Kötülük, ölü doğmuş iyi niyettir…

Yurdumun hemen her kesimden insanı sürekli kendini mağdur hisseder; sürekli savunmada, sürekli birilerini günah keçisi ilan etme derdindedir; sorsanız herkes kurbandır ama suçlu bir türlü bulunamaz.

Çünkü bu coğrafyada herkes ‘iyi niyetli’dir kendince.

İnsanımız niyetlerinden bağımsız olmak üzere, davranışlarının neden-sonuç bağlantısını kurma sürecinde şase yapar. Yani anlayacağınız, bir nevi, her şeyi eline yüzüne bulaştırma hali söz konusudur söylem ve eylemlerinde.

Kimsenin niyetten yana bir sorunu yoktur genelde ama iyi niyetle çıkılan yolda vahim bir ‘ehliyetsizlik’ söz konusudur.

Hangi sosyolojik konumda olursa olsun bizim insanımızda yol yordam, bilgi görgü ciddi derecede eksiktir.

Hangi davranışının hangi sonuçları doğuracağını hesaplamaya basmaz genellikle mistisizm ile materyalizm arasında sıkışıp kalmış beyinler ve kalpler.

Yaşamsal her noktada, gerek iş, gerek aşk, gerek dostluk, gerekse yoldaşlık sürecinin sonunda bir de bakarız ki, birlikte yola çıktığımız insan-lar-la niyet ettiğimiz şeylerin fersah fersah uzağına düşüvermişiz

Ve o noktada hoooop, günah keçisi gene ‘hayat’ ya da ‘öteki’ oluverir.

Hiç kimse dönüp de şöyle bir attığı adımlara bakmaz. Elemanın niyetten yana bir sorunu olmadığı için, vardığı noktadaki sorumluluğunu algılama ihtimali de sıfır olur haliyle. Haliyle herkes mütemadiyen “mağdurum da mağdurum” diye çığırır durur.

Hele ki böylesi birinin karşısında ‘gerçekten mağdur’ olduğunuzda öyle bir reddeder ki yol açtığı felaketi, çıldırırsınız.

Misal, niyetiniz maydonoz yetiştirmekse, maydonoz tohumu atmalısınızdır toprağa değil mi? Ama bizim eleman habire nane tohumu serpip maydonoz bitmesini bekler. Naneyi yediğinde veya yedirdiğinde ise hiçbir şekilde şu cümleyi kurmaz kendine: “maydonoz yetiştirmek istiyorduysam maydonoz tohumu ekmeliydim; maydonoz bitsin diye farkında olarak ya da olmayarak nane tohumu ektiysem, biçeceğim de nane olacaktı doğal olarak,” diyemez.

“Ama ama, benim bir suçum yok, ben maydonoz istiyordum, nerden çıktı şimdi bu naneler; nasıl yaparsın-ız bunu bana nasıl, nasıl!” diye isyanlar ve öfkeler içinde feveran eder bir de üste; suçluluğunun asla ayırdına varamayan bir güçlüğün aymazlığı halinde.

Söylemek istediğim kesinlikle düz Aristo Mantığı’nın tepe noktası olan “ne ekersen onu biçersin,” geyiği değil; hiç sevmem bu ve benzeri klişeleri. Üstelik doğru da değildir; bu saçmasapan çoğrafyada ne zaman ektiğimizi biçtik.

Demek istediğim başka bir şey; genelde ikili ilişkilerimizi etkileyen, daha psikolojik bir sorunsala vurgu yapmak istiyorum; kendini ve ne yaptığını bilme ve sürecin tamamı ile objektif olarak yüzleşebilme haline yani.

Başta da söylediğim gibi, bizim insanımızın beyni neden sonuç bağlantısı kurabilme noktasında şase yapıyor.

Bir de üstüne son yıllarda ülke olarak geldiğimiz trajik nokta eklenince her şey tamamen şirazesinden çıktı. Bütün kavramlar tersyüz oldu. Dehşetin çıtası o kadar yükseldi ki, zaten içine doğduğu kültür karmaşası nedeni ile elektrik akımında bağlantısızlık yaşayan beyinlerin devreleri iyice yandı.

Öldürmediği insana hiçbir şey yapmamış gibi hissediyor artık insanlar. Kalleşlik, saygısızlık, özensizlik, arkadan vurma, gündelik hayatın normalleştirilmiş olağan davranış kalıpları oldu.

İnsan ilişkilerinin olmazsa olmazı olan ‘özen’ tedavülden kalkınca, bütün küçük pislikler sıradanlaştı. Kötülük kastının olmamasını yeterli iyi niyet zannediyor herkes. Artık bütün ilişkilerinde sergiledikleri özensizliğin bu çürümeye bütün varoluşuyla direnen benim gibi insanların hâlâ canını yakmaya devam ettiğine basmıyor artık beyinleri ve kalpleri.

Kendi umursamadıkları şeyleri umursamaya devam eden kelaynaklarla karşılaştıklarında ve hak ettikleri normal tepkiyi gördüklerinde mağdurun en mağduru oluveriyorlar.

Hissiyatları bambaşka çünkü. Bütün hücrelerini bir virüs gibi ele geçiren kütlük ve kabalıktan ibaret artık bütün varoluşları.

Kendisi gibi olmayan insanları anlayamayan ve içgüdüsel olarak yok edilmesi gereken düşmanlar olarak gören zombilere dönüştü yurdum insanı.

Gülten Akın’ın muhteşem dizesinde söylediği gibi, “ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya.”

Ama sorsan kötü niyetli olmadıkları için hepsi iyi niyetli, hepsi mağdur.

Özensizliklerinin, inceliksizliklerinin başlı başına bir kötü niyet olduğunun ayırdına varmaktan çok uzaklar.

Oysa ne demişti Marx Amca’mız, “cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla örülüdür.”

Sağ salim doğuramayacağı, yolunu yordamını bilmediği, kendi çapına çerçevesine bakmadan “iyi” niyet diye sergilediği sığlıkları bi zahmet kendine saklasın herkes.

Kötülük ölü doğmuş iyi niyettir çünkü.

Ben almayayım kardeş, sonra mağdur olursunuz

Rabia MİNE
Latest posts by Rabia MİNE (see all)