AKP Kendi İç Savaşını Çoktan İlân Etmişti

Bugünkü basında Soma’da düzenlenen AKP Gençlik Kolları Konferansı’nda AKP İl Başkanı Yardımcısı Ozan Erdem’in şu sözleri yer alıyor:
“Bu referandum oylamasında %50’yi geçemezsek iç savaşa hazır olun.”
Eski bir MHP milletvekili ise (MHP’nin muhalif kanadından Sinan Ogan), AKP’nin özellikle 15 Temmuz’dan bu yana kamplarda esnafa silahlı eğitim verdiğini ifade ediyor.
Birbirini tamamlayan bu haberlerin doğruluğundan kuşkulanmak için bir sebep yoktur.
Fakat, AKP’nin uzun yıllar önce ilan ettiği şu “İkinci Kurtuluş Savaşı”nı unutmayalım.
AKP”nin bütün seçimleri ve referandumları bile (sadece askeri ve polisiye operasyonları değil), bu “Kurtuluş Savaşı” dediği şeyin bir parçası saydığını ne çabuk unuttuk?
AKP, muhalif her kese ve her şeye karşı kendi iç savaşını çoktan ilan etmişti zaten.
Sadece adını farklı koymuş, “Kurtuluş Savaşı” ve/veya “Teröre Karşı Mücadele” demeyi tercih etmişti.
Hepsi bu kadar.
“Fırat Kalkanı” adıyla Suriye’de yürütülen savaşın da bir “vatan savunması” veya “Kurtuluş Savaşı” ile yakın uzak hiçbir alakası yoktur; ama bölgenin pazarları, enerji kaynakları ve koridorları üzerindeki rekabetle, emperyalist bir yağma savaşıyla, başta Kürtler olmak üzere azınlıklara karşı savaşla alakası çoktur.
“Vatan Savunması” yalanına inanacak olursak bu savaşa karşı doğru bir tutum da takınamayız.
Bu savaşta doğru tavır, vahşi İslamcı kapitalizmin, TSK ve cihadçı müttefiklerinin Suriye’de yenilgisini istemek, müdahaleci, işgalci ve ilhakçı dış politikalara, saldırgan milliyetçiliğe karşı,Türkiye’nin kendisinde savaş-karşıtı bir hareket geliştirmektir.
Referandumda #hayır kampanyasının bu nitelikte bir savaş karşıtı hareketle kombine edilmesi onun başarı şansını yükseltir bence.
Bu kampanyada AKP’nin sahte anti-emperyalizmini, iki yüzlülüğünü ve pişkinliğini teşhir etmek, bu çarşaflı/türbanlı faşizmin üzerine geçirdiği din makyajını, türbanı veya çarşafı çekip indirmek, onun sahte anti-emperyalizmini, iki yüzlülüğünü ve pişkinliğini teşhir etmek önemlidir.
Örneğin AKP’li siyasetçiler ve yandaş köşe yazarları, bir yandan anti-emperyalist bir görünüm sergilemeye çalışırken, aynı anda bu aynı emperyalist odaklarla stratejik ortaklıklarını döne döne beyan etmekten ve NATO’da kalmayı savunmaktan geri durmazlar.
Bir yandan Erdoğan gibi “devleti sıfırdan kuracağız” diyen, “yeni bir kuruluş döneminden” ve “toptan” bir dönüşümden söz eden bu adamlar, sırası geldiğinde “biz rejime dokunmuyoruz, sadece hükümet sistemini değişiyoruz” (rejim ve sistem kelimeleriyle cahilce oynayarak) diyebilecek kadar iki yüzlü varlıklardır.
Bu iki yüzlülüğün teşhiri zorunludur.