Hunko: Mühürsüz oyları açıklayacaklarına beni tartışıyorlar

Evrensel Gazetesi Almanya temsilcisi Yücel Özdemir’in 16 Nisan başkanlık referandumu sırasında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) adına Bölge illerinde referandumu gözlemleyen Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyesi Andej Hunko seçim ihlalleri, hazırlanan rapor ve kendisine yönelik yürütülen karalama kampanyası hakkında sorularını yanıtladı. Hunko, “Referandumun özgür ve adil yapıldığını söyleyemem” dedi.

Sayın Hunko, 16 Nisan günü siz AGİT adına Türkiye’de gözlemciydiniz. Nerelerde görev yaptınız, gözlemleriniz ve izlenimleriniz nedir?
Avusturya Sosyal Demokrat Parti’den milletvekili arkadaşım Stefan Schennach ile birlikte Kürt illerinde görev yaptık. Diyarbakır’dan başlayarak küçük köylerden geçerek Mardin’e gittik ve gittiğimiz kentlerde sayımları gözlemledik. Avrupa Konseyi adına doğuda görev yapan tek ekip bizdik. Bugünkü koşullarda bölgede seçim gözlemcisi olmanın çok önemli bir görev olduğunu biliyordum.

‘MÜHÜRSÜZ PUSULALARIN MÜHÜRLENDİĞİNİ GÖRDÜK’

Oy sayımında pek çok düzensizliğin olduğu ifade ediliyor. Siz hangilerine tanık oldunuz?
Birçok değişik kategoride oy sayımında düzensizliklerin olduğunu söyleyebilirim. Birincisi en büyük tartışma konusu olan mühürsüz oy pusulalarının kullanılması. AGİT açısından da bu kabul edilemez bir durumdur. Diyarbakır’da, kaldığımız otelin yakınındaki okula gittik ve mühürsüz oy pusulalarının okul seçim komisyonu tarafından mühürlendiğine tanık olduk. 175 bin seçim lokalinin olduğunu ülkede tesadüfen seçerek gittiğimiz bir seçim lokalinde tanık olduklarımız aslında durumu gösteriyor. Mühürsüz oy pusulalarının en çok Kürt bölgelerinde olması da dikkat çekiyor.

AGİT daha önce referandumda oy sayımında düzensizliklerin olabileceği konusunda uyarılarda bulunmuştu. Bu konuda hazırlıklarınız var mıydı?
Daha önce hazırlanan ara raporda kampanya sürecine eleştiriler yöneltiliyordu. Bunu ben de Türkiye’de bulunduğum sırada gördüm. Aşırı derecede adil olmayan bir kampanya süreciydi. Hayır diyenlerin medyaya çıkarılmadığı görülüyordu. Ankara ve İstanbul’da dolaştığınızda sadece evet diyenlerin afişleri, Erdoğan ve Yıldırım’ın resimleri vardı. Yüzden fazla sivil toplum örgütü kapatılmış, olağanüstü hal ilan edilmiş, birçok gazeteci hapse atılmış, HDP yöneticileri tutuklanmış bir ortamdan söz ediyoruz.

Bunların önemli bir kısmı ‘Hayır’ kampanyasının önemli aktörleriydi. Özellikle de HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklanması…
Tam da dediğiniz gibi önemli aktörler tutuklanarak ‘Hayır’ kampanyası yapmaları engellenmişti. Bunların yanı sıra referanduma az bir süre kala çok sayıda insan gözaltına alındı. Diyarbakır’da seçmen ve seçimde görev alacak çok sayıda insan gözaltına alınarak spor salonuna konuldu. Bu aşırı baskı elbette seçim sonuçlarında etkili oldu.

‘AĞIR SİLAHLI POLİSLERİ BAŞKA ÜLKEDE GÖRMEDİM’

Siz daha önce başka ülkelerde de AGİT adına seçim gözlemcisi oldunuz. Türkiye’deki durumla diğer ülkeler arasında bir kıyaslama yapabilir misiniz?
Teknik olarak Türkiye’nin seçimleri çok iyi yaptığını gördüm. Ancak bu aynı zamanda çok iyi maniple etmeye de imkan sağlıyor. Diğer ülkelere göre en önemli fark seçim sandıklarının olduğu yerlerde aşırı derecede polis ve güvenlik görevlisinin bulunmasıydı. Bunu özellikle Diyarbakır’ın Sur ilçesinde gördüm. Bir seçim lokalinin önünde çalışır halde panzer gördük. Seçim yapılan yerin içinde, okul bahçesinde en az 20 polis vardı. Bir kısmı açıktan silahlıydı. Okulun içinde ise sivil polisler vardı. Çok fazla ağır silahlı güvenlik görevlisinin kontrolünde yapılan seçimleri başka hiçbir ülkede görmedim.

Bu tarz bir güvenlik AGİT kurallarını ihlal etmek anlamına mı geliyor?
Sadece AGİT kuralları değil, aynı zamanda Türk Seçim Yasası’na da aykırı bir durum. Çünkü seçimlerin kontrolü sivil seçim komisyonu başkanlığında. Bir çatışma durumunda polis göreve çağırabilir. Ancak, buna rağmen polisin seçim yerinden belli bir mesafeden uzak durması gerekiyor. Ağır silahlarla donatılmış polisin seçim lokallerinin önünde ya da içinde beklemesi kabul edilemez. Ayrıca polisin uluslararası seçim gözlemcilerinin içeriye girip girmeyeceğine karar vermesi de görülebilecek bir şey değil. Bu seçim komisyonunun görevidir.

‘AGİT RAPORU, AVRUPA’NIN TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİNDE ETKİLİ OLACAK’

Hazırlamış olduğunuz raporda birçok olumsuzluğa dikkat çekiliyor Bu raporun nasıl etkileri olacak?
AGİT ve Avrupa Komisyonu tarafından ortaklaşa görevlendirilen uluslararası Seçim Gözetleme Komisyonu tarafından hazırlanan raporda pek çok noktada sert eleştiriler yöneltiyor. Kesin rapor üzerinde çalışma halen devam ediyor. Bu rapor AB, Avrupa Konseyi, Almanya ve diğer ülkelerin hükümetlerinin Türkiye’deki referandumu sonuçları konusunda temel belge niteliği taşıyacak.
Dün konuyla ilgili olarak Alman hükümet yetkilileriyle bir görüşme yaptım ve gözlemlerimi anlattım. Rapor bundan sonra Türkiye ile ilişkilerin nasıl olacağı konusunda önemli olacak. Ekonomik ve diğer ilişkiler de bunun içinde. Bu demektir ki, referandum konusunda hazırlanan rapor gelecekte AB-Türkiye ilişkileri açısında çok önemli olacak.

‘YÜCEL’İ BIRAKMAYACAĞIM DEMEK BAĞIMSIZ YARGI YOK DEMEKTİR’

Raporla birlikte AB-Türkiye ya da Almanya-Türkiye ilişkilerinin değişeceğine inanıyor musunuz?
Bu bir bölümü. Uzaklaşma süreci bir süredir devam ediyor. Buna yol açan değişik konular var. Birisi de (Tutuklu Gazeteci) Deniz Yücel olayı. Erdoğan kısa bir süre önce “Ben Cumhurbaşkanı olduğum sürece Deniz Yücel cezaevinden çıkmayacak” dedi. İnanılmaz bir şey. Erdoğan açıkça ülkede kuvvetler dengesinin olmadığını, bağımız bir yargının olmadığını da böylece söylemiş oluyor.
Bu referandumun özgür ve adil yapıldığını söyleyemem. Bu nedenle Avrupa ile Türkiye ilişkiler kötüleşmeye devam edecek. Bu süreçte benim için önemli olan federal hükümetin en azından Avusturya’nın yaptığı gibi, Türkiye’ye silah satışını durdurmasıdır.

‘TÜRK HÜKÜMETİ ELEŞTİRİLERİ YANITLAMIYOR, GÜNDEM SAPTIRIYOR’

AKP temsilcileri ve medyası tarafından ‘PKK destekçisi’ olarak ilan edildiniz ve size karşı bir kampanya başlatıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsuz?
Türk hükümeti yapılan eleştirilere yanıt vermek yerine gündemi saptırıyor. Bunun en kısa yolu da birisini terör destekçisi olan etmek… Türk hükümeti, Ekim 2014’te Köln’de PKK bayrağıyla çekilen bir fotoğrafımı buna kanıt olarak gösteriyor. O zaman, Suriye’de ve PKK’nin Şengal’de IŞİD’e karşı mücadelesi tartışılıyordu.
Hükümet partisi CDU/CSU Meclis Grubu Başkanı Volker Kauder açıkça PKK’ye silah verilmesi çağrısı yapmıştı. Biz de o zaman silah verilmeden önce Almanya’da PKK ve Kürtlerin kriminalize edilmesine son verilmesini talep ediyorduk. Bu nedenle PKK bayrağını göstererek, Kürt örgüt ve kurumları üzerindeki yasağın kaldırılmasını talep ettim.
O zaman da söylediğim gibi, politik olarak PKK’nin taraftarı değilim, ancak PKK’nin kriminalize edilmesine de karşıyım.

Bu resminizin yayınlanması aynı zamanda Türkiye’de sizi kriminalize etmek anlamına gelmiyor mu?
Böyle de yorumlanabilir. Ama Türk hükümeti şimdi uluslararası seçim gözlemcilerinin saygınlığını kuşkulu hale getirmek istiyor. Hunko ve PKK üzerinden bu tartışmayı açıyor, mühürsüz oy pusulalarına ise açıklık getirmeye yanaşmıyor.
Türk hükümeti, seçim gözlemcilerinin tarafsız olmadığını, bu türden bir seçim gözleme misyonun gereksiz olduğunu ileri sürüyor. Ben kendimi gizleyecek değilim. Solcuyum. HDP’nin seçimlerde başarılı olmasını istedim. Ancak seçim gözlem komisyonunun görevi bütün kesimleri gözlemektir.
En önemlisi sadece ben değil bütün seçim gözlemcileri referandum sürecini eleştirdiler.
Onlar da bizim söylediklerimize benzer ifadeler kullandılar. Bunu görmeden benim üzerimden seçim gözlemcilerine karşı kampanya yapmaları kabul edilemez.