Farklı olmak ya da devrimci olmak 

Yerel seçim süreci siyasal gruplara kitlelerle temas imkanı veriyor. Kitlelerin politik duyarlılığının arttı bu süreçte siyasal gruplar, bu günün ve geleceğin sorunlarını yerel bazda ele alıp, işçilere, emekçilere ve bir bütün olarak halka bir şeyler anlatmak zorunda. Söylemlere bakıyorum; hiç biri yeni bir şey, yeni bir yerel yönetim ve demokratik toplum modeli sunmuyor. Her siyasal örgüt ve parti daha çok kendi sesini duyurmaya çalışıyor, ancak güncel ve temel siyasal görevlerini bile yeterince anlatamıyor. Burjuva muhalefet, iktidarın etkisinde kalarak ve adeta onun politik reflekslerini izleyerek laf yetiştirme siyaseti yaparken, sol ve sosyalist hareketin belli başlı sektörleri de bu sürecin peşinden sürükleniyor.

Sosyalistler eskiden seçim ortamını dikkate alarak güçlerini birleştirmeyi ve egemenlere karşı ortak bir mücadele platformu oluşturmayı akıl etmezlerdi. Bölünmüş ve dağınık güçlerinin bilinciyle esas olarak kendilerini ifade etmeye çalışırlardı. Ya seçimlere katılmazlar ve buna boykot süsü verirlerdi. Ya da sembolik olarak birkaç yerde seçimlere bağımsız adaylarla katılarak kendi görüşlerinin propagandalarını yaparlardı. Veya devrimci, demokrat ve yurtsever adaylara oy verirlerdi. Bu tutum 1990’lardan sonra değişmeye başladı. Değişik kulvarlarda yeni birlikler ve platformlarla seçimlere girilmeye başlandı. Bu kez de seçimlerden beklentiler ya abartıldı ya da önemsenmedi.

Hiçbir zaman demokratik kurallarla yapılmayan Türkiye’deki seçimler, sadece sistemin reorganizasyonundan ve statükonun korunmasından başka bir anlamı yok. Ya erken ya baskın ya da seçim yasasındaki değişikliklerden sonra yapılan her seçimde düzen partileri, oligarşik sistemin restorasyonunun usta aktörleri olarak önemli roller üstleniyor. Hileli seçimler, kâğıt üstünde kalan anayasa ve yasalar, iktidarların çizdiği sınırlar içinde muhalefet yapan partiler, egemenlerin çıkarlarını korumak ve kollamaktan öte bir şey yapmıyor.

Sol ve sosyalist hareket günümüzde hala bölünmüşlüğünü sürdürüyor. Birçok güncel ve temel konuda güç ve eylem birlikleri yapılamıyor. Faşizme, emperyalizme, sömürgeciliğe, gericiliğe, şovenizme karşı mücadele birlikleri kurulamazken, toplumu aydınlatma çalışmalarında bile ortaklaşmalar olmuyor. 12 Eylül öncesi dönemin ideolojik, siyasal ve örgütsel saflaşmaları yeniden yaratılmaya çalışılıyor. Aradan geçen onca zamana rağmen hiçbir şey olmamış gibi adeta herkes eski tekkelerini yeniden keşfediyor.

Hala rejim değişikliğinin farkında olmayan ve soyut planda kavramlar ve stratejiler üretmeye devam eden sosyalistler, eski rejimin son seçiminin yapıldığı bir aşamada bile eski anlayışlarla siyaset yapmayı sürdürüyor. Bu nedenle sosyalist hareketin ideolojik, siyasal ve örgütsel olarak bir yenilenme ihtiyacı ve gerekliliği kendisini dayatıyor. Önyargılarla katılaşmış, eskimiş, yıpranmış ve güncel olgulara yanıt üretemeyen kendinden menkul anlayışların sorgulanması zamanı gelmiş ve hatta geçmiştir. Özellikle de seçim sonrası oluşacak yeni siyasal ve toplumsal süreçte, ilerlememize ve gelişmemize engel olan davranışlarımızı gözden geçirerek yeni bir devrimci atılım yapılması önem kazanıyor.

İster günlük hayatın pratiği ve eleştirisi, isterse genelde sosyalizmin kavranılışından kaynaklanan farklılıklar olsun, sosyalistler arasındaki bütün sorunlar ideolojik mücadele ve diyalog yoluyla çözümlenmelidir.  Bu konuda herkes kendi üzerine düşeni yaparsa, görev ve sorumluluklarının bilinciyle davranırsa, iyi niyeti ve dayanışmayı gözetirse sosyalistler arasında çözümlenmeyecek sorun olmaz.

Bir devrimcinin yaşamına yön veren, onun ideolojik, siyasal ve örgütsel ilişkileridir. Bu ilişkiler bütünü, bir devrimcinin devrim, demokrasi ve sosyalizm kulvarında başka devrimcilerle karşılıklı ilişkilerinin boyutunu da belirler. Devrimciler arasındaki ideolojik farklılıklar işçi sınıfının kendi katmanları arasındaki farklı kavrayışlardan kaynaklanır.

Devrimciler arasındaki farklılıkların meşruiyeti aynı zamanda farklı sosyalizm anlayışlarının da ön kabulü anlamına gelir. Ancak egemen ulus ve devlet refleksine dayalı ideolojinin etkisiyle “Farklı ol, ama bizden ol” demek yerine, “Farklı ol, ama devrimci ol” sloganının hakkını vermek gerekir.