Ana SayfaYazarlarTakrir-i Sükûn’u unutmak olmaz

Takrir-i Sükûn’u unutmak olmaz

13 Şubat 1925’de Kürt İsyanı başladı. Hükümet aynı gün isyan bölgesinde sıkıyönetim ilan etti. Başbakan Fethi Bey hükümeti düşürüldü. Yerine isyancılarla daha iyi mücadele edeceği düşünülen İsmet İnönü hükümeti 3 Mart’ta kuruldu. Yeni hükümet ilk iş olarak Takrir-i Sükûn Kanunu’nu Meclis’ten geçirdi. Biri isyan bölgesinde, öteki Ankara adını taşımakla birlikte yurdun geri kalan bölgelerinde çalışmak üzere iki de İstiklal Mahkemesi kuruldu. 4 Mart 1925’de çıkarılan Takrir-i Sükun ya da bugünkü dille “Huzurun Sağlanması” Kanunu şöyleydi:

“İrtica ve isyana ve memleketin nizam-ı içtimaisi (toplumsal düzeni) ve huzur ve sükûnu ve emniyet ve asayişini ihlale bais (bozmaya yönelik) bilumum teşkilât ve tahrikat ve teşvikat ve neşriyatı ( örgütlenmeleri, kışkırtmaları, yüreklendirmeleri ve yayınları), hükümet reisi cumhurun tasdikiyle ve re’sen ve idareten men’e mezundur (kendi başına yasaklamaya yetkilidir). İş bu ef’al erbabını (bu eylemleri işleyenleri) hükümet İstiklâl Mahkemesi’ne tevdi edebilir.” Bu kanunla “İsyan Mıntıkası İstiklal Mahkemesi’ kuruldu ve 31 Mart 1925 tarih ve 595 sayılı kanun ile de “Sıkıyönetim bölgelerinde kurulan askeri mahkemelerin verecekleri idam kararlarının ordu, kolordu, müstakil fırka veya mevzi müstahkem komutanları tarafından tasdik ve infazını sağlayan” bir kanun daha çıkarılarak orduya yargı ve infaz yetkisi verildi.

Hükümet bir yandan 1925 Kürt İsyanı’nın bastırmaya çalışırken, bir yandan da muhalif basını susturdu. Takrir-i Sükun Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden iki gün sonra 6 Mart 1925’te İstanbul’da çıkan “Tevhidi Efkar”, “İstiklal”, “Son Telgraf”, “aydınlık”, “Orak Çekiç” ve “Sebilürreşat” adlı gazete ve dergiler kapatıldı ve sonraki günlerde bunlara yenileri eklendi. 14 Nisan 1925’te “Şeyh Sait isyanı bahane edilerek muhalefet susturulmak isteniyor” içerikli yazısı nedeniyle Tanin Gazetesi de kapatıldı ve sahibi Hüseyin Cahit, Çorum’a sürgün edildi. Ardından da, “Dini siyasete alet ettiği ve ayaklanmayı desteklediği” gerekçesiyle meclisteki tek muhalefet partisi olan Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası(TpCF)’nı kapattı.

İstiklal Mahkemeleri yargılamalarını sürdürürken, hükümet yanlısı basın da hareket gerçek sürekli ve sistemli bir şekilde TpCF’nı suçlamayı sürdürdü. Hükümetin resmi yayın organı olan Hakimiyet-i Milliye’nin başyazarı Yakup Kadri Mayıs ayı boyunca ayaklanmanın arkasında TpCF’nın olduğunu ve artık bu partinin kapatılması gerektiğini yazdı. Sonuç olarak hükümet, 3 Haziran 1925’te “Diyarbakır İstiklal Mahkemesi’nin tahkikat ve muhakematı esnasında da Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın resmi mümessillerinin fıkra programındaki itikadı diniye hürmetkar telkin vasıtası ittihaz ettikleri, bu yüzden vahim hadiseler vukua geldiği sabit olmuştur” diyerek kapattı.

Şeyh Sait ve arkadaşlarının idamlarının infaz edilmesinden sonra Şark İstiklal Mahkemesi, 11 Temmuz 1925 tarihinden itibaren Elazığ’a taşınarak görevini orada sürdürdü. Elazığ’daki yargılamaların en ilginci “isyan teşvikçiliği” ile suçlanan İstanbul gazetelerinin yazarlarından bir grubun oluşturduğu Gazeteciler Davasıydı. Mahkemenin 7 Haziran tarihli ara kararıyla tutuklanan gazeteciler; Eşref Edip, Velit Ebüzziya, Abdülkadir Kemali (Öğütçü), Fevzi Lütfi (Karaosmanoğlu), Sadri Ethem (Ertem), İlhami Safa, Gündüz (Nadir), Ahmet Emin (Yalman), Ahmet Şükrü (Esmer), Suphi Nuri (İleri), İsmail Müştak(Mayakon)’dan oluşuyordu. Mahkemeye getirilen gazete arşivlerinin incelenmesinden bu yazarların isyanla ilgilerine dair hiçbir kanıt bulunmadığı halde, ağır cezalarla tehdit edilerek gazetecilere ağır psikolojik baskı uygulandı. Gözdağı vermeye ve İstanbul basınını hizaya getirmeye yönelik olan bu davadan yargılanan gazeteciler, Cumhurbaşkanı M. Kemal’den yazılı af dilemelerinden sonra ceza almadan kurtuldu.

Gazetecilerin M. Kemal’e gönderdikleri telgraf metni şöyleydi: “Bizler yüksek dehanızın kurduğu yeni rejimin tabii ve samimi hizmetkarlarıyız. Vücuda getirdiğiniz bu büyük binada, içten inanışlarla bir fikir amelesi gibi çalıştık. Muazzam eseriniz, sizin büyük ve samimi emellerinizin gerçekleşmesinden başka bir şey değildir. Bu itibarla bizler, bu büyük gaye ve prensipleri tenkit etme yeteneğine sahip değiliz. Bizler, yalnız tatbikata ait bazı usuller hakkında fikirlerimizi beyan etmiştik. Asla yenilik ve inkılap esaslarına karşı değiliz. Hakkımızda bir başka görüşün bulunmasından dolayı masumuz. Bizler ilerdeki hayatımızda sizin müsamahanız ve affınız doğru yolda yönlendirecektir. Bunu sizden esirgemeyeceğinizi ümit ediyoruz.” Bu metni imzalamayan tek kişi Abdülkadir Kemali (Orhan Kemal’in babası) dosyası Ankara İstiklal Mahkemesi’ne gönderildi. Mahkeme 4.5 ay sonra “siyasetle uğraşmama senedi” alarak Kemali Bey’i serbest bıraktı.

Cumhurbaşkanı M. Kemal 1927 yılında mecliste okuduğu Nutuk’ta şunları söylemişti: “Takrir-i Sükûn Kanunu’nun ve İstiklal Mahkemelerini istibdat vasıtası olarak kullanacağımız fikrini ortaya atanlar ve bu fikri aşılamağa çalışanlar oldu. Biz, olağanüstü sayılan ve fakat kanuni olan tedbirleri, hiçbir vakit ve hiçbir suretle, kanunun üstüne çıkmak için, vasıta olarak kullanmadık, aksine memlekette düzen ve güvenlik kurmak için uyguladık; devletin hayat ve bağımsızlığını temin için kullandık. Biz o tedbirleri milletin medeni ve sosyal gelişmesinde istifadeli kıldık. Bu sebeple, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir görüşten istifade ederiz. O görüş şudur: Türk Milletini, medeni dünyada layık olduğu yere yükseltmek ve Türk Cumhuriyetini sarsılmaz temelleri üzerinde, her gün, daha ziyade kuvvetlendirmek. Ve bunun için de, istibdat fikrini öldürmek.”

Önce iki yıl için çıkarılan kanun, iki yıl daha uzatıldıktan sonra 7 Mart 1929’da yürürlükten kaldırıldı. 8 Ağustos 1931’de basın üzerinde sansür maddeleri ihtiva eden 1931 Matbuat Kanunu çıkarıldı. İstiklal Mahkemeleri ise, 4 Mayıs 1949’a kadar fiilen görevine devam etti. Ancak Takrir-i Sükun Kanunu, yeni kurulmuş olan Cumhuriyet’in daha birinci yılında demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlayarak, sadece o dönem için değil, Cumhuriyet’in sonraki yılları için de geçerli olan tekçi ve totaliter bir yönetim anlayışını günümüze kadar kalıcı hale getirdi.

Not: Konuyla ilgili daha fazla bilgi için Şaban İba’nın “1925 Kürt İsyanı ve Kemalist İktidar” kitabına bakılabilir.

Şaban İBA
Latest posts by Şaban İBA (see all)
RELATED ARTICLES
- Advertisment -
Google search engine

Most Popular

Recent Comments