Biyokütle Enerji Santrallerinin Çevre ve İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkileri

Aydın’ı hava kalitesi her geçen gün daha da düşmektedir. Temiz hava solumak daha zor görünüyor. Bunun en büyük nedeni ise Jeotermal Santralleri ile onların üstüne gelen atıklarla çalışan Termik Santraller geliyor. Bunlar sıra ile Sekron Efeler Biyogaz Santrali, Mavibayrak Biyokütle Santrali, Maren Kağıt ve Enerji ve Batısöke Atık Isı Elektrik Santralinin devreye girmesiyle hava kirliliği daha da artmıştır. Çünkü Biyokütle, Biyogaz ve Atık Isı santralleri havaya daha fazla partikül maddeleri salmaktadır. Kısaca havada burnumuza gelen ağır kokular Partikül maddelerden kaynaklandığı ayrı bir gerçekliktir. Yani Söke halkını rahatsız eden ağır kokularda, Aydın halkını rahatsız eden ağır kokular havaya karışan partiküllerden kaynaklıdır. İşte koku olarak algıladığımız bu partiküller bizi hastalıkların kucağına itmektedir. Bu kötü kokulardan kaynaklanan ağır sorunları Çevre ve Şehircilik Bakanlığının kendi ifadeleri ile aynen şunları söylüyorlar:

“Biyokütle enerjisi, genel anlamda çevreye uyumlu bir enerji kaynağı olmakla birlikte, kullanılan biyokütle türüne göre bazı çevresel etkiler yaratabilmektedir. Örneğin, çöp ve benzeri bazı atıkların yakılması sonucu ortaya çıkan atıklar çevresel sorunlara neden olabilmektedir. Çöp depolanması ve ayrıştırılması esnasında açığa çıkan gazların yanma ve patlama ihtimali vardır.  Ayrıca çöp depolama tesisleri yeterli tedbirler alınmaz ise görsel kirliliğe ve kötü kokulara neden olmaktadır.

 Biyokütle enerji kullanımının belki de en tehlikeli ve olumsuz yönü, buğday, arpa, mısır, patates, şeker pancarı, vb. gibi insanların beslenme ihtiyaçlarını sağladıkları temel besin maddelerinin, çeşitli yol ve yöntemlerle makineler tarafından tüketilmesine neden olmasıdır. Çiftçiler insanların yiyeceği buğday yerine tarlalarına biyodizel ham maddesi ekmekte, bu nedenle gıda fiyatları giderek yükselmektedir. Dünya nüfusunun sekiz milyarı geçtiği, bazı bölgelerde yiyecek ve içecek olmadığından açlıktan ölen insanların olduğu günümüzde, besin kaynaklarının makinelerce tüketilmesi ne kadar fayda sağlarsa sağlasın olumsuz bir gelişme olarak değerlendirilecektir.”(1) diye aslında bu konuda yeni tehlikelere de işaret etmektedir. Örnegin ülkemiz dışarıda saman ithal ederken, biyokütle Santrallere saman balyaları taşınıyor. Ülkemizde bu santraller içerde oluşan böyle sıkıntıların da kaynağıdır. Buğday üreticisi çiftçi, peşin parayı gördüğünde doğal olarak sap-samanı satmaktadır. Onun nereye gittiği pek önemli görünmüyor. Ancak hayvan yemi olan saman, kömürlü termik santrallerinden daha fazla zararlı olan Biyokütle Santrallerinde yakılmak için toplanıyor. Diğer yandan ise insanların tüketimi için gerekli olan ürün ekmek yerine, üreticiler biyodizel ham maddesi ekmektedir. Çünkü ürettiği ürünlerin değerinden bir fiyatlama yapılmadığı için bu yolu seçmek zorunda kalmaktadır.

Bu konuda Prof. Dr. Kayıhan Pala’nın aşağıya aldığımız yazısında sorunu daha da net ortaya koymaktadır. Bu Santraller çevreye yaydıkları kokularla havamızı daha çok kirletmektedir. Yeni hastalıkların ortaya çıkmasının kaynağı olmaktadır. Havadaki kokuya, koku deyip geçilmez. Onlar ağırmetal içerikli gazlardır. Bu ise sağlığımızı her geçen gün daha fazla tehdit etmektedir. Kayıhan Hocamızın şu tespitleri çok önemlidir:

Prof.Dr. Kayıhan PALA. (Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı) Biyokütle Enerji Santralleri ile ilgili olarak şunları ifade ediyor: “Biyokütle enerji santralleri fosil yakıtlı santrallerden daha fazla karbondioksit yayarlar, çünkü odun ve diğer biyokütle türleri karbondan zengindir ama enerji açısından zengin değildir. Bu, yanan biyokütlenin fosil yakıtlara kıyasla yakıtta bulunan birim enerji başına daha fazla karbondioksit salması anlamına gelir. Ayrıca, biyokütle yakıtlarının nispeten yüksek nem içeriğine sahip olması ve “faydalı” enerji üretiminden önce fazla suyu kaynatmak için önemli bir enerji harcaması nedeniyle, biyokütle enerji santralleri gaz ve kömür yakıtlı santrallerden çok daha az verimlidir. Daha düşük verim, bir biyokütle santralinden belirli bir miktarda elektrik enerjisi üretmek için daha fazla yakıtın gerekmesi ve daha fazla yakıtın yakılmasıyla daha fazla kirlilik yaratılması anlamına gelir.”

Pala devamında şu önemli açıklamada bulunuyor: “Tayland’da biyokütle santrallerinin yakınında yaşayanlarda yapılan bir araştırmaya da dikkat çekti: Buna göre, santrallere 1 km. mesafede yaşayan kişilerde alerji, astım ve kronik tıkayıcı akciğer hastalığının görülme sıklığı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek görülüyor. Kaşıntı, kızarıklık, göz tahrişi, öksürük, burun tıkanıklığı, alerjik semptomlar, boğaz ağrısı ve solunum zorluğu riskleri de biyokütle enerji santrallerinin yakınında yaşayanlar arasında daha belirgin olarak görülüyor.” Bu uzun alıntıda da görüldüğü gibi bu santrallerin neden olduğu rahatsızlıklar nede çok. Bunun üzerine bir şey söylemeye gerek yoktur.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi üyesi Kübra Ayçiçek ise, Biyokütle Enerji Santralleri ile ilgili olarak şöyle demektedir: “Biyokütle enerji santralleri fosil yakıtlı enerji santrallerinden daha fazla CO2 yayarlar. Çünkü karbon açısından zengin ancak enerji açısından zayıftırlar. Bu da birim enerji başına daha fazla C02 salımı anlamına geliyor. Ayrıca bu santraller daha fazla enerji tüketmesi nedeniyle, diğer santrallere göre daha az verimlidir. Dünya’da yapılan bilimsel araştırmalar bir biyokütle santralinin bir kömürlü termik santralden daha fazla partikül madde, karbon monoksit, azot oksit ve uçucu organik madde yaydığını gösteriyor” dedi.

Ayçiçek devamında şöyle diyor: “İngiltere, Amerika, Tayland, Avrupa şu an biyokütleyi tartışıyor. Özellikle hava kalitesine olan olumsuz etkisi nedeniyle, kömüre karşı çıkış gibi biyokütleye de karşı çıkış var. Biyokütle santrallerinin yakınında yaşayan insanlara dair yapılan araştırmalarda santrallere yakın bölgelerde yaşayan kişilerin alerji, astım, boğaz ağrısı, solunum zorluğu gibi sorunları diğer insanlara göre daha çok yaşadığı ortaya konuldu. Dolayısıyla artık dünyada biyokütlenin yakılması da bir halk sağlığı sorunu olarak görülüyor” dedi. Yani Ayçiçek hocamızın söylediği gibi Biyokütle Enerji Santralleri “Bir Halk Sağlığı Sorunudur.” Buna dikkat çekmek ise bizlerin sorunumuzdur. Bu santraller hem tarımsal üretimin yönünü değiştirdiği gibi, birinci derece tarım arazilerin işgal edilmesine neden olmaktadır. Bu santraller hem havamızı kirletiyor, hem de tarımsal alanları tahrip etmektedir. Yanı sıra ormanlık alanlarda ürün elde etmek için, ormanlar köklerinden tıraş edilmektedir. Daha ne diyelim…


(1)-Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı: (YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARININ ÇEVREYE VE EKONOMİYE ETKİSİ. Haziran 2018)