İşçi sınıfı ve enternasyonalizm

Bugün 1 Mayıs. Türkiye’deki resmi adıyla “Emek ve Dayanışma Günü”. Ancak 1 Mayıs, işçi sınıfının devrim, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde doğan ve dünyanın çeşitli yerlerinde din, dil, ırk, politik görüş ayrımı yapılmaksızın her yıl kutlanan “uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma” günüdür. Uzun bir mücadele sonucu kazanılan Türkiye’nin 1 Mayısları ise, tüm devrimci ve demokratik güçlerin emek, barış, demokrasi, özgürlük ve adalet için direniş günü haline gelmiştir. Bu vesileyle işçi sınıfı ve onun ideolojini benimseyen proletarya sosyalistlerinin enternasyonal görevlerini irdelemek istiyorum.

Egemen sınıflar, ulusal baskı politikaları uygulayarak halkları karşı karşıya getirirler. Ezilen ve baskı gören kitleler, bu baskının asıl kaynağını görmekte ve sınıfsal niteliğini algılamakta/açıklamakta yetersiz kalır. Ezen ulusun egemen sınıfları kendi çıkarlarını korumak için “vatan ve özgürlük” söylemiyle bütün bir ulusu baskı aracı yaparken, ezilen ulusun işbirlikçi ve gerici egemen sınıfları da halklar arasındaki geleneksel düşmanlıklardan yararlanır.

Egemen ulus işçi hareketinin şovenist refleksleri mücadelenin ortak hedeflerine zarar verir. Bu durumdan çıkışın yolu, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin asıl düşmanı tanımaları ve kendi sınıf çıkarları doğrultusunda ortak mücadeleye yönelmeleridir. Halklar arasında suni olarak yaratılan düşmanlıkların giderilmesinde ve işçilerin ittifakının sağlanmasında en büyük görev, hiç kuşkusuz egemen ulusun işçi hareketine ve onun siyasal örgütlerine düşmektedir.

Çok uluslu bir ülkede işçilerin sınıf çıkarları doğrultusundaki mücadele birliği ve bunun örgütlenme biçimleri, her iki işçi hareketinin niteliğine ve somut tarihi şartlara bağlıdır. Bu konuda coğrafi konum, ekonomik ve sosyal yapı, işçi hareketinin niteliği, gelişkinlik derecesi ve ortaya çıkan devrimci durumlar belirleyici bir önem kazanır. Enternasyonal dayanışmanın ise, günlük politik desteklerden kalıcı güç ve eylem birliklerine, stratejik ittifaklardan örgütsel birliklere kadar uzanan somut biçimleri vardır. Hiçbir sosyalist, bu ilkelerden ve tarihsel olgulardan kendisini vareste tutamaz. Politik arenada attığı her adımda bunları göz önünde bulundurmak zorundadır.

Ulusal şoven şartlanmalardan kendisini kurtaramamış bir işçi sınıfı ve onun politik örgütleri, ulusal sorun konusunda kendisine düşen görevleri yapamaz. Yeterli siyasal bilinç ve örgütlülükten yoksun olan egemen ulusun işçi hareketi, kendi burjuvazisinin “vatan savunması ve ulusal birlik” sloganlarından etkilenerek ezilen ulusların eşitlik ve özgürlük mücadelelerinin boğulmasına seyirci kalabilir. Dünyada birçok örneği olan böyle olumsuz durumlar, ezilen ulusun işçi hareketini ve ulusal kurtuluş güçlerini etkilemiş ve ciddi bir güven sorunu yaratmıştır.

Egemen ulus ve devlet şovenizmine karşı ilkeli ve tutarlı bir mücadele sürdürmeden enternasyonalist görevler başarılamaz. Egemen ulus ve devlet şovenizminin refleksleriyle hareket eden nasyonal sosyalistlerden, gerçek sosyalistleri ayırmamız gerekiyor. Nasyonal sosyalistler, ülke ve dünya gerçeklerinden soyutlanmış “antiemperyalizm ve bağımsızlık” kavramlarıyla emekçi kitlelerin kafasını karıştırarak egemen ulus milliyetçiliğini ve militarizmini savunur. Bu kulvardan çıkılmadan işçi sınıfının dünya görüşü olan sosyalizm benimsenemez ve proletarya sosyalisti olunamaz.

Proletarya sosyalistleri, her türlü ulusal, sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel ve inançsal baskıya karşı çıkarak eşit ve özgür bir gelecek için mücadele eder. Her koşulda halkların kardeşliğini, işçilerin ve emekçilerin sınıfsal birliğini ve enternasyonal dayanışmasını savunur. Emperyalizme, kapitalizme, sömürgeciliğe, ırkçılığa, şovenizme, faşizme, gericiliğe karşı bütün ulusların işçi ve emekçilerinin mücadele birliğinden yanadır.

Şaban İBA
Latest posts by Şaban İBA (see all)