Sokağa çıkma yasağının tamamen kalktığı Şırnak ve Cizre’de yaşam kurma çabası

Merkezinde 14 Mart 2016’da ilan edilen sokaÄŸa çıkma yasağının yaklaşık 1 yıl sonra, Pazartesi günü tamamen kaldırıldığı Şırnak’tayım. Kentin giriÅŸinde taksiye bindim, “Merkeze lütfen, hani çay bahçesi var, Atatürk büstünün oraya… Cumhuriyet Meydanı tarafı bir arkadaÅŸla buluÅŸacağım” dedim.

“Tamam hocam, çay bahçesi derken, Ziraat Bankası’nın orası deÄŸil mi?” diyen taksiciye yanıtım, “Evet, evet banka da yakınındaydı, hani çay içilen iÅŸte, bankalar var ya, oraya.” oldu.

Yine “Tamam hocam” dedi taksici, dikiz aynasından baktı. Neyle karşılaÅŸacağımı tahmin eder gibi…

Birkaç kez geldim Şırnak’a. Ä°lk ziyaretim Gezi olayları döneminde, son ziyaretim de geçen yıl Åžubat ayındaydı. Hendeklerin, barikatların olduÄŸu, sokak baÅŸlarında da zırhlı araçların konuÅŸlandığı bir dönemdi.

Ziraat Bankası’nın oraya bıraktı taksi, arkadaşım Tarık’ı beklemeye baÅŸladım.

Sağa gidiyorum moloz, sola gidiyorum enkaz. Çay bahçesi yok, mercimek çorbası içtiğimiz lokanta yok, büst yok, hiçbir şey yok. Ortalık dümdüz.

Tanıdık bir işaret, bir dükkan görmek için tur atıyorum çevrede ama yok.

‘Herkes Şırnak’a düşman, devlet de PKK da’

Büyük bir afiş asılı bankanın yanında:

“Hayallerinizdeki yaÅŸam Şırnak’ta hayat buluyor. Şırnak merkez 6500 konut, 1000 iÅŸyeri.”

Tam o sırada Tarık geldi arkamdan, “HoÅŸ geldin Şırnak’a” dedi.

Geçen yıl Åžubat’ta görüştüğüm Şırnaklılarla bir araya gelmek, dolaÅŸtığım sokaklardan geriye kalanları görüntülemekti niyetim.

Yıkımı fotoğraflardan görmüş, Şırnaklı arkadaşlardan duymuştum. Ama bir şehrin, yaşam kültürünün, kentin kimliğinin bu kadar kısa sürede yok olabileceğini tahmin etmiyordum.

“EÄŸitim-Sen binası vardı, yan tarafında cep telefoncu. Oraya gidelim mi?” diye sordum Tarık’a. “Ä°ÅŸte burası ya” dedi. Biz molozların üstündeyken…

Baktığımız yerden dağlar görünüyor. Vinçler kazmaya devam ediyor. Tarık ile diyaloğumuz sürüyor:

“Ee, esnaf nerde?”

“Esnaf yok.”

“Belediye binası nerde?”

“Belediye binası da yok, yıkıldı taşınıyor.”

Ben tanıdık bir işaret bulamıyorum, Şırnaklılar ise kendi evlerini, mahallerini bulamıyor.

Kent sakinlerinin yüzde 50’si zaten terk etmiÅŸ. Binlerce iÅŸ yeri, ev yıkılmış.

PKK ile güvenlik güçleri arasında yaşanan çatışmalarda hasar gören binaların yıkımı için başlatılan çalışmalarda bir şehir tamamen yok olmuş.

MaÄŸdur halk tepkili. “Bizi çatışmaların ortasında bırakıp gittiler. Herkes Şırnak’a düşman, devlet de düşman PKK da…” diyorlar.

‘Dükkan yok, kiralar iki katı oldu’

Telefon tamircisi Sami Bayık, Cizre’deki iÅŸini 2008’de Şırnak’a taşımış, maÄŸduriyetini anlatıyor:

“Ziraat Bankası’nın karşısındaydık. Yıkımdan sonra zar zor bu dükkanı bulabildik. Dükkan yok. Esnafın hepsi aynı durumda. Kiralar iki katı oldu. Eskisine göre yüzde 40 oranda iÅŸ yapabiliyoruz (…) Hayata resmen sıfırdan baÅŸladık, hatta eksiden… Hayatımızı sürdürmeye çalışacağız. Bakalım nereye kadar?”

Bu hissiyatının siyasi tercihlerine yansıyıp yansımadığını sordum Sami Bayık’a. KonuÅŸmak istemediÄŸini söyledi.

HDP’ye yönelik eleÅŸtiriler daha çok duyuluyor

Şırnak, HDP’nin hem yerel hem genel seçimde yüzde 85-90 oy aldığı bir il.

Fakat şimdi, halkın kendi iradesiyle seçtiği bir yönetim yerine devletin atadığı idari makamlar iş başında kentte.
Halk, “Bekleyip görelim” diyor. Referandumda çıkacak sonucun kendi gelecekleri için de belirleyici olacağı kanısı hakim.

GeçmiÅŸe kıyasla, bölgedeki siyaset sohbetlerinde devlete tepkinin yanı sıra HDP’ye de eleÅŸtiriler daha çok duyuluyor.

Güvenlik güçlerinin çatışmalara ağır müdahalesinden dolayı sivil halkın da maÄŸdur olduÄŸunu söylüyorlar. Ama buradaki maÄŸduriyeti engellemek için HDP’nin çatışma döneminde daha çok çaba sarf etmesi gerektiÄŸini savunanlar da var.

HDP’ye yönelik eleÅŸtirilerin başında, hendeklerin ve barikatların açılmaması için yeterince çaÄŸrıda bulunmamaları geliyor.

Esnaf Odası’nda bir araya geldiÄŸim Şırnaklılar da isimlerini vermiyor.

Sivil toplum kuruluÅŸları olarak bir heyetle çatışmalara son verilmesi için halkla, HDP’yle, devlet kurumlarıyla bir araya gelindiÄŸini, Kandil’e de gidildiÄŸini ama çabalarının sonuçsuz kaldığını anlatıyorlar.

HDP milletvekili Leyla Birlik: Devlet insanların evlerini başlarına yıktı

Şırnak’ta dört milletvekili de HDP’den. Ama Ferhat Encü tutuklu, Faysal Sarıyıldız hakkında da yakalama kararı var.

Referandum çalışmalarında baskı gördüklerini söyleyen HDP Şırnak Milletvekili Leyla Birlik’e “HDP burada bir yılda yaÅŸanan maÄŸduriyeti engelleyemez miydi?” diye soruyorum.

Leyla Birlik, “Bizler, eÅŸ genel baÅŸkanlarımız, milletvekillerimiz çaÄŸrıda bulunduk. Bu iÅŸin böyle çözülemeyeceÄŸini, müzakerenin oluÅŸması gerektiÄŸini söyledik. Medya HDP’ye kapalıydı ama elimizden geleni yaptık” yanıtını veriyor.

Birlik, iktidarın altyapı çalışmaları ve konut inşalarıyla referandum sonucunu etkilemeye çalıştığı görüşünde:

“Bu devlet burada insanların evlerini baÅŸlarına yıktı. Bu devlet burada insanların günlerce sokak ortasında cenazelerini bekletti. Åžimdi bunu telafi etmek zorundadır. Burada çatışma da olabilir, olay da olabilir, gerilla da olabilir, olmuÅŸtur. Ama senin birinci sorumluluÄŸun insanların mal ve can güvenliÄŸini korumaktır. Evlerini yıktın yapmak zorundasın ama bu ÅŸekilde deÄŸil, dayatmayla, tehditler, referandumla gündem yaparak yapmaları ne ahlakidir, ne de vicdanidir.”

AKP afiÅŸ ve pankartları Cizre’de her yerde

Bölgede yoğun bir TOKİ çalışması var. Kimileri çarpık kentleşme ve düzensiz alt yapıya son verileceği için memnun. Kimileri ise mahalle ve komşuluk kültüründen, toprakla bütünleşen hayatlarından koparılacakları için öfkeli.

Alt yapı çalışmalarının sürdüğü yerlerden biri de yine Pazartesi günü sokaÄŸa çıkma yasağının tamamen kaldırıldığı, Şırnak’ın ilçelerinden Cizre.

Geçen yıl Åžubat’ta ilçeye giriÅŸ yasağının, çatışmaların olduÄŸu dönemde, uzaktan bakıp yükselen dumanların Nur Mahallesi’nden mi, Cudi’den mi çıktığını anlamaya çalışıp, ilçede mahsur kalmış gazeteci arkadaÅŸlarımızdan haber almaya çalışırdık.

Şimdi ise birkaç kontrol noktası ve GBT (Genel Bilgi Taraması) sorgusundan sonra varılan Cizre çok farklı.

Her yerde AKP’nin varlığı görülüyor. Flamalar, afiÅŸler, pankartlarda “Evet” var.

HDPliler ise gece astıkları afişlerin sabah kaldırıldığını, tabela asmak çağırdıkları vinçlerin, itfaiyenin gelmediğini söylüyor.

AKP’den milletvekili adayı olan Adnan Şık, daha önce devletin buraları ‘göz ardı ettiÄŸi’ kanısında:

“Halk çok baskı altındaydı, bu baskılar biraz azalınca insanlar da benimseyecek. Halk arasında ölen insanlardan dolayı, ekonominin iyi olmamasından dolayı rahatsızlık var (…) Çözüm sürecini öne sürdüler, kan dökülmeden çözüm düşünülüyordu ama iÅŸler sarpa sardı. Devletin gözü önünde duvarlar yükseltildi, hendekler kazıldı, bombalar yere gömüldü. Güvenlik birimleri hiç müdahale etmedi. Bunun da FETÖ’den kaynaklandığını düşünüyorum. Bir isyana dönüştürmeye çalışıyorlardı. Kürt insanını halka karşı ayaklandırmaya çalışıyorlardı.”

Ama Adnan Şık şimdi durumun farklı olduğunu düşünüyor:

“Artık huzur var, insanlar ‘Evet’ oyu verecek. Eskiden yüzde 7-8’di. Åžimdi yüzde 30 bekliyoruz.”

Ama bu görüşün yaygın olduğunu söylemek zor. Cizre, 2015 yılı Eylül ayında sokağa çıkma yasaklarının ilan edilmesiyle çatışmaların en yoğun yaşandığı, yüzlerce kişinin öldüğü yaralı bir ilçe.

Çatışmaların yoğun olduğu Nur mahallesinde kayıplardan, baskıdan, korkudan bahsediyorlar.

KonuÅŸtuÄŸum Cizreliler ve Şırnaklılar, bodrum katlarına düzenlenen operasyonlarda hayatını kaybedenler için “DoÄŸruyu söylemek gerekirse, eli silahlı olanlar da vardı, hiçbir silahlı faaliyete katılmayan siviller de.” diyor.

33 isimsiz mezarlık

Yakınlarını kaybeden ailelerden biri Arslan ailesi.

Nur Mahallesi’ndeki evlerinde görüştüğüm Abdülaziz Arslan ve eÅŸi Hüsna Arslan, kızları Hacer Arslan, oÄŸulları Mehmet Sait Arslan ve Hüsna’nın aÄŸabeyini kaybetmiÅŸler.

Fakat Hacer Arslan’ın cenazesi hala yok. Cizre’de 33 isimsiz mezarlık olduÄŸu, 10’a yakın kiÅŸinin cenazelerinin bulunamadığı belirtiliyor.

Aile, geçen yıl Mart ayında Åžanlıurfa Kimsesizler Mezarlığına defnedilen cenazelerden birinin Hacer Arslan olduÄŸu bilgisi üzerine gittikleri ÅŸehirde, Hacer yerine aÄŸabeyi Mehmet Sait Arslan’ın cenazesiyle karşılaÅŸmış…

“Kızım Hacer hemÅŸireydi, acil tıp teknisyeniydi” diyor babası ve ekliyor:

“Ãœniversite hazırlığı yapıyordu, doktor olma hayali vardı.”

Annesi Hüsna da “Anne kız gibi deÄŸil, iki arkadaÅŸ gibiydik. Çok iyiydi, hep bizi düşünürdü, eve 10 dakika geç kalsa söylerdi, çocuklarım arasında en duyarlısı oydu. Zaten okuyordu. Okuldan baÅŸka bir ÅŸeyle uÄŸraÅŸmazdı…” diyor.

Ailenin tek isteÄŸi kızları Hacer Arslan’ın cenazesinin bulunması:

“Sadece kızım deÄŸil, 10-11 kiÅŸinin kayıp cenazeleri verilmedi. Kızımın yandığını düşünüyorum. Külü bile kalmamıştır. Ölü olarak ellerine geçseydi mutlaka verirlerdi. Kızım saÄŸ olsaydı mutlaka bir ÅŸekilde bana ulaşırdı. SaÄŸ olmadığını düşünüyorum. Devletten kızımın cenazesini vermesini istiyorum.”

‘Savaşın en acımasızı yaÅŸandı’

Cizre’de yaÅŸananların en yakın tanığı, bölgeden telefonla haber alabildiÄŸimiz az sayıdaki gazeteciden biri Cihan Ölmez.

O dönemi anlatmasını istediÄŸimde duraksıyor önce. “Ãœniversite yıllarında okuduÄŸum, dünyadaki önemli savaÅŸları anlatan kitaplar, izlediÄŸim filmler vardı. Onların içindeki bir karakter gibiydim. Almanya’nın üzerinde uçaklar nasıl her yeri yerle bir ediyorsa, Cizre’de de öyleydi. Rastgele yıkılıyordu.” diyor.

“Sokak baÅŸlarında insanlar yaralı, yardım edeyim mi etmeyeyim mi diye tereddüt yaşıyordum. Çünkü koÅŸuyorsun, bu sefer de keskin niÅŸancı vurabiliyor. Savaşın en acımasızı yaÅŸandı diyebilirim.”

Tanık olduklarını anlatıyor:

“Bir muhabir olarak savaşı yansıtıyordum ama diÄŸer yandan da doÄŸduÄŸum büyüdüğüm kent, ölenlerin çocuÄŸunu da tanıyorum. Evi yıkılan akrabam, arkadaşım. Çocukların, yaÅŸlıların çaresizliÄŸini görüyorsunuz. Duygu olarak da sadece ben deÄŸil, herkes aynı duyguyu paylaşıyor. Hepimiz bir travmanın içindeyiz.

“Bodrumların olduÄŸu Cudi mahallesine kimse gidemiyor. Bakamıyor insanlar oralara artık. ”

Temkinli sükunetten mağduriyete

Şırnaklılar ve Cizreliler, son bir yıllık süre içinde sokaÄŸa çıkma yasakları ve çatışmalar ile 1990’lı yıllardan daha ağır travmalar yaÅŸadıklarını söylüyor.

Hafızalarında 1992 Cizre Nevruz kutlamalarındaki kayıplar var bodrumları anlatırken.

Son dört sene içinde, çözüm süreciyle gelen temkinli sükunetten, sokak çatışmalarıyla yaşanan mağduriyete ve şimdi de devletin atadığı kayyumlarla varlığını güçlendirmeye çalıştığı yeni bir döneme tanıklık ediyor buralar.

Siyaset bir yana, burası yaşam savaşı veriyor. Bir şehir yok oluyor, şehirle beraber yaşam kültürü değişiyor.

Cizre gibi herkesin az çok birbirini tanıdığı bir yerde de her gün sokak başında selamlaştıklarını, kapı komşularını, arkadaşlarını, akrabalarını; sokaklara taşan çatışmalarda, güvenlik operasyonlarında kaybediyorlar.

Bu travmalar, toplumsal öfkeye, tepkiye dönüşüyor. Bu tepki ağırlıklı olarak devlete, iktidar partisi AKP’ye.

Referandumda “Hayır” çıkması bekleniyor bölgede ama “Hayır” oranını, tepkinin ölçüsünü belirleyecek.

Atanan kayyumlar ve şehirdeki yeniden yapılanma faaliyetleri de uzun vadede nasıl bir dönüşüm hedeflendiğine işaret ediyor.

Bunu kimileri Cizre için “kalkınma, olumlu bir dönüşüm” olarak görüyor. Kimileri ise “kimliksizleÅŸtirme” olarak tanımlıyor.