Din, Devlet ve Biat

Workers pray at a wood stove manufacturing workshop in the rebel-held area of Douma, east of the Syrian capital Damascus pray on November 18, 2015. Wood stoves are widely used in the area because of the shortage and the high cost of heating fuel. AFP PHOTO / AMER ALMOHIBANY / AFP PHOTO / AMER ALMOHIBANY

İslam’da başından beri din ve devlet, bir bütün olarak algılandı. Devlet, ilahi adaletin buyurduğu bir gereklilik olarak İslam’ı savunan, koruyan, yayan ve dini kurallarını uygulamaya yarayan bir aygıttı. Müslüman kimliğin temelini ülke, ulus, ırk, sınıf, dil gibi kriterler değil, esas olarak din unsuru oluşturdu. Dost ve düşman bile bu ayrım üzerinden belirlendi. İslam dini, insanın kişisel ve toplumsal hayatının bütün alanlarına yön vererek öteki dinlerden ayrıldı. Musevilik ve Hıristiyanlık geniş ölçüde “uhrevi” (ahirete ilişkin), İslam ise daha çok “dünyevi” bir dindi. Dolayısıyla İslam bir din olduğu kadar, bir töre ve toplum düzeni, bir hukuk ve devlet sistemi oldu.

İslam’da dini kimlik, aynı zamanda devlete bağlılık anlamına da geldiği için ülke yönetiminde bulunanlara karşı sadakati de içerdi. Bu nedenle otoriteye itaatsizlik ve inançsızlık toplumsal bir suç olduğu kadar, günah da sayıldı. Müslüman ülkelerin çoğunda kişinin sadakati veya sadakatsizliği, din ve mezhep üzerinden ölçülürken, toplumda temel ayrım da, inananlar ve inanmayanlar şeklinde yapıldı. Bu iki kıstas, İslami devlet ve toplum hayatında bir norm oluşturdu.

Arabistan’da doğduğu için eski Arap kültür ve törelerinden ögeler içeren İslam hızla büyüyüp yayıldıkça ve farklı etnik, kültürel ve dinsel unsurlarla temas kurdukça, yeni İslami yorumlar gerektiren sorunlar yaşamaya başladı. Çeşitli yerel ve bölgesel geleneklerden ve kültürel farklılıklardan kaynaklanan mezhepler bu süreçte ortaya çıktı. Mezhepler, İslami yasa ve kuralların temel kaynakları olan Kuran’ı ve hadisleri, kendi siyasal amaçlarına göre yorumlayarak birbirlerinden ayrıştı.

1517 yılında Memlük devletini yıkarak Mısır’ı ele geçiren Osmanlılar, kutsal emanetleri saltanat merkezi olan İstanbul’a taşıyarak hilafeti ele geçirdi. Dinle devlet işleri birbirinden ayrı iken, hilafetle birlikte Osmanlı sultanları hem devlet başkanı hem de dinin temsilcisi sıfatı kazandı. Böylelikle 1924 yılına kadar Osmanlı sultanları aynı zamanda halife unvanını taşıdı.

Bi’at, Kur’an’da anlatılan şekliyle bey’at, Peygamber’e bağlılık sözü verme, bağlılık yemini yapma anlamına geliyor. Muhammed sonrası Halife seçiminde, seçmenler sağ ellerini halifenin sağ elinin üzerine koyarak biat etmiş oluyorlardı. Sonraki süreçte biat İslam devletlerinde devlet başkanının seçilmesi, belirlenmesi ve ona İslâm hukuku kuralları içinde itaat edilmesini içerdi. Emevi Hanedanı’nın kurucusu ve birinci Emevi Halifesi olarak oğlu Yezid’i halife ilan etti ve ona biat edilmesini istedi. Bu karar, Hilafetin verasete dönüşmesini ve sonraki İslam devletlerinde biat kültürünün yerleşmesini sağladı.

Otoriteye ve devlet erkine karşı kayıtsız şartsız bağlılık durumu olarak açıklanabilecek biat kültürü Türkiye toplumunda “ailede babadan, okulda öğretmenden, işyerinde patrondan, inançta şeyhten, ekonomide ise devletten bekleyen bir gelenek” olduğu söylenebilir. Bu olgu edilgen insanlardan oluşan itaatkar bir toplumsal geleneğin göstergesi olarak ele alınabilir. Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinde geçerli olan güç ve otoriterlik biat kültürüne dayanarak kendisini her koşulda güçlü kılmak için iktidara bağlı olan kitleyi zayıf tutar. Benzer şekilde kitle de kendini ayakta tutabilmek için otoriteye daha çok bağlanır. Bu döngü durumu, varlıklarını mağduriyet kamuflajı ve iktidara bağlılıklarıyla devam ettiren İslami cemaatler ve tarikatlar için hayati bir gerekliliktir.

Biat kültürüne sahip bir kişi için güçlünün, dini, inancı, milliyeti önemli değil, önemli olan güçtür. Güce tapınma ve iktidarın yanında olma durumudur. İktidar kimdeyse onun önünde eğilmektir. İslami siyasette Biat kültürü, bir geleneğe, etnik, kültürel ve inanca dayalı yazılı olmayan bir tür bağlılık sözleşmesidir. Biat kültürü, Arapların bedevi geleneğinden gelen biat hali, hükmeden ile hükmedilen arasında bir itaat anlaşmasıdır. Biat etmek, sorgusuz sualsiz söyleneni ve var olanı kabul etmektir. Biat kültüründe adalete ve vicdana yer yoktur. Biat kültürünün geçerli olduğu bir toplumda haklı-haksız ayrımı, tartışma, sorguluma, eleştiri ve özeleştiri olmaz.

Şaban İBA
Latest posts by Şaban İBA (see all)