Yemen’in duyulmayan çığlığını duymak

Yemen’in Osmanlı-Türk popüler kültüründe belli bir yeri var. Osmanlı devletinin, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında, Şii/ Zeydi mezhebinden halkın yürüttüğü direnişine karşı zar zor elinde tutmaya çalıştığı bu ülke, II. Abdülhamid’in son yıllarında binlerce askerin çatışmalarda, ama daha da çok sıcağın etkisiyle ya da hastalıklardan yaşamını yitirmesiyle tanınmıştı. Bu da Yemen’e gönderilen Osmanlı askerlerinin ve onların geride kalan yakınlarının ruh halini yansıtan o çok dokunaklı Yemen türküsünü yaratmıştı.

Ama bugün, bu görece uzak tarih diliminde yaşananları unutmuş gözüken ya da daha da beteri bilmeyen bir Türkiye toplumuyla karşı karşıyayız. Türkiye aydınları ve kamuoyu da Ortadoğu’nun bu talihsiz ve en yoksul ülkesinde olup bitenlere karşı neredeyse tam bir kayıtsızlık içinde. Bu kısmen bu kamuoyunun ya da onun görece duyarlı bölümünün, “dış” sorunlar arasında çok daha yakın ve sıcak sayılan ve Yemen krizini gölgede bırakan Suriye ve Irak’taki gelişmelere odaklanmış olmasıyla açıklanabilir. Ama bu esasta, genel olarak siyasal gelişmelere ve özel olarak da “dış” sorunlara karşı kayıtsızlıkla ve tarihsel bellek/ belleksizlik sorunumuzla açıklanmalıdır.

Yemen 2011’den bu yana ciddi bir kriz ve iç çatışma yaşamaktaydı. Son iki yıldır, yani 2015 Martından bu yana bu kriz, Suudi gericilerinin doğrudan müdahalesi nedeniyle daha da ağırlaştı. Bu ülkeye, İran’a yakın duran Şii/ Zeydi mezhebinden Husilerin egemen olmasından korkan Suudi Arabistan’ın sivil yerleşim yerlerini, yani evleri, okulları, hastaneleri, pazar yerlerini, hatta cenaze törenlerini ve taziye evlerini vb. sistemli bir hava bombardımanına tabi tutması sonucu Yemen’deki ölü ve yaralı sayısı hızla arttı. Bu da yetmedi ve Mısır, Fas, Ürdün, Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Katar, Bahreyn gibi ülkeler de Suudi gericilerinin yanısıra Yemen’e çullandılar. Bu eşitsiz saldırının sonucu; açlığın, susuzluğun ve salgın hastalıkların yaygınlaşması, ülkenin zaten çok zayıf olan sağlık altyapısının yerlebir edilmesi vb., yani gerçek bir trajedi oldu. Böylesi bir ortamın, Yemen’de etkin olan Arap Yarımadası El Kaidesi’nin ve benzer cihadî terör örgütlerinin güç kazanmasına yardımcı olması da şaşırtıcı olmamalıdır.

UNICEF (=BM Uluslararası Çocuk Fonu) adlı yardım kuruluşunun Ocak 2017 tarihli raporuna göre, Yemen’de yaşayan 25 milyon kişinin yüzde 70’i, yani 18.8 milyon kişi, insanî yardıma gereksinim duymaktadır. Yaşanan çatışmalarda şimdiye kadar 10,000 kişi yaşamını yitirmiş ve 3 milyon kişi evini ve/ ya da yurdunu terketmek zorunda kalmıştır. En az 2.2 milyon çocuğun ivedi tıbbî yardıma gereksinim duyduğu bu ülkede, akut beslenme sıkıntısı çeken çocukların sayısının 2014’ten bu yana yüzde 200 arttığı söyleniyor. Diğer sivil hedeflerin yanısıra hastanelere de saldıran Suudi savaş uçakları şimdiye kadar 58 hastaneyi bombardımana tabi tutmuş ve kullanılamaz hale getirmişlerdir.

Burada dikkate alınması gereken çok önemli bir faktör de, ona buna insan hakları dersleri vermeye kalkışan ABD ve Britanya emperyalistlerinin ve genel olarak Batılı emperyalistlerin Yemen’de yaşanan insan kıyımı karşısında sergiledikleri ikiyüzlü ve alçakça tutumdur. Onlar; tıpkı Suriye ve Irak’ta olduğu gibi Yemen’de de, halka karşı işlenmekte olan ağır insanlık suçlarını ve Suudi gericilerinin cihatçı teröristleri beslemelerini ve desteklemelerini görmezden geliyorlar. Ama Washington ve Londra’daki savaş suçluları bununla da yetinmiyor ve ortakları Suudi gericilerininin ve onların kuyruğuna takılmış olan diğer gerici Arap devletlerinin Yemen halkına karşı giriştiği kıyıma aktif olarak destek veriyorlar. Medea Benjamin’in, Alternet adlı savaş karşıtı sitede verdiği bilgiye göre ABD’nin bir önceki ve Nobel barış ödülü sahibi başkanı Barack Obama döneminde General Dynamics, Raytheon ve Lockheed Martin gibi silâh şirketleri Suudi Arabistan’a tam 115 milyar dolarlık silâh satmış bulunuyor. Politics.co.uk’de yazan kıdemli araştırmacı gazeteci Priyanka Motaparthy ise, Campaign Against Arms Trade (=Silâh Ticareti Karşıtı Kampanya) adlı kuruluşun verilerine dayanarak, Mart 2015’ten bu yana Britanya’nın Yemen’e, aralarında misket bombalarının da bulunduğu 3.3 milyar pound (4 milyar dolardan biraz fazla) değerinde silâh ve cephane sattığını belirtiyordu.

Dahası ABD’nin Suudi uşaklarını şu yollarla da desteklediği anlaşılıyor: 1) istihbarat, yeni silâhlar, havada yakıt ikmali sağlamak ve 2) sözümona İran’dan Husi gerillalarına silâh gönderilmesini engellemek için Aden Körfezi’nde ve Umman Denizi’nde kendi savaş gemilerini kullanarak Yemen’e bir abluka uygulamak ve böylelikle dışardan insanî yardım gelmesini de önlemek.

Bu sınırlı veriler bile başını ABD’nin çektiği kapitalist-emperyalist sistemin ne denli insanlık dışı ve ne denli acımasız bir nitelik taşıdığını gösteriyor: Yemenli çocuklar, hastalar, yaşlılar, kadınlar vb. bombardımandan, açlıktan, hastalıktan ölür ve can çekişirken ABD ve Britanya kapitalistleri milyarlarca dolarlık kârlarını koyacak yer bulamıyorlar.

Yemen’den yükselen çığlığa kulak verelim.


Dün, yani 16 Şubat’ta Hizbullah’ın TV kanalı El Menar, Suudi savaş uçaklarının Sana yakınlarında, kadınların ve çocukların bulunduğu bir taziye yerini bombaladıklarını ve bu saldırıda en az 8 kadın ile 1 çocuğun yaşamını yitirdiğini ve en az 10 kadın ile birkaç çocuğun da yaralandığını duyurmuştu. Yemen’de son iki yıldır yaşanmakta olan yüzlerce benzer trajik olaydan sadece birini gösteren bu habere ve ona eşlik eden iç acıtıcı görüntülere şu linkten erişebilirsiniz:
http://english.almanar.com.lb/192608