Manisalı gençler davasını hatırlar mısız? Yıl 1995, çoğu lise öğrencisi olan 16 genç, bir vagona “Paralı Eğitime Hayır” yazdıkları için evleri basılarak gözaltına alınmıştı. Gözaltında cinsel işkence dahil olmak üzere ağır işkencelere maruz kalmışlardı. O dönemin CHP Milletvekili Sabri Ergül, yargılama sürecinde basının ve kamuoyunun dikkatini çekmek amacıyla Manisa Emniyet Müdürlüğü’nün kapısına, “Bu işyerinde işkence var!” yazılı bir döviz asmıştı ve işkencenin sesi yurt genelinde duyulmuştu. Manisalı gençler, Türkiye’nin vicdanı olmuştu. Manisalı gençlerin yaşadığı bu korkunç işkenceler, o dönem ülkemizin günlük gerçeğiydi. Biraz bahsedeyim.
90’lı yıllar, gözaltında sistematik işkencenin olduğu yıllardı… Muhaliflerin sokakta yürürken yanlarına yaklaşan her arabaya kuşkuyla baktığı yıllar… Çünkü bir beyaz toros (o dönem polislerin kullandığı arabalar)yaklaşır, yolda yürüyen muhalif kişi ne olduğunu anlamaya çalışırken, polis çemberine alınır ve başına aldığı ani bir darbeyle arabanın içine atılırdı. Ve sonra beyaz toros, hızla olay yerinden uzaklaşır, bilinmez bir karanlığa doğru yol alırdı. O karanlık yolcuktan bir daha hiç dönmeyenler olurdu, sağ kurtulanlar ise bir ömür boyunca yaşadığı işkencelerin izini taşırdı.
90’lı yıllar… Biz o yıllarda İHD’nin telefon numarasını ezbere bilirdik. Çünkü tüm muhaliflerin can simidi gibiydi o telefon numarası. O zamanlar cep telefonu falan yoktu. Ola ki bir kişinin kaçırıldığına tanık olursak yahut bir arkadaşımız kaçırılırsa, ilk işimiz İHD yi arayıp haber vermekti. Şayet kaçırılan kişi kendimizsek, o zaman adımızı soyadımızı herkesin duyacağı şekilde bağırırdık. Misal şöyle; “Adım Arzu Torun. Sivil polisler beni kaçırıyor, duyarlı insanlar lütfen İHD‘ ye haber versin.”
En son 2006 yılında, gözaltına alınırken polisler beni karga tulumba arabaya bindirirken, böyle seslenmiştim çevredeki insanlara. Belki bir duyan, gören olur diye… Gerçi polisler çevredekilere “arkadaşımızın sinirleri bozuk, ruhsal sorunları var, biz onu kaçırmıyoruz, hastaneye götürüyoruz kusura bakmayın” diye açıklama yaparak olayı manipüle etmeye çalışmışlardı. Fakat polislerin manipülasyonuna rağmen, sesimi duyan birileri İHD’yi ve Eren Keskin’i arayıp haber vermiş. Yani bu yöntem işe yarıyor, aklınızda olsun.
Son günlerde yine muhalifleri, solcuları kaçırma olayları başladı. Her hafta kaçırılan insanlar, serbest bırakıldıktan sonra kamuoyuna açıklama yapıyor. AKP, işkenceye sıfır tolerans söyleminden beyaz toros politikasına vardı. Ve görünmezler, görünür oldu. AKP, kitle desteği azaldıkça, oy oranları düştükçe, otoriter rejiminin limanına sığındı.
Türkiye’de sert rüzgarlar esmeye başladı yine… Gerçi Türkiye’nin politik atmosferinde her zaman sert poyrazlar eser. Tayyip Erdoğan’ın siyasal islam iktidarı, tek adam rejimine dönüşürken, hangi renkten olursa olsun tüm muhalifleri ezmeyi hedefliyor. Ülkede, terörist, vatan haini ilan edilmeyen kalmadı. Bu furyadan en son Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve LGBTİ nasibini alırken, İnsan Hakları Derneği furyanın bu haftaki hedefi oldu. AKP, bu hızla devam ederse saldıracak birilerini bulmakta sıkıntı yaşayacak. Tüm muhalif kesimler, her an terörist, vatan haini furyasından nasibini alabilir. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, LGBTİ, İHD, Eren Keskin, Ömer Faruk Gergerlioğlu… Şimdi sırada kim var?
Tüm bunların üstüne, AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin‘in tüyler ürpertici, utanç verici konuşması… Özlem Zengin: “Bir kadını çıplak arayacaksın, dakikasında bundan rahatsızlığını beyan eder, bir sene beklemez. Onurlu, ahlaklı kadın açıklamak için bir sene beklemez. Bu kurgusal bir harekettir.” Bu cümleleri kuran bir kadın vekil…
Birincisi, kadınları namus kavramı üzerinden ayrıştırmaktan ve kutuplaştırıcı, cinsiyetçi dilden vazgeçilmelidir. İffetli- iffetsiz tanımlamaları üzerinden yapılan açıklamalar, kadın düşmanı politikalar üretiyor. Kadınlar, siyaset yaparken erkek kimliğine bürünüp, erkek aklıyla değil kadın aklıyla, kadın kimliğiyle konuşmalıdır. Özlem Zengin, bir kadın olduğunu unutmuş daha fenası insan olduğunu unutmuş… İkincisi, kadın ya da erkek, insana uygulanan çıplak arama onur kırıcı bir uygulamadır. Üçüncüsü, çıplak aramaya maruz kalan kişinin psikolojisinde yaşanan travmanın derinliğinin boyutu her bireyde farklıdır. Bu yüzden çıplak arama yahut farklı işkencelere maruz kalan kişilerden bazıları anında açıklar, bazıları yıllarca susar. Yani, bir yıl sonra da açıklanır, on yıl sonra da, otuz yıl sonra da..
Sonuncusu, çıplak arama iddiaları hakkında soruşturma açılmalı ve bir çözüm bulunmalıdır. Mesele, bu iddiaların kimden geldiği ve hangi siyasi görüşlere mensup olduğu mu? Hangi siyasi görüşlere mensup olursa olsun, bu gerçeği değiştirir mi? Çıplak arama var mı? Var! Özlem Zengin iktidar partisinin bir milletvekili olarak çözüm merciidir. Bu iddialara karşılık insanlara hakaret etmekle değil bu iddiaları soruşturmakla yükümlüdür. İktidarda olanların hiç unutmaması gereken bir şey vardır; adalet, hukuk, insan hakları bir gün herkese lazım olur. Zira her iktidarin bir sonu vardır!
Madem 90’lı yıllara döndük, o zaman Saray’ın kapısına bir not bırakalım Bu işyerinde çıpak arama var!
- Puslu Havada “Etki Ajanlığı” Yasası - 2 Kasım 2024
- Bahçemizi Yetiştirelim - 12 Ekim 2024
- Toplumsal Yozlaşma - 22 Eylül 2024