Halka ve seçmene güvenmek…

16 Nisan 2017 Referandumu yaklaştıkça herkes yarınki seçim sonuçlarını merak etmeye başladı. Evetçiler ve Hayırcılar bir şekilde iyi ve kötü olasılıkları düşünüyor. Her kesim kendi iyimserlikleri ile sonuçlar üzerine yorumlar yapıyor. Bunun nedeni Türkiye’nin siyasi tarihinde dönemeç olabilecek düzeyde bir referandum yapılıyor olmasıdır.

16 Nisan’da demokratik siyaset ile totaliter siyaset anlayışı yarışacak. Bir tarafta Bir tarafta, 12 Eylül askeri diktatörlüğünün devamcısı olan ve otokratik başkanlık rejimine geçiş çabasıyla anayasa ve yasaları hiçe sayan AKP ve MHP var. Bir tarafta, barış, demokrasi, özgürlük ve adaletten yana olan özgürlük ve demokratik bir anayasa talebiyle rejim değişikliğine karşı olanlar var.

Referandumda halktan “Evet” oyu isteyenlerin hedefi, tüm otokratik liderler gibi ülkeyi tek başına yönetmeyi ve 3 yıldan beri fiilen uygulanan başkanlık/diktatörlük rejimini anayasal bir statüye kavuşturmaktır. Hayır, oylarının fazla olması AKP-MHP gerici-faşist ittifakının rejim değişikliği projesini hayata geçirememesi anlamına gelecektir. Bu bakımdan Tek bir Hayır oyu bile sonucu etkileyebilecek düzeyde önem kazanıyor.

Referandumun sonucunu merak edenler için, halkın ve seçmenin davranışları üzerini bazı yorumlar yapmak istiyorum: Türkiye’de seçmen davranışları konusunda yapılmış fazla bilimsel araştırma yok. Ancak çok partili hayata geçildiği 1946’dan beri yapılan genel seçimlerin ortaya çıkardığı bazı siyasal olgulardan söz edebiliriz.

Birincisi, yapılan toplam 18-20 genel seçimden 10-9’unda politik tabloda radikal değişiklikler oldu. Daha doğrusu 1950, 1965, 1973, 1977, 1983, 1991, 1995, 1999, 2002, 2015 seçimlerinde iktidarlar değişti. DP üç, AP, iki, ANAP iki, AKP üç dönem peş peşe iktidara geldi.

İkincisi, iktidar değişikliklerinden 6’ında (1950, 1965, 1973, 1983, 1995, 2002) devletin ve iktidarın baskıcı gücüne ve askeri vesayete karşı seçmen tavır aldı. Yani bu seçimlerin sonucu oligarşinin beklentilerinin tersine gerçekleşti.

Üçüncüsü, en radikal değişikliler uluslar arası ekonomik krizlerin Türkiye’ye yansıdığı iktidar dönemlerinde (1973, 1977, 2002) ortaya çıktı.

Dördüncüsü, 1987 seçimlerinden itibaren 3 partili (ANAP, SHP, DYP); 1991’de RP ve DSP tarafından aşılarak 5 partili (RP, DSP, ANAP, CHP, DYP); 1995’de 5 partili (RP, DYP, ANAP, DSP, CHP) ve 1999’da 5 partili (DSP, MHP, ANAP, DYP, FP) parlamentolar oluştu.

Beşincisi, 2002’de iktidarda bulunan koalisyonun 4 partisi barajı aşamayarak parlamento dışında kalırken, AKP ve CHP ile iki partili; 2007’de AKP, CHP, MHP ve bağımsız adaylarla seçime giren DTP grubuyla birlikte oluşan 4 partili parlamento dönemi bugüne kadar geldi.

Altıncısı, 7 Haziran 2015 genele seçimlerinde tek parti iktidarını kaybederek 5 ay sonra 1 Kasım 2015’de erken seçime giden AKP’nin Türkiye’de bir ilk olarak yeniden iktidara gelmesi, iktidarın halk kitleleri ve seçmen üzerindeki olağanüstü baskısıyla gerçekleşti

Bütün bu siyasal olgulara göre, Türkiye’nin 69 yıllık genel seçim sürecinin önemli aşamalarında seçmenin iradi bir tavır göstererek iktidarları değiştirmesi, belirli bir bilinç düzeyini göstermektedir.

Bu bakımdan 16 Nisan 2017 Referandumunda halka ve seçmene güvenmemek için hiç bir neden yok.

Şaban İBA
Latest posts by Şaban İBA (see all)