Mısır’da El Sisi, Türkiye’de Erdoğan

Birbirlerinin düşmanı olsalar, farklı söylemlerle iktidarlarını meşrulaştırmaya çalışsalar da diktatörlük rejimlerinin eleştiriye karşı tahammülsüz olması evrensel niteliklerinden biridir. Siyasal muhalefeti bastırıp gerekirse bütünüyle yasaklamakla yetinmeyen, sokakta mırıldanmayı bile iktidar için yakın ve gerçek bir tehlike olarak kabul eden anlayış, diktatörlüklerin alâmeti farikasıdır. Etkili siyasal muhaliflerin, gazetecilerin hapsedilmesi, hatta öldürülmesinin yanında, toplumun bilgilenme ve düşünme kanallarının yoğun bir denetim ve sınırlama altında tutulması da bir o kadar önemlidir.
Bugün Türkiye’de Erdoğan rejimi bu diktatörlük rejimi özelliklerinin büyük çoğunluğunu sergiliyor. İlginçtir; Tayyip Erdoğan, kendisine karşı uluslararası bir komplo hazırlandığı inancının zihninde perçinlenmesine neden olan, Mısır’da 3 Temmuz 2013’te yapılan askeri darbenin yerleştirdiği rejime birçok bakımdan pek benziyor. Hatırlatalım: Müslüman Kardeşler’in kurduğu Özgürlük ve Adalet Partisi’nin başkanı olup, 2012’de cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi’nin istifa etmesini talep eden kitlesel gösteriler, 2013 Haziran’ının son günlerinde başlamıştı. AKP çevresindeki basın, bu gösterilerle Gezi olayları arasında bağ kurmaya çalışmıştı. 3 Temmuz 2013’te Mursi’nin askeri darbe ile devrilmesi ve Batı dünyasının ve Suudi Arabistan’ın darbeyi desteklemesi, Tayyip Erdoğan ve çevresinde “sıra bize geldi” endişesine zirve yaptırdı.

Bugün General Abdülfettah el Sisi yönetiminin keyfi diktatörlüğüyle arasındaki fark giderek azalan bir rejimi yerleştirmeye çalışıyor AKP’nin Reis’i. Önümüzdeki mart ayının sonunda Mısır’da yapılacak başkanlık seçimlerinde Sisi’nin fiilen tek aday olması neredeyse kesinleşti. Ona rakip olabilecek üç aday, yakın tarihlerde ya hapse girdi, ya ceza alıp seçilme hakkını kaybetti ya da maruz kaldığı baskılara dayanamayıp havlu attı. AKMHP iktidarı bugün bunun daha çoğulcu ve demokratik görünümlü, “yerli ve milli” versiyonu arayışı içinde.

Mısır’da düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılarla Türkiye’dekileri yarıştırmanın anlamı yok. Sadece hatırlatalım. Mısır’da da tutuklu gazeteci sayısı yüksek. Kırk bin civarında muhalif hapis. Mısır medyası, Türkiye medyası gibi. Orada da muhalif milletvekilinin vekilliği düşürülüyor. Elit düşmanlığı da bir o kadar Türkiye’ye benziyor. Yakupyan Apartmanı’nın yazarı Alâ El Asvani, Mısır’da yeni romanını basmayı kabul eden yayınevi bulamamış. Mış Gibi Cumhuriyet başlıklı roman, Beyrut’ta bu ay yayımlanacak. El Asvani’nin Mısır’daki yayımcısı El Şoruk Yayınevi, “Romanın yayımlanmasının yaratacağı rejimle çatışmanın sonuçlarını göğüslemeimkânımız yok” diyor. Mursi’ye karşı darbeyi desteklemiş olan El Asvani, bir yıldan beri haftalık yazısını El Şoruk dergisinde yayımlamıyor. Yayınevi ve derginin sahibinin kâğıt şirketini hükümet kapatmış, arabası da yakılmaya çalışılmış. El Asvani haftalık yazılarını Deutsche Welle’nin internet sayfalarında artık yayımlıyor. Birkaç kez Kahire havaalanında gözaltına alınıp istihbarat örgütünün sorgulamasına maruz kalmış.

Başka bir Mısırlı tanınmış yazar Ahmed Naci daha şanssız. Ahlaka aykırı olduğu iddia edilen bir kelime yüzünden halen hapiste. Birçok gazeteci işsiz. Bu edebiyatçıların, gazetecilerin, düşünürlerin hemen hepsi, bir yandan askeri diktatörlüğün zihniyetini ve uygulamalarını ve Arap milliyetçiliğini eleştirirken diğer yandan İslamcı zihniyet dünyasını, kültür kodlarını, siyasal pratiklerini teşhir edip eleştirmekten geri kalmıyorlar. Özgürlükler düşmanı bu iki eğilim arasındaki yakın benzerlikleri ortaya koyuyorlar.
Faşizan milliyetçi bir zihniyetle İslamcı hegemonya arzusunun izdivacından doğan ucubeler bunlar. Düşman gibi gözükseler de aslında birbirlerine ne kadar benziyorlar.

Kaynak: Cumhuriyet