Umudu kesme yurdundan

Kara kışın buzu bile
Sürmedi sonsuza kadar
Bahara döndü sonunda
Filiz sürdü kar altından
Umudu kesme yurdundan

Yazıyı, seçimden bir gün önce yazıyorum; belirsizliklerle dolu kampanya sürecinde, sonuca dair henüz hiçbir emare yokken ortada, yazılsın bitsin istedim. Çünkü yazdıklarımın, seçim sonuçları netleştikçe televizyonda ve sosyal medyada çemkirmeye başlayacak “ben demiştim”ci  ve “nasıl da geçirdik ama!”cı amigolarla, “seçmenin tercihini  ancak şu şekilde okumak mümkün”cü çoğu akademisyen vantrologların yazıları arasında kaybolup gitmesini istemiyorum.

Endişe kavramının, yarın akşam sona erecek olan bu seçimi, seçimleri tanımlamak için kullanılabilecek en uygun kavram olduğunu düşünüyorum. Yarını, Cumhuriyet tarihindeki diğer seçimlerden ayıran temel kavram da bence bu: Endişe.

AKP seçmenin endişesi, partilerinin iktidardan düşmesi sonrasında yeni yönetimin izleyeceğini düşündükleri rövanşist politikalardır. Daha net konuşmak gerekirse, türbanın yasaklanacağı, 16 yıldır her gün biraz daha fazla görülmeye başlanan dinsel simgelerin kamusal alandan tamamıyla dışlanacağı, yargılamaların başlayacağı, İmam Hatiplerin kapatılacağı… endişeleri; AKP seçmeninin kararlarını bunlar şekillendirmekte. Nitekim AKP, seçim kampanyasını ulusal ölçekte ”kalkınma” (yollar, köprüler, başarılar…) kavramı etrafında örerken, yerel düzeyde ise yukarıda ana hatlarıyla değindiğim endişeler üzerine bina etmeyi tercih etti.

EndişeMillet İttifakı’nı oluşturan partilerin seçmenleri için de geçerli. Kavram aynı olsa da, bu kesimin endişe bavulu içine doluşturduğu çamaşırların muhafazakârlarınkinden farklı olduğu da ortada.  AKP’nin meclis çoğunluğunu elde etmesi ve Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesinin, 16 yıldır gittikçe daha fazla kamusal alandan dışlanmasına alıştırıldığımız seküler değer ve yaşam tarzlarının, Cumhuriyet kurum, sembol ve pratiklerinin tümden yasaklanmasına yol açacağı düşüncesi bu kesimin temel endişesi.

HDP çevresinin endişelerini de unutmamak lazım. Konu Kürt siyaseti olduğunda endişeler de çeşitlenmekte, karmaşıklaşmakta. Muhafazakâr Kürt seçmen, AKP’lilerin endişelerini paylaşmaya yakınken, sosyalist, seküler Kürtlerin CHP’li seçmenlerle benzer endişeleri paylaştıkları ortada. Ancak Kürt siyaseti sadece AKP’ye yakın ve/ya CHP’ye yakın Kürt seçmeni diye ikiye bölünemiyor; Kürt siyasî hareketinin varlık, tanınma, meşruiyet ve temsil vb. konulardaki endişelerinin de seçmenlerin tercihlerini doğrudan doğruya etkilediğinin atlını çizmek lazım. Konuyu dağıtmamak adına Kürt seçmenin endişelerini şekillendiren uluslararası faktörlerin de var olduğunu söyleyip, bu mayınlı araziden hemen uzaklaşayım.

Kimin daha endişeli, kimin daha haklı olduğunu şimdilik bir tarafa koyun; bu seçimlerde herkes endişeli, herkes korkuyor, herkes tedirgin; bir kez bunun altını çizelim.  Dürüst olalım, yarın, “…elden gidiyor!” saikiyle sandığa gitmeyen ya da tercihlerinden dolayı başına bir şey gelmesinden hiç ama hiç endişe etmeyen kaç kişi var?

O zaman -hâlâ bunu dert edinen varsa- Türkiye’de demokratikleşme üzerine konuşmanın, toplumun farklı kesimlerinin taşıdığı endişeler üzerine konuşmakla neredeyse aynı anlama geldiğini de kabul etmek zorundayız. Türkiye’de demokratikleşme, toplumsal endişelerin nasıl giderilebileceği ve böylece toplumsal uzlaşma zemininin ne kadar tesis edilebileceği ile ilgili bir tartışmaya endekslenmiş durumdadır.

Seçimlerden sonra gündeme taşınacak, kuvveden fiile geçirilecek bir Demokrasi İttifakı’nın böyle bir amaca hizmet edebileceğini düşünüyorum.  Seçimlerin sonuçlarından tamamen bağımsız olarak, hatta Cumhurbaşkanlığını tekrar Erdoğan da kazansa, TBMM’deki çoğunluğu Cumhur İttifakı da elde etse, hâlâ bir Demokrasi İttifakı’na ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim.  Seçimler öncesinde ve bizzat seçimler için kurulan Millet İttifakı bu amaç için asla yeterli değidir. Yine  de akılda tutmak gerekiyor ki, yakın zamanda kurulabilecek bir Demokrasi İttifakı,   ancak bugünkü Millet ittifakı’na mayalanabilecektir.

Millet İttifakı bir seçim ittifakı olmaktan çıkarılarak, şu anda kapsamadığı toplumsal kesimleri de içine alan bir toplumsal ittifak, bir Demokrasi İttifakıhaline getirilebilirse, demokratikleşebilmek ve toplumsal barışı tesis edebilmek için herhangi bir engel de kalmayacaktır. Bir Demokrasi İttifakı’na doğru genişletilecek Millet İttifakı’nın kendi içindeki çoğulculuk ve bu çoğulcu dil ile tesis edilecek toplumsal barışın, bugün taşıdığımız endişeleri ortadan kaldıracak yegâne yangın hidrandı olduğunu düşünüyorum.

Sözün özü, farklı toplumsal sınıf, etnisite, ideoloji, mezhep ve tüm diğer toplumsal kimlikleri kapsayacak bir Demokrasi İttifakı’na doğru evrilmeyen, sığ bir seçim işbirliğine kilitlenmiş Millet İttifakı projesi, Muharrem İnce’yi Cumhurbaşkanı seçse de, HDP’yi TBMM’ye  taşıyarak Meclis çoğunluğunu ele geçirse de başarılı o-la-ma-ya-cak-tır.  Cumhur İttifakı’ndan böyle bir şeyi beklemenin bile abes olduğunu düşündüğümü hemen ekleyeyim.

Çoğu aynı zamanda vantrolog olarak da çalışan bizim akademik camia, yuvarlak laflar etme konusunda da uzmandır. O kadar ki, mevcut alternatiflerden hangisi kuvveden fiile geçerse geçsin, o aslında bizim savunduğumuz fikir oluverir; her şart altında biz, haklı olduğumuzu söyleyebilmenin bir yolunu da zaten buluruz. Böylece, vantrologluktan amigoluğa geçişin yolları da döşenmiş olur; isteyen bu yanda, isteyen öte yanda.  Akademik tarafsızlık adı verilerek her zeminde övülen, bu Akmaz Kokmaz Tavşan Boku Tavrı, hoca takımının, hiçbir şey söylemeye gerek duymadan her konuda konuşabilmesinin de yegâne malzemesidir ve bu malzeme istikbalde dahi bizim en kıymetli hazinemizdir.

Kendisini amigoluk ile vantrologluk arasında tercih yapmak zorunda hissetmeden, düşündüğünü söyleyenler, yazanlar tavır alanlar olmadı mı; olmaz mı? Ben de o listenin en dibine adımı yazdırayım istedim.

Yarın seçim var. Sonuç ne olursa olsun, umudu kesmeyeceğiz yurdumuzdan; çünkü bilmeliyiz ki,

Nasıl başlarsa fırtına
Öyle diner birdenbire
Bir ışık parlar yeniden
Karanlıklar arasından

Mete Kaan KAYNAR