Derinlikler Vadisi’nin Karanlıkları

Dürrenmatt’ın farklı eserlerinde izlerini sürdüğü temalardan biri “suç”tur. Kapitalist toplumda suç mutlaka para, güç, dolandırıcılık olgularıyla ilişkili olarak gelişir. İş dünyasının acımasız rekabeti birçok kez cinayete kadar uzanır. Dürrenmatt, abartılı bir anlatımla zaman zaman grotesk güldürüyle toplumsal gerçeği vermeye çalışmış bir sanatçıdır. Onun sanat görüşüne göre güldürü, güldürü karşıtı bir durum yaratacaktır. Elbette sadece grotesk unsurlara yaslanan bir roman değil Derinlikler Vadisi. Bu romanda öne çıkan değerin para ve güç olduğu bir toplumda suçun münferit bir olgu olmadığını gözler önüne serer Dürrenmatt. Para ve gücün etrafı suçla örülüdür; bu suça işadamları, bürokratlar, siyasetçiler, emniyet güçleri ve ordu, yargı güçleri iştirak etmektedir. Mevcut toplumsal yaşamdan sıkça şikayet etseler de sivil toplum kuruluşları, dinsel kurumlar, think-tanklar, bilim adamları kapitalizmin kirli ilişkilerine bulaşmışlardır.

Bertold Brecht’in yolunu izleyen sanatçılardan biridir Friedrich Dürrenmatt. Kendine özgü bir eleştirel dil yaratan   Dürrenmatt’ın son romanıdır Derinlikler Vadisi (1989). Satirik bir eser olan Derinlikler Vadisi, kapitalizmin soyguncu düzeninin minyatürü olan bir İsviçre köyünde geçer.  Bu köy,  mafyaların, gangsterlerin, hırsızların ve milyonerlerin  gözden uzaklaşmak için geldikleri bir yerdir. Yani bildiğimiz anlamda Davos’u andırır. Dağların arasına sıkışmış bu ücra köyün tek gelir kaynağı da turistik ilgi gören kaplıca tesisleridir. Bu kaplıca, eski bakanların yönetim kurulunda yer aldığı, herhangi bir şubesi olmayan, “iyi amaçlarla kurulmuş derneklerin çoğu gibi ne idüğü belirsiz bir dernek” olan Boston Society for Morality tarafından satın alındıktan sonra, hangi amaca hizmet ettiği üyeleri tarafından bile bilinmeyen bir işletme olmuştur. Bu tür “hayırsever” (!) dernekler genellikle milyonerlerin ve büyük şirketlerin parasal desteğiyle örgütlenip kurulur. Bu “hayırsever” milyonerler hiçbir fırsatı kaçırmaz, yardıma ihtiyacı olanın imdadına yetişirler: “Yeryüzü sallandığında, nehirler kıyılardan taştığında, çığlar düştüğünde, dağ yamaçları kaydığında, volkanlar harekete geçtiğinde, insanlar kendilerini bir yardım hummasına ve iyilik yapma isterisine kaptırıyorlardı. (…) dünya merhametle kaynıyordu.” (s. 19-21).

Gerçekte kapitalist sömürü düzeninde “hayırseverlik” ancak bir aklanma kılıfı olmaktadır.  “Zenginlerin de zor durumda kalanlara yardım ettiği” söylemi, bölüşümdeki büyük dengesizliği perdelemektedir sadece. Şirketler her eğitim, kültür, sağlık vb. alanlardaki kampanyalara sponsor olup destek verirken aslında reklamını yapmaktadır. Eğitim vakıfları, kültür-sanat vakıfları, koruma-yaşatma dernekleri sistemin mevcut koşullarının yeniden üretiminin politikasını üretmiş olur.

Romana devam edelim: Sekiz yüz kadar nüfusu olan Derinlikler Vadisi’ne dışarıdan gelen yabancıların dışında köyün müdavimleri olarak Muhtar Pretander, kızı Elsi, köpekleri Mani, öğretmen Adolf Fonten, torpille işe yerleştirilmiş polis Lustenwyler’i görüyoruz. İsviçre’nin Liechtenstein’a ve İtalya’ya yakın bir bölgesinde bulunan Derinlikler Vadisi, hakikaten derin ilişkilerden etkilenmektedir. Romanda dikkat çekildiği gibi Liechtenstein gibi bir cüce devlet, çok düşük vergi oranlarıyla finans gücü yeksek kişilerin servetlerini mıknatıs gibi çeken bir ülke durumundadır. Teknolojinin gelişiminin de etkisiyle sermaye çok hızlı hareket etmektedir. Bu da sıcak paraya duyulan ihtiyacı arttırmaktadır. Sermayeyi çekmek isteyen ülkeler çoğunlukla sermayeden alınan vergileri azaltarak veya faizleri yüksek tutarak özellikle yabancı finansı yurt içine çekmeye çalışır. Devlet organı küçük olduğu zaman, yatırım harcamaları ve bürokratik giderler azalacağından devletlerin paraya ihtiyacı da azalacaktır. Cüce devletler bu nedenle çok gideri olmadığından düşük vergilerle kendilerini yeniden üretebilirler; vergilerin düşük olması da onların daha fazla para çekmelerini sağlar. Ayrıca İsviçre, uluslar arası güvenceler sağlanarak şeffaf olmayan parasal ilişkilerin merkezi olarak kapitalizmin para kasası haline getirilmiştir. Kapitalizm kendisini salt meşru ilişkilerle, şeffaflaştırarak sürdüremez. Sürekli bir yıkıcı rekabetin olması güçlü olmayı gerektirir; kapitalizmde güç parayla eşdeğer olduğu için, onu ele geçirmenin savaşı her an yapılmak zorundadır.

Derinlikler Vadisi’ne büyük bir rant getiren kaplıca, çok yüksek bir meblağ karşılığında uluslararası “kara” adamlarca satın alınır. Büyük İhtiyar denilen, derin ilişkilerin merkezinde olan ve kimsenin tanımadığı bir para babası, mafya ve çete lideridir. Bu çetenin yaptığı olağan işlerden biri Tzianano, Rubens, Rembrandt, Breugel, Goya, El Greco gibi büyük ressamların tablolarının sahtelerini, gerçek diye büyük paralar karşılığında satması, gerçek tabloları sahte diye yine ünlü isimlere el altından ulaştırmasıdır. Örneğin Gülbenkyan Vakfı’na Frans Hals tablosunun kopyasına sertifika çıkarttırarak dört milyon dolara satmıştır.

Dürrenmatt, sanatın kapitalistik meta ilişkilerine konu olmasını taşlamaktadır burada. Meta haline getirilen sanat eserinin kapitalist kültür-sanat piyasasında alınıp satılır hale gelmesi, kapitalizmin analizi açısından önemli bir mevzulardan biridir. Sanat eserinin meta olarak dolaşıma girmesi, sanat alanının kendi niteliklerinden dolayı farklılık göstermektedir. Popüler nitelikleri öne çıkan sanat ürünleri, kültür endüstrisi tarafından seri bir şekilde üretilerek piyasaya sunulurken “elit” bir nitelik taşıyan eserler daha değerli addedilerek çok az kişiye ulaşabilecek şekilde dolaşıma dahil olmaktadır. Bu sanat eserlerinin değerini kapitalistleşmiş sanat piyasası belirlemektedir. Sanatçıların markalaşması eserlerin dudak uçuklatan fiyatlarla piyasalaşmasına neden olmaktadır. Sanat bir “kültürel sermaye” aracı duruma getirilmiştir. Büyük şirketler ve zenginler sanatı bir yatırım aracı olarak bile görmektedir. Büyük şirketler kurdukları kültür-sanat kurumlarıyla, “sanatı destekledikleri” imajını yaratarak bir meşruiyet sağlama aracı olarak kullanmalarının yanında sanatın toplumsal yanına müdahale etmiş olurlar.

Sanatın Metalaşması ve İdeolojisi

Sanat, toplumsal hegemonyanın oluşturulmasında önemli bir araç olduğu kadar kuşaklar arasında bir köprü olma işleviyle egemen sınıfların mevcut konumlarının yeniden üretimini sağlayan bir işlevi vardır. Şirketler kültür sanat etkinliklerine yaptıkları maddi destekle, sponsorluklarla toplumsal arenada hem reklamlarını yapmakta, gösteriş yapmakta ve çoğu kez bu tür harcamalarını vergiden düşürmektedir. Sanatın başka bir ideolojik işlevi de sanatçının aşırı yüceltilişi ve onun “dahi”leştirilmesidir. Sanatsal yeteneğin doğuştan olduğu iddiası, insanlar arası eşitsizliğin meşrulaştırılmasına gerekçe oluşturur. Eşit olunmadığı için bazılarının ayrıcalıklı bir yaşam sürmesi, “doğal”laştırılmaktadır bu ideolojiye göre. “Dahi” sanatçı imgesinde kapitalist kendini şekillendirmiş olur; çünkü kendisi de sanat alanında değilse de ekonomi alanında “girişimci” nitelikleriyle zenginleşmiştir ve bu yeteneğinin ürünlerinin keyfini sürdürmektedir.

Derinlikler Vadisi’nde eser kaçakçılığı, Raphael, Raphael ve Raphael avukatlık bürosu aracılığıyla yürütülmekte, gizli mafyöz ilişkiler de sendika adıyla anılmaktadır. Bu sendikaya işadamları, hükümet görevlileri, kimi soylular üye olarak kabul edilirler. Bu sendika kaplıcayı satın aldıktan sonra, hangi maksatla kullanıldığının gizlenmesi için yazları zenginlere tatil köyü olarak açılmaktadır. Kışları ise adları cinayetlere karışmış gangsterlerin gözlerden ıraklaşma mekanı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yaz organizasyonlarını Moses Melker, kış organizasyonlarını da Kont von Kücksen halletmektedir. Teolojiyle, felsefeyle, etikle uğraşan Melker’in bir suç örgütüne bulaşması şu şekilde anlatılıyor: “Büyük İhtiyar, tıpkı belirli bir sineği değil de yalnızca sinekleri düşünerek bir ağ örmek, örümceklerin doğasında olduğu gibi, Melker’in doğasında da ağın içine düşmek vardı, tıpkı sineklerin ağa düşmesi gibi.” (s.30).

Dürrenmatt’ın roman boyuna teoloji, ahlak, fizik, felsefe tartışmalarını Melker karakteri üzerinden sürdürmesi, onun romanın merkezinde olduğunu gösterir. Moses Melker’in kendine has bir felsefesi olan biridir; yazara göre bu felsefe “Hegel’in felsefesi gibi sağ ve sol olmak üzere” farklı yönlerde yorumlanabiliyordu. Melker, Bunyan’ın Müminin Yolculuğu kitabını ezbere biliyordu ve ahlakla ilgili kitaplar yazıp bunları öldürdüğü karılarına ithaf ediyordu.

Moses Melker, kaplıcaları zenginler için daha cazip kılacak bir proje üretir: Bir Yoksullar Evi kurar. Bu evde her şeyi zenginlerin kendisi yapar; artık kaplıcada herhangi bir personel olmasına gerek yoktur. Bu durum milyonerler için de eğlence haline geldi ve milyonerler, kendilerini yoksul yaşamaya yönelik bir tutkuya kaptırdılar: Bankacılar etrafı süpürüyor, genel müdürler yatak yapıyor, büyük sanayiciler sofrayı hazırlıyor, üst düzey yöneticiler patates soyuyor, petrol şeyhleri çimleri biçiyor ve bunların karşılığında muazzam paralar ödüyorlardı. Yoksulluğun tadını çıkararak mutlulukla tatilden dönüyorlardı. Ancak zenginlerin yoksulluğa hücumu, köyü zor durumda bırakmıştır. Zenginlere hizmet ederek üç beş kuruş kazanan köylüler işsiz kalmış olur. Zenginlerin köye gelip gitmesinin köye hiçbir faydası dokunmaz olması köyün çöküşünün başlangıcı oldu.

Köylülerin de hayırla yad edilecek halleri yoktur aslında. Muhtar bir düzenbaz, başka biri uçuk düşçü, daha başkası takıntılı… Polis memuru boğazından başka bir şey düşünmez. Başkan bütün kirli ilişkilerin farkındadır ama hiçbir şey yapmaz; para kaynağı olduğu için kirliliklere göz yumar. İroni Dürrenmatt’ın sıkça başvurduğu bir yöntemdir eserlerinde. Derinlikler Vadisi’ndeki kişiler ve ilişkileri bu ironik dille örülüdür. İroniyi toplumsal düzendeki çelişkileri göstermek amacıyla tercih eder.

Romanın sonunu getirecek “kara” olaylardan birini biraz daha detaylı yer vereyim. Amerika’nın iki ünlü gangsteri olan Marihuana Joe ve Big Jimmy, belli bir süre gözlerden kaybolmak için Derinlikler Vadisi’ne yerleştikten sonra, köydeki yaşam akışı hareketlenir. Köpeğiyle süt satmaya giden Elsi’ye saldırırlar; Elsi’nin köpeği Mani, sahibini korumak için Joe’yu poposundan ısırır ama bu sırada Jimmy, Elsi’yi dökülen sütlerin üzerine yuvarlayarak ona tecavüz eder. Joe’nun tabancasını kapan Mani, eve kadar koşarak getirir bu silahı. Derinlikler Vadisi’nin derin ilişkilerini yürüten Kont Kücksen, bu olaydan şikayet edeceğini düşünerek olayı gizlemek ister; yoksa kışın boş olduğu iddia edilen kaplıcada birilerinin gizlendiği anlaşılacaktır. Kücksen, kendi köpeğine gece bekçisini ısırttırır ve muhtarın köpeğinden o şikayetçi olur ve köpeğin vurulmasını ister. Oysa Muhtar, köpeğini kaybetmemek uğruna kızının tecavüze uğramasını görmezden gelmeyi yeğler; zaten kızının “annesi gibi erkek delisi” olduğunu da düşünmektedir. Kont Kücksen, ısrarla köpeğin ortadan kaldırılmasını ister; ancak muhtar köpeğini korur. Ancak köpeğin Rus ajanı olduğu ilan edilir ve  tanklar köyü kuşatır. Uzakta dağda hareketsizce duran bir köpek görüntüsü tespit edilir ve bir tankla havaya uçurulur. Görev tamamlandı derken havaya uçurulan şeyin tahta bir köpek olduğu anlaşılır.

Muhtar köpeği koruyayım derken kızını koruyamaz ve kız tecavüze uğrar. İşler karışır, her şey birbirine girer; adalet, emniyet, ordu, mafya, mafyaları korumaya çalışan politikacılar: “Her taraf pislik, bunu biliyorum. Söylüyorum sana Muhtar, bizim ülkemiz dünyanın en şeffaf olmayan ülkesidir. Neyin kime ait olduğunu, kimin kiminle oynadığını, oyundaki kartların kimin elinde olduğunu, kartları kimin karıştırdığını kimse bilmiyor. Özgür bir ülkeymişiz gibi yapıyoruz ama hala kendimize ait olup olmadığımızdan bile emin değiliz.” (s.58). Başkanın bu ifadeleri, bütün gerçeği gözler önüne serer. Polisin peşinde olduğu birçok katil, hırsız, gangster çetesi, uyuşturucu baronu bu kasabayı saklanma meskeni tutmuştur. Bir zamanlar köylüler yabancıları kovuyormuş ama şimdi yabancılar gelmediğinde sefalet çeker olmuşlar. Gelenler de bok gibi paraları olduğu halde harcamadıkları için köylüler sefalet çekmeye başlamıştır. Bunun üzerine köylüler bir pazar vaazından sonra kiliseden çıkıp kaplıcayı ateşe verir. Kaçmaya çalışanları da tutup yeniden ateşe atarak eski günlere dönmenin daha hayırhah olacağına inanırlar. Bir illetten ve sömürüden kurtulmanın çaresi onu yok etmektir.


Friedrich Dürrenmatt (2009). Derinlikler Vadisi, Çeviren: Mustafa Tüzel, İş Bankası Kültür Yayınları.