Kaos

Kaos, kutsal boşluk ya da kriz adına ne derseniz deyin insanın kendini var etmesi için yeniden tanımladığı başlangıç noktalarıdır. Buna negatif ya da pozitif anlamlar yükleyebilirsiniz ama sonuçta kendinizi, kendi dışınızdaki dünyayı tanımlamaktan öteye geçmezsiniz. Bir de sizin dışınızdakiler vardır ve çoğunlukla onlardır sizi tanımlayan.

Grekler kendilerini tanımlamak için “Başlangıçta kaos vardı der” der. İsevi teoloji “Başlangıçta söz vardı” der. Muhammedî teoloji ise “Başlangıçta sukut vardı” der.

Kaos, söz ve sukut…

Bu kural insan söz konusu olduğunda hiç değişmez. Çünkü kendi varlığını tanımlamaya oradan bir çıkış yolu bulmaya çalışmak ve yazıya dökmek insana özgüdür. Peki, insan bunu niye yapar diye sorarsanız sanırım kendince bir sistem kurma ihtiyacı içinde olduğu içindir diyebilirim. Sorabilirsiniz insan niye sistem kurmak istesin ki?

Buna ilişkin düşünce tarihinde gerek felsefik, gerek teolojik ve ezoterik birçok yaklaşım vardır. Kant ve Hegel arasında unutulan Alman düşünür Fichte (1763& 1814) insanın kendini anlaması ve kendi üzerine düşünmesi ile işe başlar ve buna da “eylem” der. Onun için insan “ben” olanın karşısına “ben olmayanı” koyar.

Yani kendi dışındaki dünyayı koyar, kendini öyle tanımlar ve Hegel’e boşluk tanımayan bir sistem sunar. Bu bir anlamda da bilimin bir sistem çerçevesinde ilerlemesi gerektiği ile ilgili bir tasarım sunmadır. Peki, bu iyi mi oldu derseniz bundan kendi adıma çok emin değilim. Çünkü tarihte, bilimde, felsefede, siyasette vd. alanlarda indirgemecilik her zaman tehlikelidir.

Aslında bu indirgemecilik daha çok teoloji ile başladı ve insanın “ilk akıl tutulması” da orada başladı. Mesela bu “teolojik inanç” tarihte ilerleme ilkesinin hareket noktası oldu ve İbranilerin Armagedon kehaneti, İslamiyet’in ve Hristiyanlığın “Kıyamet” “Cennet ve Cehennem” öngörüsü ya da Hegel ’in “Tarihin Sonu” dediği, “Akıl, dünyaya egemendir, bu ise Hıristiyanlıktır” önermesi, beyaz ırkın yükselişini sağlamış ve bu durum da Avrupa’nın yıkılışını sağlamıştır.

Aslında bu başlangıç ve son sadece sistemin iyiliği için yapılmıştır. Yani “kaos”, “kutsal boşluk”, “söz” ya da “Sükût”un karşısına Armagedon, kıyamet, cennet, cehennem “Tarihin Sonu”nu önermelerinin konulması aslında hiç de tesadüf değildir. Bu sadece hepimizi daha kolay yönetmek için başvurulan bir yöntemdir.

Başlangıç noktası koyup, son için de “Armagedon Kehaneti”, “Tarihin Sonu”, “Altın Çağ” ve “Bilimsellik” demek ve bu düz çizgide yönetilmek sizi bilmem ama benim ağrıma gidiyor. Çünkü bu durum hayatımızdan harfler çaldı ve Hint kelebeği gibi konduğumuz çiçeğin rengini alarak yaratıcılığımız zehirledi.

Bu kavramlara zorlama anlamlar yüklediğimiz için de çaresiz ve eksik kaldık. Karşıtlarımızın kullandığı şiddetin diline, onların düştüğü toplumsal travmalara ve akıl tutulmasına biz de düşmekten kurtulamadık.

Şimdi Nihilizmin çukurunda debelenip duruyoruz. Çünkü kendimize ait bir hikâyemiz yok ve hep başkalarının hikâyelerinde var olmaya çalışıyoruz. Konuşmuyoruz, çöküş kültürünün yarattığı ahlak ve değer anarşizmine güç veriyoruz sadece. Çünkü kendi kanımızın insanı olmaktan korkuyoruz. Felsefe, bilim, vs. bilgisine sahip olduğumuzda kendimizi filozof ve bilim insanı sayıyoruz.

Oysaki bu yolculuk eylemle ruha işlenmediği sürece beyin, beden ve zihin sadece kaosa, söze, sükûta, teolojik, tarihsel ve bilimsel tasarımlara teslim olur ve bunlara ilişkin boş bilgi parçacıkları hayatlarımızı felce uğratır. Kendi hikâyemiz olmadığı için de başkalarının hikâyelerinde kayboluruz.

Mayaların Ölüler Kitabı’nda şöyle bir anekdot vardır; “Yanlış olan şeyleri doğru gibi göstererek insanları aldatmak için şaşırtıyorlardı. Evlerin yanmakta olduğuna inandırıyorlar, oysa evler yanmıyordu; onlara balık dolu bir göl gösteriyorlardı, oysa bu bir göz yanılmasından başka bir şey değildi; birbirlerini öldürüp parçalıyorlardı ve yaptıkları şeyler görüntüden ibaretti ve gerçek değildi.”

İşte hepimiz aynı gemide olmasak da tam da bu noktadayız ve hayatımızı krizler ve kriz çıkaranlar yönetiyor.

Sabahattin MEŞE
Latest posts by Sabahattin MEŞE (see all)