Barış’ın uluslararası yüzü: İzel Rozental

Türkiye’nin karikatür alanında uluslararası yüzü ve aynı zamanda “barış”ın da yüzü olan İzel Rozental , 1991 yılından bu yana Şalom Gazetesi’nde Tünelin Ucu başlıklı köşesinde çizgilerle yaşamı ve adaleti sorguluyor. 2006-2009 yılları arasında Dünya Karikatür Dernekleri Federasyonu ikinci başkanlığı da yapan Rozental; Cartooning for Peace vakfının da üyesi.

İroniyi görsel dilin çizgileriyle konuşturan İzel Rozental, çizdiği her bir çizgide ayrı ayrı kültürleri, dünyayı ve de bir olguyu tek başına temsil ediyor. Çizgileriyle konuşan Rozental’ın çizgilerinin her biri bağımsız ve bütünlüklü birer imgeyi çağrıştırıyor. Dünyayla çizgilerle iletişim kuran sanatçı için çizgiler hayattan koparılmış birer ayrıntı ya da görüntü değil. Çizdiği çizgiler devamlı olarak hayatla bir ilişki içinde. Rozental’ın karikatürlerindeki her çizdiği çizgi bize, daha önce de böyle oldu, şimdi de böyle oluyor, yarın da böyle olacak gibi bir süreklilik duygusu yaşatıyor. Zaten Rozental’ın çizgilerini güncel kılan, “hep şimdi”de oluyormuş duygusu uyandıran büyüsü. İzel Rozental, Türkiye’de editoryal gazete çizerliğinin sınırlı sayıdaki temsilcilerinden biri… Rozental ile karikatürle tanışma hikâyesini, hayata dair tavrını ve dünyaya nasıl açıldığını konuştuk.

Karikatürle nasıl tanıştınız?

Karikatür benim tutkum. ‘Karikatürcü olunmaz doğulur’ diyenlerdenim. Çünkü karikatürün olmazsa olmaz unsuru mizahtır. Çizgi gelişir değişir, kendi çizgini oturtana kadar zaman geçer. Ama hayata dair tavrın değişmemeli… Karikatüre çok küçük yaşta başladım. 5-6 yaşlarında çiziyordum desem yanlış olmaz. Karikatür çizmem ilkokulda sık sık inkıtalara (kesintilere) uğradı. Mesela, ilkokul 5’inci sınıfta sırf karikatürünü çizdim diye İngilizce öğretmenimden dayak yedim mecburen beni Fransızca sınıfına aldılar. Çünkü iki sınıf vardı. İstanbul Işık Lisesi’nde okuyordum oradan Fransız Kolejine geçtim karikatür sayesinde. Daha doğrusu İngilizce öğretmenimden sopayı yiyince soluğu orada aldım.

KARİKATÜR HEM YOLUMU KESTİ HEM YOLUMU AÇTI

Karikatür ve sanat yaşamım çeşitli merhalelerde kesintiye uğradı. Zeki bir çocuktum fakat yeteri kadar akıllı değildim. Şimdiki aklımla o zekayı kullansaydım mutlaka bir iki üniversite bitirirdim. Karikatür, hayatımda sık sık önüme çıktı hem yolumu kesti hem de yolumu açtı. O kadar enteresan olaylar yaşadım ki. 1971 yılında askere gittim. 12 Mart Darbesi’nin olduğu dönem çok tatsız olaylar yaşandı. Çetin Altan’ın Nazım Hikmet’in yasaklı olduğu dönemlerdi. Ben o dönemde askere gittim henüz 20 yaşındaydım. Askerde de çizmeye devam ettim ama başım derde girdi. Askerde çizerseniz başınız derde girebiliyor. Çünkü karikatürcünün muhalif bir yapısı vardır. Karikatürcü, muhalifliğin yanı sıra gördüklerini de eleştirir. Karikatürün yandaş olması mümkün değildir. Karikatürist eleştirecek onun yaşam felsefesi bunun üzerine kuruludur. Karikatürcünün, siyasi ve sosyal alanlarda eleştirmesi ve itiraz etmesi gerekiyor.

Her neyse askerlik bitti döndüm ‘Ne yapacağım ne edeceğim’ diye düşünmeye başlarken baktım piyasada bir takım işler yapıyorum. Askerden sonra hemen hayata atılmak zorunda kaldım. Çok hızlı bir şekilde evlendirildim ‘adam olayım’ diye. Ondan sonra bir baktım ki çoluk çocuk sahibi olmuşum henüz daha 24 yaşındayım. Akademiye gitmeye niyetliydim. Fakat bu defa da hayat şartları.

Bize Oğuz Aral ile tanışma hikâyenizi anlatır mısınız?

Bir gün portfolyo dosyamı aldım koltuğumun altına Cağaloğlu’na gittim. Bu arada eşim de yeni doğum yapmış. Gittim Günaydın Gazetesi’nin 5’inci katına Oğuz Aral’ın yanına. “Gırgır” yeni çıkmaya başlamış. Gırgır, önceleri Gün Gazetesi’nde ek olarak sonrasında ise haftalık dergi olarak çıkıyordu. Tabi o dönemler bir de “Salata” var Suavi Sualp’in. Gırgır’a gittim port folyomu bırakacağım bir baktım Oğuz Aral oturuyor, başka bir masada da Turhan Günay. Turhan Günay, şu an Cumhuriyet Kitap’ın başında.

Oğuz Abi hiç kafayı kaldırmıyor bıyıklarının altından bana bakıyor. Dışarıda da sıra var 3-5 kişi bekliyor sırayla içeri giriyoruz. Ben tabi çekingen bir tavırla port folyomu masanın üzerine bıraktım. Turhan Günay, dosyamı aldı ‘İki gün sonra gel o zamana kadar bakacağız.’ dedi. O süreçte eşim yeni doğum yapmıştı oğlum Cem doğmuştu. Bir aksilik oldu eşim panik atak nöbeti yaşadı. Doğumdan hemen sonra sütü kesildi. Sütü kesilince de mama almak lazım tabi. (Türkiye’de yokluk günleri o zamanlar). Süt tozları karaborsada satılıyor. Kutusu 70 TL.

OĞUZ ARAL KOPYASI OLMAK İSTEMEDİM!

İki gün sonra, sabırsızlıkla ve büyük bir heyecanla o basamakları çıktım taaaa 5’inci kat. İçeriye girince Turhan Günay gülümseyerek karşıladı beni dosyamı bana verdi. Günay, ‘İki tane karikatürünü peşin aldık. Aşağıda vezneden al makbuzunu. Usta, (Oğuz Aral) karikatürlerinin düzeltmelerini yaptı. Düzelt, getir hemen yayınlayacağız.’ dedi. Tabi ben sevinçten uçuyorum. Sonrasında dosyamı aldım indim aşağıya. Merdivenlerden inerken bir taraftan dosyama bakıyorum. O iki karikatürde Oğuz Aral kurşunkalemle düzeltmeler yapmış. Aral bir kağıda ‘Yüz bize dönsün, şunu şöyle yap, bunu böyle yap… Makbuzunu da peşin yazdım’ diye yazmış. Makbuza baktım 150 Lira galiba emin değilim ama… Hesap ettim benim oğlan yeni doğmuş 3 günde bir kutu mama götürüyor. Ben oturup bir hafta çalışacağım iki karikatürümü alacaklar 5 kat çıkacağım 5 kat ineceğim 150 Lira verecekler. ‘Ben bu işi yapmayacağım’ dedim. Fakat bir nedeni daha vardı. Kendimi çok etkilenmiş gördüm Oğuz Aral gibi çizmeye çalışıyordum. Sonra, ‘Ben böyle çizersem Kötü bir Oğuz Aral kopyası olacağım’ dedim. Gırgır’da çok vardı onlardan… Parayı da tahsil etmedim hatıra olarak makbuzu sakladım. Makbuz hâlâ bende. Arşivciyimdir. Ve böylelikle karikatür yaşantıma son verdim. Bir anda öyle bir karar aldım.

Sonrasında iş hayatına atıldım. Kalem işine girdim. Scrikss Kalem şirketinin Genel Müdürü oldum daha sonra hissedarı, sonrasında ise ortağı oldum. Daha bu sene başında emekli oldum. Yaklaşık 40 yılımı kalem işine verdim. O arada iş toplantıları oluyor bankacılarla avukatlarla. Şirket işleri işte inanılmaz sıkıcı ve tatsız. Toplantılarda, toplantıya katılanların portrelerini yapıyorum. Kendimce o sıkıcı o tek düze yaşamda böyle eğleniyorum. Toplantıdan çıktıktan sonra o çizdiğim portreleri birileri topluyor ve saklıyor.

Şalom Gazetesi’nde çizmeye ne zaman başladınız?

Bir gün, Körfez Savaşı patlak verdi. Sene 1991. Türkiye’nin tek Yahudi Gazetesi var Şalom Gazetesi’nden beni çağırıyorlar. ‘Bize editoryal politik karikatür çizer misiniz’ diyorlar. Saddam ile ilgili Körfez Savaşı ile ilgili. ‘Ne alaka’ dedim. Sonrasında ‘Bir deneyeyim’ dedim. Çizdim bir tane yolladım. Ertesi hafta bana gazete geliyor bir bakıyorum 1’nci sayfanın köşesinde çizdiğim karikatür yayınlanmış. Bir daha o köşeyi bırakmadım. O köşe benim oldu. 27 yıldır o köşe benim o köşeden ayrılmadım. Büyük keyif aldım çok hoşuma gitti. Ve aralıksız sürdürdüm. Şimdi karikatür benim hobimdi. Şimdilerde ise iş hayatım benim hobim oldu karikatür ise işim oldu.

Şu an sadece karikatür mü var?

Evet, şu an yaşamımı karikatürle iştigal ediyorum. Aynı zamanda İstanbul’da bir sanat merkezi yönetiyorum. Orada kalıcı bir sergi müze çalışması içindeyim Tan Oral ile birlikte. Bana çok yardımcı oluyor. Onunla birlikte sanat yönetmenliği yapıyoruz.

NEZİH DANYAL DÜNYAYA AÇILMAMA NEDEN OLDU

Dünyaya nasıl açıldınız?

Cartooning for Peace Vakfı’nın üyesiyim. Şimdi burada tabi bir kişinin daha hakkını teslim etmem gerekiyor Nezih Danyal’ın. Gerçekten beni dünyaya açan odur. Ona vefa borcum var. Çünkü Danyal, beni Ankara’da yapılan ilk karikatür festivaline davet etti. Bu davet sayesinde dünyaya açıldım. O davet sayesinde dünya karikatüristleriyle Çin’den Hollanda’dan, Japonya’dan Almanya’dan İngiltere’den Amerika’dan çok değişik ülkelerden karikatüristlerle tanıştım. Siyasi çizdiğim ve biraz da uluslararası konulara odaklandığım için uluslararası bir alanda çevre oluşturdum. Bunun sonucunda önce FECO (Dünya Karikatürcü Dernekleri Federasyonu) organizasyonunda ikinci genel başkanı olarak görev yaptım. Nezih Danyal sayesinde. Fransada Le Monde Gazetesi’nin çizeri Plantu’nün kurucusu olduğu Cartooning for Peace da vakfının üyesiyim.

Cartooning for Peace üyesi olmak neyi ifade ediyor?

2006’daki karikatür krizi üzerine Birleşmiş Milletler eski Genel Sekreteri Kofi Annan öncülüğünde bir oluşum kuruldu. ‘Barış İçin Karikatür Oluşumu’. Şimdi vakıf oldu artık. Oraya üye olabilmek için temel şart basın karikatürü çizmek. Yani, çizdiklerinizin düzenli bir şekilde gazetede yayınlanması gerekiyor. Dolayısıyla ben de o şarta uyuyordum. Diğer bir şart da lisan bilmek.

2006’dan bu yana değişik ülkelerde sergiler, konferanslar, paneller düzenlendi. Hani diyoruz ya karikatür eleştiri sanatıdır muhaliftir öyle de olması lazım ama damarına basmayacak kışkırtmayacak, yaralamayacak. Çok ince bir çizgi. Aslında o kadar da ince değil. Şimdi siz karikatüre eleştireceğim diye küfür koyarsanız insanların inancına küfrederseniz bana kalırsa bu karikatür olmaktan çıkıyor hakarete giriyor.

BİR FİLİSTİNLİ VE BİR İSRAİLLİ İLE BİRLİKTE BARIŞI ANLATTIK

İşte Cartooning for Peace’ın bütün dünyada şu an 180 tane kadar üyesi var. Bu üyelerin hepsi basının çeşitli mecralarında çizen karikatüristler. Okullara gidip öğrencilerle workshoplar yapıyoruz.  Karikatür ‘Nasıl çizilir’ diye değil. ‘Karikatür nasıl okunur’, ‘Karikatür nasıl anlaşılır ve eleştirmek nedir?’,  Mizah nedir’ bunu anlatmaya çalışıyoruz. Cartooning for Peace üyesi olmaktan gurur duyuyorum. Bugüne kadar Yeni Zelanda’dan Venezüella’ya, Çin’den Japonya’ya bir çok yere gittim. Japonya turunda bir Filistinli ve bir İsrailli ile birlikte barışı anlattık. Çok keyifliydi benim için.

Avrupa’nın çeşitli kentlerinde Sicilya’da, Korsika’da dünyanın her yerinde konferanslara ve panellere katılıyoruz. Ama Türkiye’de yapmıyoruz. Tarih Vakfı ile birlikte Türkiye’de çok güzel bir etkinlik düzenledik. Cartooning for Peace ve Tarih Vakfı birlikte ‘Türkiye Avrupa’ya Ne Kadar Yakın’ diye bir dizi etkinlik gerçekleştirdi.

Birincisini İstanbul’da yaptık ikincisini Paris’te üçüncüsünü de Belçika’nın başkenti Brüksel’de gerçekleştirdik. Etkinlik, çok büyük bir ilgi gördü. Etkinliğe Türkiye’den çok sayıda karikatürist katıldı. Etkinlikte yapılan sergi Tarih Vakfı tarafından albümleştirilip yayınlandı. Ve etkinliğin devamı gelecekti ama olmadı. İki yıl önce Akdeniz ülkeleri projesine Türkiye’yi de kattık. Ve yabancı karikatüristler Türkiye’ye geleceklerdi. Burada konferanslar düzenlenecekti, sergiler yapılacaktı yine tolerans konuşulacaktı dinler arası diyaloglar konuları dile getirilecekti. Ama bombalar patladı birçok yerde ve karikatüristlerin Türkiye’ye gelmesi sakıncalı bulunuldu. Böyle olunca Türkiye bu işin dışında kaldı. Çok üzüldüm projenin içindeydim her şey ayarlanmıştı.