Fransa’da Genel Grev

“Hiçbir ordu, vakti gelmiş bir fikir kadar güçlü değildir.” Victor Hugo

Fransa’da 22 Mart 2018 Perşembe günü tüm kamu sektöründe büyük bir grev gerçekleşti. Fransa’nın 180 ayrı noktasında düzenlenen gösterilerde yaklaşık 500 bin emekçi sokağa çıktı. Macron’un kamu emekçilerini işten çıkarıp kazanılmış haklarını ellerinden almaya yönelik yasalarına karşı yapılan genel grevde, hızlı trenlerin yüzde 60’ı, şehir içi trenlerin yüzde 75’i çalışmadı. Paris’teki havaalanlarından inişkalkış dahil tüm uçuşlar iptal edildi. Okullar boykot edildi. Lise ve üniversitelerde işgal eylemi yapılarak barikatlar kuruldu.

Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un işçi ve emekçilerin haklarını gasp eden “reform” yasasına karşı devlet memurları, öğretmenler, hava trafiği kontrol memurları, demir yolu işçileri greve başladı, lise ve üniversite öğrencileri okulları boykot ederek sokak protestolarına başladı. Paris ve Nantes şehirlerinde polisle protestocular arasında çatışmalar yaşandı. Polis, biber – yaşartıcı gaz bombası ve tazyikli suyla müdahale etti. Polisin müdahalesi sonucunda birçok kişi yaralandı.

Macron‘un iktidarından önce hazırlanan Loi Travail (Çalışma Yasası), işçi ve emekçilerin tepkilerine rağmen ısrarla hayata geçirilmeye çalışılıyor. Çalışma yasasında geçen yıl yapılan değişiklikler Fransa’daülke genelinde büyük gösterilere neden olmuştu. Yüz binlerce kişinin katıldığı grev ve gösterilere rağmen tasarı, Başbakanın sahip olduğu özel yetki ile Ulusal Meclis’te oylanmadan geçirilmişti.

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, “işsizliğin sürekli artışını engelleyecek derin ve tümden bir değişiklik getiren reform” olarak tanımladığı tasarıda, 50’den az çalışanı olan iş yerlerinde işverenin sendika temsilcisi olmaksızın direk çalışanla masaya oturabilmesi, işten çıkarılma durumunda itiraz süresinin bir yıl olarak sınırlanması, iş yeri kararlarının işçi temsilcisi tarafından onaylanması şartının yüzde 30’danyüzde 50’ye çıkarılması, işten çıkarılma durumunda ödenecek tazminat miktarlarının belirlenmesi gibi değişiklikler yer alıyor.

La réform du Code du travail (reform yasası yasasını Başbakan Philippe’in,” iddialı, dengeli ve adil bir reform çalışması” olarak değerlendirdiği kararname reformuna karşı iki yıldan beri Fransa işçi, emekçileri ve öğrenciler sokaklarda protestolar yaparak tepkilerini gösteriyorlar. CGT Sendikası Genel Sekreteri Philippe Martinez, “Tüm korktuğumuz başımıza geldi. Bu çalışma yasasının sonu anlamına geliyor” sözleriyle tepki göstererek herkesi genel grev ve yürüyüşe çağırmıştı. İki yıldır “La réform du Code du Travail” yasasına karşı grev ve yürüyüşler gerçekleşiyor.

Macron iktidara geleli yaklaşık bir yıl oldu, fakat işçi ve emekçilere yönelik saldırıları peş peşe gündeme getiriyor. Loi Travail (Çalışma yasasıile esnek çalışmanın esas kural haline getirilmesine yönelik önemli bir adım attıktan sonra eğitim, sağlık, demir yollarında çalışan memur ve emekçilere ciddi saldırılar gündeme getirdi. Son olarak devlet demir yollarının özelleştirilmesini gündeme getirmesi ve bunu da kararnamelerle onaylatma kararı, bardağı taşıran son damla oldu.

Fransa’da işçilerin, emekçilerin mücadeleleriyle kazanılan haklar ve sosyal devlet, özelleştirme yasalarıyla yok edilmeye çalışılıyor. 1997’den bu yana ve Fransa Demir Yolları Ağı RFF’nin kurulmasından itibaren, Fransa Devlet Demir Yolları Şirketi (SNCF), demir yolu işçilerinin sosyal bütünlüğünü parçalamak ve Avrupa “direktiflerinin” öngördüğü özelleştirmelere devam edebilmek için art arda farklı bütünlüklere bölündü.

Bugün Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yaptığı ise SNCF’i parçalama mantığını sonuna kadar zorlamaktır. Avrupa’nın her yerinde uygulanmak istenilen bu reçeteler tren hatlarının yok olmasına, fiyatların patlamasına, alt yapı ve vagonların çürümesine ve mülk taşıma bölümlerinin yok olmasına yol açtı. Bu faturayı üç boyutuyla tüm toplum ödeyecek: Mali yük olarak, bölgesel eşitsizliklerin körüklenmesi ve hava kirlenmesinin artmasıyla sağlığın kötüleşmesi faturaları topluma kesilecek. 20 yıldır sürekli derinleştirilen liberalizasyondan sonra -ki üst üste biriken Avrupa direktifleri de aynı yöne gidiyor- Macron, yolcular ve bölgesel kalkınma açısından tüm olumsuzluklarına rağmen demir yolu kamu hizmetini kararname yoluyla adeta öldürmek istiyor. Bunu yapabilmek için ise demir yolu işçilerini sıkıştırmak istiyor, onları özel ayrıcalıkları olan kişiler olarak tanıtıyor, tıpkı dün emeklilerin, öğrencilerin ya da işsizlerin Fransa’ya ekonomik olarak yük olarak tanıtıldığı gibi.” ( Le Figaro’dan çeviri)

Demir yolları kamu hizmeti her şeyden önce bir eşitlik mücadelesidir diyen emekçilerin isyanı bu bahar Fransa sokaklarına cemre gibi düştü. Macron’un reform yasaları büyük burjuvazinin ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş yasalardır. Eğitim reform yasasıyla da gençlerin haklarını gasp eden kararnameye karşı liseli ve üniversiteli gençler, okulları boykot ederek, direnerek geleceklerine sahip çıkıyor.

Kapitalist sistemin geldiği aşamada mevcut ekonomik durumun faturası emekçilere kesiliyor. İşçiler, çalışma şartları kötüleşen sağlık emekçileri, ev yardımının bir kısmı kesilen öğrenciler, vergisi arttırılan emekliler, tüm memurlar, işsizler ve de onur kırıcı politikalara maruz kalan göçmenler… Son dönemde mülteci yasalarında da hak gaspına gidilmekte ve göçmenlerin sığınma hakkına engeller konulmaktadır.

Ekonomik çıkmazın, krizin sorumlusu ezilenler değildir. Macron ve sınıf müttefikleri, çıkardıkları kararnamelerle emekçilerin boğazına yapışıyor. CGT’den Jean Marc Canon, 5 yılda 120 bin kamu emekçisini işten atmayı hedefleyen plan sebebiyle çalışanlar arasında endişenin hızla arttığını belirtmişti.

180 şehir ve kasabada gerçekleşen protesto ve yürüyüşler, yüz binlerce emekçinin sokağa çıkması, dalga dalga yayılan genel grev, öğrencilerin isyanı yaklaşık iki yıldır süren direnişi bir başka boyuta taşıdı. Bu yüzden Fransa’da ikinci 68 baharı deniliyor bu direnişe. Direniş büyüyor ve yayılıyor. Macron ve büyük burjuvazi bu defa zorlu bir direnişle karşı karşıya. İşçiler, öğrenciler, emekçiler, “Code du travail” yasasının kendilerine dönük büyük bir saldırı olduğunun farkında ve bu farkındalık emekçileri, sendikaları, sol partileri direnişle birleştiriyor. Köklü bir sınıf savaşımı tarihine sahip Fransa’da ezilenler direnişe hazır.

Paris ve Nantes şehirlerinde polisin sert müdahalesi önümüzdeki süreçte işçi sınıfı mücadelesinin keskinleşeceğinin göstergelerindendir. Nitekim biber gazı bombalarının yanısıra TOMA’ların kullanılması, tazyikli su ile müdahale 22 Mart Genel grev gösterilerinde devreye konuldu. Macron ve sınıf müttefikleri bu direnişi bastırmak için her yolu deneyecekler.

Bu kavga, burjuvazi ile işçi sınıfının kavgasıdır. Ezilenler artık başka bir dünya istiyor. Kapitalizmin ve emperyalizmin barbar sömürüsünden kurtularak, insanca yaşamak istiyor. İşin aslı kapitalizm miadını doldurdu. Başka bir dünya mümkün. Fransa sokaklarına bir cemre gibi düşen direniş, ezilenlerin baharının muştucusu! Burjuvazi kolluk güçleriyle saldırmaya devam edecek elbet. Lakin yeşermekte olan büyürken engel tanımaz. Yazıya Victor Hugo‘nun sözleriyle başladım aynı sözle bitirmek istiyorum; Hiçbir ordu, vakti gelmiş bir fikir kadar güçlü değildir!