Maden ve Jeotermal şirketler, canlı yaşamı, tarihi ve kültürel dokuyu yok ediyor

Bölgemizde çevreye acımasızca zarar vermeye devam eden Maden ve Jeotermal şirketleri, tarihi ve kültürel dokuyu da yağmalama da sınır tanımıyor. Beşparmak Dağlarındaki 8000 yıllık Kaya resimlerinin bulunduğu alanı, maden ocakları açarak yok etme sürecine girmiştir. Bu Tarihi değerlerin koruma altına alama yerine, onları talana açmaya devam ediyorlar. Ve bu talanda sınır tanımıyorlar. Üstelik bu Maden ocakları hem tarihi dokuyu hem de canlı yaşamını en ileri düzeyde tehdit etmektedir. Ama bu yazımızda esas olarak Tarihi ve Kültürel dokuya yönelen saldırıyı ele alacağız. İşte bu tarihi en iyi anlatan ve de bu şirketlerin yarattığı tahribatı, bu alanı tanıyan ve tanıtan uzmanların anlatımıyla aktaracağız.

Dr. Şahin GÜMÜŞ LATMOS için şöyle bir açıklamada bulunuyor:

Beşparmak Dağları’ndaki kaya resimleri Geç Neolitik Dönem ile Kalkolitik Dönem arasında (M.Ö. 6000 – 5000) bir zaman dilimine tarihlendirilmektedir. Bugüne kadar bulunan resim sayısı ise 170`e ulaşmakla birlikte, doğanın peyzajına dayanan, üslup ve temalarında tutarlı olan resimlerin ana teması insandır. Resimlerde insanlar birey olarak değil, toplumun bir parçası olarak tasvir edilmişlerdir.
Bafa Gölü’ünün kıyısında Herakleia Latmos’u araştıran Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Dr. Anneliese Peschlow başlattığı kampanyada şu sözlere yer vermişti: “Feldspat mineral madenciliğine derhal son verilmezse Anadolu ve Ege yegâne bir arkeolojik/doğa değerini kaybedecektir. Latmos, 8000 yıllık bir dönemi kapsayan bir Açıkhava müzesi konumundadır. Ayrıca kayaların doğal aşınmaları nedeniyle dünyada az görünen bir coğrafya parkı niteliği taşımaktadır. Burada yetişmiş fıstık çamı ormanları (Pinus pinea) Türkiye’nin en büyükleri arasında yer alır. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’na (WWF) göre doğal bitki örtüsünün zenginliği, nadir, endemik ve tehlike altındaki bitki türleriyle Beşparmak Dağları botanik bilimi açısından Türkiye’nin 122 Önemli Bitki Alanı’ndan biridir. Büyük bir bölümü “acil” koruma ihtiyacında olan bu alanlar ve barındırdıkları biyoçeşitliliğin gelecek kuşaklara güvenli bir şekilde aktarılmasını sağlamak borcumuzdur.” Diyerek bu alanın önemini en açık bir şekilde ifade etmektedir. Buna sahip çıkılmasını da bize önermektedir. Bu yörede gerek yaban hayatı, gerekse bitki dokusu da bu işletmeler çoğaldıkça yok olma sürecine girmişlerdir.

Jeotermalciler de Magnesia antik kenti alanında kuyu çalışması yapamaya yeltenerek, bu antik kent alanını tahrip etmekten sakınca görmemişlerdi. Aydın’ın Çevre dostları duyarlı davranarak, olaya müdahil olmuş ve bu yeltenmeyi engelleyebilmişlerdi. Jeotermalciler, antik kent demeden, mezarlık demeden, yerleşim alanı demeden, bağ-bahçe demeden her tarafta kuyu açarak doğaya, çevreye ve tarihi dokuya zarar vermeye devam etmektedirler. İşte bu Tarihi dokulardan biri de Magnesia antik kenti içinde kuyu vurarak bu alanı da talan etmeyi planlamışlardı. Jeotermal çalışmada açığa çıkan gazlar, bu tarihi dokuya da zarar verecektir. Yani bugüne kadar gelen kalıntıları erozyona uğratarak tahrip olmalarına da neden olabilmektedir.

“Magnesia antik kenti, Aydın İli, Germencik İlçesi, Tekin Köyü sınırları içinde, Ortaklar-Söke karayolu üzerindedir. Kent efsaneye göre Thessalia’dan gelen Magnetler tarafından kurulmuştur. Apollon’un kehaneti ve yol göstermesi üzerine Anadolu’ya gelen Magnetlerin kurdukları ilk Magnesia’nın yeri bilinmemektedir. Diodor, Menderes Nehrinin sürekli yatak değiştirip taşması sonucu meydana gelen salgın hastalıklar ve Pers tehlikesine karşı Atinalı Thibron’un kenti M.Ö. 400-399 taşıdığını yazmaktadır. Büyük bir olasılıkla Thibron yeni bir kent olmaktan çok, Magnesia kenti sakinlerini bugünkü Magnesia’nın eteklerinde Thorax (Gümüş) Dağı’nın eteklerinde Leukophyr’e getirmiş ve orada korumuş olmalıdır. Bu nedenle bugünkü Magnesia’ yı da daha sonraki bir dönemde kurulmuş saymak doğru olacaktır.”

Gerek Madden şirketleri gerekse Jeotermal şirketler, çevre demeden insan ve her türlü canlı yaşamı demeden, tarihi ve kültürel değerleri de hedefine koyarak tahrip etmeye devam etmektedirler. Hiçbir yasa bunları engellememektedir. Daha doğrusu yasalar bunların lehine kullanılmaya çalışılmaktadır.