunca kadınlar için güvenliydi.

İstanbul Valisi H.Avni Mutlu ailelere “çocuklarınızı alandan alın” çağrısı yaptığında ise yine cevabı çocukları için polisin önünde kalkan oluşturarak kadınlar verdi. Polis şiddetinin direnişe en ağır biçimde yöneldiğinde ise kadınlar gözaltında ve sokakta polisin cinsel şiddetine maruz kaldı. Erkek egemen devlet, kadınları sokaklardan çekmek için, özgürlük mücadelesinden alıkoymak için yine kadınların bedenine saldırıyordu.

Daha sonraki süreçte, direniş Taksim’den semt parklarına doğru yayıldığında da kadınlar direniş sahnesindeki yerlerini terk etmedi. Kadınlar, direniş öncesinde “erkek mekan” olan semt parklarında kendi özgün çalışmalarını oluşturmaya ve parklarda yer almaya başladı.

Haziran ayaklanması sürecinde, kadınlar varlıklarını kabul ettirdi. Kadınların direnişe kitlesel halde katılması her ana, her kareye yansıdı. Belirgin olarak parklarda taciz vakalarında azalma yaşandı. Taciz vakaları yaşandığında buna yapılan müdahaleden, duvarlarda ki cinsiyetçi küfürlerin kadınlar tarafından silinmesi ve buna benzer kadın aklının devreye girmesi Gezi direnişçilerinde bir bilinç oluşturdu. İnsanlar hem mini etekli kadına, hem de başörtülü kadına tahammül etmeyi öğrendiler.

Gezi direnişinde farklılıkları kabul eden bir ruh hali yaşadık, yarattık. Bütün herkes birbirini kabul etmeye başladı. Ve en önemlisi herkes birbirinden öğreniyordu. Bu durum kadınlar olarak elbette bize de avantajlar sağladı.

Ve artık biz kadınlar Haziran ayaklanmasının deneyimlerini kuşanarak, bir ağacın toprağa kök salması gibi özgürlük mücadelesinde yeni bir ivme kazandık.