Korkuyu beklerken!

Hümanizm Aydınlanma hareketinin temel değerlerini oluşturdu. Bu değerler daha sonra devletlerin kurucu ilkeleri oldu, anayasalar ve kanunlar bu ilkelere göre yapıldı. Laiklik, ilkelerin değerlerin yasalarda, toplumsal yaşamda ve eğitim ilişkilerinde koruyucu bir şemsiye görevi gördü.

Peki, toplum olarak bu değerleri hazmetme konusunda niye bu kadar direnç gösteriyoruz? Bu değerleri yok sayma, inkâr etme mekanizmamız niye bu kadar güçlü? Bunun mutlaka bir nedeni olmalı diye düşünüyorum.

Grek mitolojisinde Tanrı Pan miti bugün yaşadığımız korkunun belki de ilk örneğidir. Bu mitte Tanrı Pan, küçükbaş hayvanların ve çobanların tanrısı olarak geçer. Keçi ayaklı, insan yüzlü bu tanrı perileri kovalar, ıssız yerlerde dolaşanların karşısına geçer, onları korkutup dört bir yana korku saçardı.

Pan sözcüğü Yunanca ’da “bütün” anlamına geldiği için mitte Pan için her şeyi yapabilen Tanrı anlamı yüklenmiştir. Öyle sanırım ki kültürümüzde “Korku insana her şeyi yaptırır” “İçinizde Tanrı korkusu yoksa her şeyi yapabilirsiniz” buyrukları da Tanrı Pan ile ilgili olmalı.

Böylece insanı ve insan olma sürecini insana ait bir duyguyla açıklama yoluna gidilmiş, insan bu duygu ile terbiye edilmek istenmiştir. Son yüzyıldır ülkemizde tam da böyle bir korku ile yaşıyoruz. Bir kesimimiz laiklik ve seküler yaşamdan bir kesimimiz de dinin kurallarının yaşamımızın her alanını ele geçirmesinden korkuyoruz.

Aslında her iki kesimi de korkutan bu korkuları algılayış biçimleridir. Bundan kaçmak için de hep belli bir figüre ihtiyaç duymalarıdır. Bu bazen bir lider, bazen bir cemaat, bazen de bir ideolojidir ya da falcılar ve kâhinlerdir. Ama unutmayın ki insan sadece bu kadar değildir.

Son seçimlerden önce ve sonrasında yaşanılan korku da yine bu kesimlerin korkuyu algılayış biçimleri, ayakları yere basmayan ve nesnellikten uzak değerlendirmeleridir. Maalesef bu durum tüm taraflar için geçerlidir. Laikler, sağ muhafazakârlar, siyasal İslamcılar, milliyetçiler ve sosyal demokratlar…

Bu kesimler aslında birbirlerinden korkmuyorlar birbirleri ile ilgili düşüncelerinden korkuyorlar ve bunu da geçmişte yaşadıkları için yapıyorlar. Çünkü bunlar aynı binada komşu, aynı sokakta yürüyen, aynı okula giden, aynı iş yerinde çalışan… Sahi siz şimdiye kadar bunların birbirlerini pratikte sürekli olarak boğazladıklarına şahit oldunuz mu? Ben olmadım, elbette geçmişte yaşanan ve yaşatılan toplumsal travmaları ve kuşak laneti gibi devam edenleri yok saymıyorum.

Son seçim sonuçları bazı kesimlerde büyük bir travma yarattı. Bu travmanın sebebi de aslında bu insanların düşünce dünyalarında belli imgelere ve çağrışımlara yükledikleri korku maskesidir ve bu maskeleri taktıkları için birbirlerinden ölürcesine korkuyorlar, düş dünyalarında birbirlerini durmadan boğazlıyorlar.

Oysa bu topraklarda birlikte yaşamak istiyorsak…

Çünkü hiçbirimizin gidecek başka bir yeri yok öncelikle yüzümüze taktığımız korku, başkasını ötekileştirme, yok sayma ve onları cahil görme maskelerini çıkarmalıyız. Herkesin temel haklarını ve grupların kültürlenme haklarını dışlamayan Laik ve seküler bir yaşam tarzında bir arada yaşamalıyız.

Bunu sağlamadığımız sürece taktığımız maskeler bizi öldürmeye devam edecek ve bu seçimde travma yaşayan grup diğer seçim sonuçlarından sonra yer değiştirecektir.

Oysaki hepimiz oy kullanarak bir çeşit irade beyanında bulunuyoruz ve bu irada beyanını da karşımızdakini yok etmek adına yapmıyoruz. Birlikte özgür ve demokratik bir ortamda yaşamak için yapıyoruz.

Onun için korkuyu beklemekten vazgeçelim artık. İçimizde maskelerimizin altına gizlediğimiz ve hapsettiğimiz duygularımızın akıp gitmesine izin verelim. İşte o zaman korkudan korkmaktan vazgeçeriz.

Çünkü biz korkudan korkuyoruz ve önce korkunun maskesini çıkarmalıyız. Çünkü korku gelmeyecek tıpkı Godot gibi…

Sabahattin MEŞE
Latest posts by Sabahattin MEŞE (see all)