Ölüme alışmak

?

Ölüm, çocukken ve gençliğin ilk demlerinde çok uzak bir düş gibi gelir insana… Uzaklardan esen bir rüzgârla birlikte kulakları sıyırıp geçen bir ıslık, gerçekliği kavranamayacak kadar ihtimal dışı bir hayal gibi. Bir anıyı hayal meyal hatırlamak gibi. Anlaşılması zor, olağanüstü bir kavramdır.

Gerçekliğinin kavranması ise, herkesin kendi hikâyesi. Okuldan eve dönerken servisin önünden geçen bir cenaze aracı da yaklaştırabilir o gerçeğe, dedenin ölümü de…

Yaş almak mıdır ölümü daha yakından hissetmenin sebebi diye soran olursa, bizimki gibi coğrafyalarda bunun cevabı “hayır” olur. Üstelik az önceki satırlar da artık bize ait değildir, zira çocuklar için ölüm varlığı çok uzaklarda hissedilen bir kavram olmaktan çıkmıştır. Tam da içinden geçerler.

Oysa ölüm bu kadar normal, bu denli yakın hissedilen bir kavram olmamalıydı. Öyle kolay kolay alışılmamalıydı ölüme. Alışmadığı gibi, “alışmayacağız” diye bir sözün varlığını bile bilmemeliydi insan yaşadığı ülkede. Sosyal medyada “#Alışmayacağız” diye yazma gerekliliği, ölüm kavramının kendisinden bile daha uzaklarda var olmalıydı.

Çünkü çarpıcıdır ölüm, vurur insanı. Öyle böyle değil, “bir kere babanız ölür, kör olursunuz.” Yaşamaya devam edersiniz de, bilirsiniz hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını.

Ölüme alışmak nedir? Ölümü hissetmek, hazır olmak, razı olmak, “benim de her an başıma gelebilir” duygusunu doğal karşılar olmak mı? Bir yerlerde, tam o anda patlama ihtimali olan bombaya denk gelmek fikri ile eskisi kadar dehşete kapılmamak mı? 7 haziran 2015’den bu yana gözümüzün önünde gerçekleşen kitlesel ölümlerden sonra bireysel kayıplarımıza üzülürken utanmak mı?

Peki size de öyle geliyor mu şimdilerde ölüm? Daha yakın, daha sıradan?

Kendi ölümü ile ilgili daha vakur düşünür de, sevdiklerine kıyamaz insan. Çok yakın bir dostunun dünyanın diğer ucundan gelen ölüm haberi ile sarsılırken, onun son nefesini vermek için hastane odasında hayat arkadaşının gelmesini beklediğini duyunca, kalbi kırılır. Öylece kırıldığı yerde kalır.

Toplumun çoğunun sırf trans bir birey olduğu için yakılarak öldürülmesine sessiz kaldığı Hande Kader için Taksim’de yapılan yürüyüşte “Ecelimizle ölmek istiyoruz” pankartını taşımak nasıl histir, sorsak da alacağımız cevabı kaldırabilir miyiz?

Gaziantep’de, bir kına gecesinin tam ortasına düşen acı olur ölüm, çoğunluğu çocuk olan 51 canı alır, gider. IŞİD saldırısında dört çocuğunu kaybeden Emine Ayhan, “Dünyam, her şeyim bitti çünkü beş çocuğumdan biri kaldı. Eğer kalan bir çocuğum olmasaydı intihar ederdim çünkü dayanamıyorum.” derken, nasıl dayanır insan?

Peki size de öyle geliyor mu şimdilerde ölüm? Daha yakın, daha sıradan?

Alışmayacağız, öyle kolay alışmaz ölüme insan.

 

Arzu SÜZMEN
Latest posts by Arzu SÜZMEN (see all)