Doğu Karadeniz müziğini düşünmek: Müziği politik yapan nedir?

Doğu Karadeniz, farklı dillerin, farklı kültürlerin bir arada yaşadığı bir coğrafyadır. Tarih boyunca çok sayıda Kafkas halkının bu coğrafyayı paylaştığı söylenebilir. Lazlar, Hemşinliler, Poşalar, Gürcüler, Türkler kültürlerini, zaman zaman öteki kültürlerle çatışarak, zaman zaman uyum göstererek yaşatmışlardır.

Birlikte yaşamanın etkisiyle kültürlerin birbirinden etkilendiği durumlar olmuştur. Bölgeye dair yaratılan imajın aksine, kültürel olarak tektipleşme yaşanmamıştır. Örneğin, Karadenizli olduğunu söyleyen birine sorulan “Laz mısın” sorusu, algılara işlenen hatalı bir imajdır. Gündelik dilde Karadenizli insanların hepsi için Laz ifadesinin kullanılması, yaratılan hatalı imgenin bir sonucudur. Lazlar, Rize ilinin Pazar ilçesinden Artvin ilinin Hopa ilçesine, oradan da Gürcistan’ın Batum iline dek uzanan sahil şeridinde yaşayan, kendi dilini konuşmaya devam eden otokton halklardan biridir. Bölgeye dair önkabuller o derece yerleşiktir ki, bölgede yaşayan Türk, Laz, Hemşinli veya başka halklara “Laz”, farklı dillere ise “Lazca” deme kolaylığına kaçılmaktadır.

Doğu Karadeniz müziğini bir blok halinde ele almak doğru değildir. Ancak Batı Karadeniz ve Orta Karadeniz’den teknik anlamda farkları oldukça belirgin olduğu için böylesi bir sınıflandırma kabul edilebilir. Kendi içinde Trabzon’u l Yaşam EYLÜL – 2018 57 da ayrı tutacak şekilde Rize ve Artvin müziği şeklinde ayrı ele almak da mümkündür. Bu farklılaşmada, kullanılan enstrümanların farklılaşması en temel ayrım noktasıdır. Artvin müziğinde tulum, akordeon, kaval gibi enstrümanlar kullanılırken, Rize müziğinde akordeon görülmez. Rize müziğinde kullanılan kemençe, mızıka gibi enstrümanlar ise Artvin müziğinde karşımıza çıkmamaktadır. Bunun ötesinde kullanılan dillerde de farklılaşmadan söz edilebilir. Örneğin Lazca müzik her iki bölgede de varken, Hemşin müziği ve Gürcü müziği yalnızca Artvin’de vardır. Hemşin müziği ve Laz müziği arasındaki farklılaşma müstakil bir çalışmanın konusu olabilecek kadar özel, bir sosyoloğun içinden çıkamayacağı kadar tekniktir.

Müzik politik midir?

“Müzik politik midir?” sorusu geçmişe uzanan ve önemli bir birikim oluşturmuş bir tartışmanın uzun yıllardır cevap aradığı bir başlıktır. Popüler müzik kavramsallaştırması ve bu başlıkta yapılan tartışmaların en temelinde popüler müziği ideolojik bir olgu olarak görmek vardır. Popüler müziğe olumsuz yaklaşanlar veya olumlu bir atıf ile mücadele alanı olarak tanımlayanlar arasında uzlaşmaz tartışmaların ortak tek noktası da budur: Popüler müzik ideolojiktir.

O halde, “öteki” varsa “biz” de vardır. Bu önermeden yola çıkarak klasik müziğin politik olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır. Ha keza, müziğin ekonomi politiğini derinlemesine ele alan müstakil bir çalışmada klasik müzik üzerine yapılacak inceleme, müziğin ortaya çıkışı, kullanılan enstrümanlar, icra edildiği yer, icracısı, sahiplenen sınıflar gibi başlıklandırılabilir.

Bu çalışma kapsamında müziğin içeriğinde politik ifadeler oluşu, icracının politik bir kimliğe sahip oluşu gibi olguların yanında, Doğu Karadeniz’de konuşulan dillerde yapılan müzikler de politik bir olgu olarak incelenecektir. İçerikten kasıt, sözlerinde açık bir şekilde politik mesaj kaygısına sahip eserlerdir. İcracının politik oluşunun yaptığı müziğe bir yansıması olup olmadığı üzerine düşünme şansına da sahip olunacaktır. Türkiye’de konuşulan “yerel” dillerdeki müziğin sürdürülmesini, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren kültür/ müzik politikaları bağlamında değerlendirmek bir diğer başlıktır.

Doğu Karadeniz müziği politik midir?

Bu çalışmanın Doğu Karadeniz müziği üzerinden yapılmasının temel faktörlerinden biri, Doğu Karadeniz’deki otokton halkların önemli bir kısmının kültürlerini koruyor olmasıdır. Laz kültürü, Hemşin kültürü, Gürcü kültürü ve görece otokton halkların geri kalanı gündelik hayatta farklılaşmaya neden olmayacak şekilde kültürel özelliklerine sahip çıkmaya devam ederler. Bu tezi gündelik hayattan örneklendirmek gerekirse; ölüm ve doğum ritüelleri, düğün törenleri gibi sıklıkla karşılaştığımız toplanma alanlarındaki farklılıklardır. Bu farklılıkların Doğu Karadeniz’e kattığı kültürel zenginlik özenle korunmalıdır.

Peki bölge müziği politik midir? Sonda söylenmesi gerekeni başta söyleyerek başlamak gerekirse, bunu iddia etmek eksik ve dolayısıyla yanlıştır. Eksiktir, çünkü Doğu Karadeniz müziğinin bir blok halinde ele alınamayacağı daha önce belirtilmişti. İnsanın çoğul olduğu yerde, müziğin tekliğinden bahsetmek bir o kadar güçtür. O halde, içeriden ya da dışarıdan bakılması fark etmeksizin, heterojen bir toplam olan Doğu Karadeniz’in tek bir müzikmiş gibi aktarılması da yanlış olacaktır. Kaba hatlar çizilebilir; ancak, bu kaba hatlar müziğin politik olup olmadığını belirlemekten uzaktır.

İçeriği açısından Doğu Karadeniz müziği

Müziğin politik oluşunu belirlediğini düşündüğümüz içerik meselesi üzerinden Doğu Karadeniz müziğini okumak gerekirse, bu açıdan önemli veriler elde etmek mümkündür. Gerek bölgeyi gerekse de memleketin bütününü ilgilendiren toplumsal olaylara tepki veren bir tutumdan söz edilebilir. Sınırlı sayıda eserden bahsediyor olsak dahi, belleklerde yer edinmiş eserlerden söz ediyor olduğumuzu unutmamak gerekir.

Türkçe sözlü eserler incelendiğinde, bütünüyle bir konuyu ele alan yahut sözlerinin içinde toplumsal olaylara atıf yapan eserler vardır. Bu çalışmalar soldan veya sağdan örneklendirilebilir. Gezi Direnişi sırasında Marsis grubunun ürettiği “Oy Oy Recebum” isimli eser, bütünüyle bir konuyu ele alır. Eserdeki sözlerin birden fazla yeri işaret ettiği açıktır:

“Biz dur dedukça vurdun
Eşkiya deyup durdun
Biz dur dedukça vurdun
Çapulcu deyup durdun
Gün gelur hesap sorar
Oy oy recebum
Çapulcu deduklerun
Çapulcu deduklerun”

Seçilen sözlerin içinde, 2011 yılında Hopa’da yaşanan olaylardan1 sonra, Hopa halkına ithafen söylenen “Eşkıya” ifadesine rastlanır.

Bir başka örnek olarak da İsmail Türüt’ün “Plan Yapmayın Plan” isimli eseri verilebilir. Türüt, kendi durduğu ideolojik hattın gereği olarak, eserinde “vatan savunması” vermektedir. Eserden alınacak şu kısım, eserin tamamını geride bırakarak dehşet yaratmaktadır:

“Boluculuk Borusu ötmez
Karadenizde Birakin Can çalmayi Ermenici olmayi
Millet Böyle Dolmayi Yutmaz Karadenizde
O gün öyle DesinLer Bugün Böyle Desinler
Fatihalar Yasinler Bitmez Karadenizde”

Eserde geçen Ermenicilik vurgusu, eserin üretildiği tarih de göz önünde bulundurulduğunda Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra toplumsal muhalefetin ürettiği “Hepimiz Ermeniyiz” sloganına bir atıftır. Bunun ötesinde son satırda bahsi geçen “yasin” akla ilk gelen, dini metin olan Yasin değildir. Yasin Hayal isimli kişi Hrant Dink cinayetinin azmettiricisi ve planlayıcısıdır. Türüt’ün burada bitmemesiyle övündüğü kişi, bir cinayetin azmettiricisi olan Yasin Hayal’dir ve bu sözler açık bir tehdit olarak okunabilir

İcracısının politik kimliği bağlamında Doğu Karadeniz müziği

Eser üreten ve/veya icra eden bireylerin müzikleri, yaptığı müziğin toplumsallaşması ile birlikte, politik kimlikleri ile anılır hale gelir. Anonim eserleri seslendirmesi veya başka bir bestecinin eserlerini seslendirmesi, icracının politik kimliğinden arınmış bir alan yaratmaz. Bunun en belirgin örneği Kazım Koyuncu’dur.

Kazım Koyuncu, kendi beyanı olduğu üzere “devrimci” bir kişiliktir. Koyuncu, bir aşk şarkısı ya da ayrılık şarkısı söylüyor olsa bile, zihinlerde oluşan imge, onun politik kimliği ile doğrudan ilişkili bir hal alır.

Bir başka örnek olarak Volkan Konak’tan bahsetmek mümkündür. Konak, eserlerinin bir kısmında Nazım Hikmet’in şiirlerini bestelediği ve/veya şarkısının bir kısmında “solcu şairler”den şiirler okuduğu için, onun müziği de biçeminden bağımsız bir önkabul ile tanınmaktadır

Farklı dillerde yapılan müzikler

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ulus devlet olarak kurulduğu erken dönemde, ortaya bir kültür politikası koyulmuştur. Bu kültür politikalarının sonucu olarak müzik alanında da köklü değişiklikler yapılmıştır. Bu alanda yapılan müdahalelerin kapsamı oldukça geniştir. Ancak bu çalışma bağlamında Anadolu’yu dolaşarak, halk türkülerinin kaydedilmesi çalışmasından bahsetmek gerekecektir.

Doğu Karadeniz bölgesi, Cumhuriyet’in erken döneminde bugüne kıyasla otokton halkların daha yoğun şekilde öz kültürlerini yaşadıkları bir bölgedir. Bölgedeki halklar birbirleriyle asgari ilişkiler kurmaktadır, ancak genellikle kapalı bir yaşayışa sahip oldukları söylenebilir. Başka halklarla iletişimin asgari oluşu ve kapalı toplum özellikleri gösteriyor olması kültürün de korunduğu anlamına gelir. Müzik de kültürün önemli bir sürdürücüsü olarak, halkların kendi dillerinde ürettikleri bir ögedir.

Peki bunun türkülerin derlendiği dönem ile ilişkisi nedir? Erken dönemde derlenen eserlerin Türkçe oluşu, bölge müziğinin yansıtılması açısından devasa bir boşluğa neden olmuştur. Laz halk müziği, Hemşin halk müziği veya bölgedeki başka halkların müzikleri bir açıdan yok olmaya terk edilmiştir. Buradan bakıldığında halk müziklerinin, resmi dilin dışındaki dillerde oluşu nedeniyle kaybolmaya neden olacak bir ambargoya maruz kalması oldukça politik bir hamledir. Bunun karşısında, bu dillerdeki eserleri toplumsallaştırma çabaları da politik bir cevap olarak okunmalıdır

Bölgedeki gözlemlerden yapılabilecek ilk çıkarım, yerli halkların dillerindeki müziğin taşıyıcısının kadınlar olduğudur. Gerek bahçede çalışma esnasında, gerek düğünlerde ve/veya benzeri kutlamalarda bir araya gelen kadınlar, kendi dillerinde şarkılar söylemeye devam etmiştir. Bir başka taşıma yöntemi ise, çocuklarına söyledikleri ninnilerdir. Ancak günümüzde, gençlerin dil ve kültür ile kurdukları ilişki geçmiş kuşaklara göre sınırlı olduğundan bugüne değin taşınan eserlerde de bir azalmadan söz etmek gerekir

Bölge dillerinde ve anadillerinde müzik yapan icracılar açısından değerlendirildiğinde bunun politik bir hareketlenme olduğunu söylemek ne derece doğrudur? Bu açıdan yine ikili bir cevap vermek zorunluluğu doğar. Politik bir bilinçle yapmak ve/veya yalnızca kültürel bir çabayla yapmak, bu cevabın iki ucunda durmaktadır.

Bölge dillerinde eserlerin kaydedilmesi ve yaygınlaşması oldukça yakın bir geçmişte gerçekleşmiştir. Türkiye’nin genelinde ise çok daha yakın bir geçmişte Kazım Koyuncu aracılığıyla ve Koyuncu’nun kişisel popülaritesi sayesinde bilinir hale gelmiştir. Koyuncu, bir Laz genci olarak ve kimlik bilinci ile Lazca eserleri seslendirmeye başladığını röportajlarında belirtmiştir. Bunun ötesine geçip Hemşince ve Gürcüce eserler seslendirdiği de bilinmektedir.

Kazım Koyuncu’nun dışında bölgede tanınan ancak ulusal düzeyde bir popülaritesinden bahsedilemeyecek isimlerin erken dönem çalışmaları oldukça değerli bir birikim yaratmıştır. Son yıllarda ise anadillerinde ve bölgedeki dillerde müzik yapan kişi ve grupların sayısı artmıştır.

Sonuç yerine

Doğu Karadeniz müziğinin bir bütün halinde politik bir kaygıya sahip olduğunu söylemek güçtür. Ancak en başta ifade edildiği gibi, toplumsal ilişkiler bağlamında ele alındığında ideolojik bir yana sahip olduğu yadsınamaz. Popüler kültüre ait bu olgunun kendisi, sınıfsal olarak değerlendirildiğinde bir ideolojik hatta sahip olması, politik bir bilince sahip olduğu anlamına gelmemektedir.

Eserlerin içeriğinin oluşumundan, eseri seslendirene kadar birçok farklı etken, eserin politizasyon sürecini belirler. Belki de bunların içinde en açık şekilde politik hamlelerin yapıldığı alan başka dillerde üretim yapmak ve bunu kamusal alanda paylaşmak olacaktır. Bu açıdan değerlendirilmesi gereken, ulus devlet nezdinde bu dillerin karşılığının ne olduğudur.


Bu yazı ilk kez Yön Dergisin’de (Eylül 2018) yayınlanmıştır… 

1- Bu olaylar sırasında öldürülen emekli öğretmen Metin Lokumcu’yu konu alan sözlere başka eserlerde de rastlamak mümkündür. Melun olayın Hopa halkı başta olmak üzere Türkiye halkının belleğinde derin bir acı ile yer aldığını söylemeden geçmemeyi bir borç bilmekteyim.

Öznur YILMAZ