Ne mutlu insanım diyene

Şimdi size T.C.’deki üç farklı eğitimci profilinden bahsedeceğim.

1- Altmış yaşlarında Cumhuriyet Hanımefendisi bir emekli öğretmen. Kırk yıl boyunca Atatürk Çağdaş Yaşam Çok Programlı Lisesi’nden tutun, Kadıköy Anadolu Lisesi de dahil sayısız önemli eğitim kurumunda çeşitli kademelerde yöneticilik yapmış. Ama insan olamamış.

Bu ağır ulusalcı hanımefendimiz ben kendisini tanımadığım halde bugün sinsice benim herkese açık sayfama girmiş, bipolarlara dair “Ben De Bir Bipolarım” başlığıyla yazdığım, kalbi olan insanların gözyaşlarına engel olamayarak okuduğu hazin yazımın altına alay etmek için gülme ikonu koyup kaçmış.

Benim o gülme ikonunun bildirisi gelince kendisine “bipolarlarla ilgili yazımın nesini komik buldunuz acaba T… Hanım?” diye sormam üzerine de tek kelime etmeden beni engellemiş.

2- Kırk yaşlarında Mersinli bir çember sakallı sınıf öğretmeni. Zavallı bir köpeği arabasının arkasına bağlamış; gaza basıp öldürene kadar sürüklemiş; sonra elini beline koyup zafer kazanmış bir komutan edasıyla ölüsünü çiğneyerek poz vermiş. Kendisine tepki gösteren insanlara ise, “siz benim kim olduğumu biliyor musunuz” diye saldırarak silah çekmiş.

3- İki tane gencecik, pırıl pırıl eğitimci. Hiçbir geçerli hukukî gerekçe olmaksızın yargısız infaz edilerek Kanun Hükmünde Kararname denilen hukuk faciası araçla işlerinden atılmış. Gönül verdikleri mesleklerine dönebilmek için yaptıkları yüzlerce günlük açlık grevi süresince, o halde hapse atılmak da dahil görmedikleri eziyet kalmamış.

Bu üç eğitimci profili, bu ülkenin üç farklı sosyolojik kesiminin prototipleridir. Ulusalcı faşistlerin, islamcı faşistlerin ve gerçek yaşam hakkı mücadelecilerinin.

İlk ikisi kendi kesimlerinin baş tacı saygın kişiliklerken, diğer ikisi ülkenin büyük çoğunluğu tarafından adî suçlular, teröristler olarak nitelenen, açlık grevinde her gün “gebersinler” diye beddua edilen, sosyal medya hesaplarında iskender kebap gönderilen lanetlenmiş tipler.

Son birkaç yıldır yurdum insanının neden ve nasıl bu kadar çürüdüğünün yanıtını arıyoruz ya yana yakıla, bu sorunun yanıtı yukarıdaki ilk iki eğitimci profilinin fıtratında gizlidir.

Bu ülke insanının çoğuna iki tip aşağılık öğretmen modeli biçim verdi. Yarısı saygın Cumhuriyet Hanımefendisi – Beyefendisi maskelerinin altına gizledikleri ırkçılıklarıyla sözde çağdaş, aydın sınıfı şekillendirdi; diğer yarısı gizli şeriat özlemleriyle yobaz sınıfı… Her ikisi de bu ülkenin çocuklarının benliğine on yıllardır her türlü evrensel değerden uzak empozelerle kin ve nefret tohumları ektiler.

Her iki eğitimci modeli de gerçek yaşam hakkı değerlerinden ve savunucularından nefret ettiler. Her iki eğitimci modeli de kendi sığ yaşam algıları doğrultusunda ezberci, sorgulamayan, ötekinden nefret eden kindar nesiller yetiştirdiler emek emek.

Yukarıda anlattığım birbirinin zıttı gibi gözüken iki profil de ‘zıtların birliği’ ilkesi doğrultusunda aynı çizgide buluştular. Hoşgörüsüzlük, sığlık, vizyonsuzluk, zalimlik ve kin çizgisinde…

Yukarıda bahsettiğim saygın Cumhuriyet Hanımefendisi öğretmenin bir bipolar hastasının acısını anlattığı yazıya sırf kendisiyle aynı dünya görüşünü taşımıyor, Ermenilerin, Kürtlerin acısını anlatıyor diye alay ikonu bırakıp kaçması ile, çember sakallı sınıf öğretmeni herifin masum bir köpeği arabasının arkasına bağlayıp öldürene kadar sürüklemesi aynı şeydir.

Her iki model de hayata düşmandır. Her ikisi de sevince, sevgiye, eşitliğe, adalete düşmandır.

İDDİA EDİYORUM: Bu ülke insanının çoğunluğunun bu kadar kara kalpli, zalim, ötekinden nefret eden kokuşmuş sürüler haline gelmesinin en büyük suçlusu çoğunluğu bu iki zihniyeti taşıyan öğretmenlerdir!

Bu ülkede yaşayan ve ataları Türkler tarafından yüzbinlerce katledilmiş, halihazırda halkları en büyük zulümleri gören azınlıkların çocuklarına her sabah “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE” dedirtilmesine destek veren, buna itiraz etmeyen her öğretmen, bugünün karanlık Türkiyesi’nin baş sorumlularındandır.

“Ne Mutlu Türkiyeliyim diyene” dedirtselerdi gene neyseydi. Bu ülkede milyonlarca Kürt, Ermeni, Rum çocuğuna, milyonlarca Türkiyeli olan ama Türk olmayan çocuğa her sabah zorla “Ne Mutlu Türk’üm diyene” dedirtilerek psikolojik işkencelerin en büyüğü çektirildi. Sonra o insanlardan kendilerine bu zulmü yapanlara sevgi saygı göstermesi beklendi.

Bu büyük işkencenin altında halihazırda kendilerinden başka kimseyi beğenmeyen, kendilerinden olmayan herkese tepeden bakan, hâlâ kendilerini bu ülkenin asıl sahibi olarak gören mağrur ve vakur Cumhuriyet Hanımefendisi Beyefendisi öğretmenlerin imzası vardır.

Ve onlar bugün bipolar hastası bir kadının acısını anlattığı yazıyla alay eder, başörtüsü yasağı gibi muhtelif yasaklarıyla kin biriktirterek kendi elleriyle emek emek yarattıkları düşman kesiminin öğretmenleri ise arabalarının arkasında sürükleyerek masum canları öldürür, kendilerine emanet edilmiş küçücük çocuklara cübbelilerinin icazetiyle tecavüz ederler.

Biz iki ateş arasında kalmış gerçek yaşam hakkı savunucuları ise kendimizi yırtarız bunlara bir gram insanlık, üç beş tane evrensel değer öğreteceğiz diye.

Evet, bu ülke pek pis kokuyor ama bu kokunun kaynağı son on beş yıldır yaşananlar değil, ülkenin doksan beş yıllık zulüm tarihinin tamamıdır.

Hoşgeldiniz yaşama Sevgili Nuriye ve Semih. O kadar azız ki iyi ki bizi eksiltmediniz.

NE MUTLU İNSANIM DİYENE!

Rabia MİNE
Latest posts by Rabia MİNE (see all)