Faşizm (XVII), Sömürge Faşizmi

1945 yılında II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte soğuk savaş dönemi başladı. Yeryüzünde iki sistem vardı. Birincisi Kapitalist-Emperyalist sistem, diğeri de Sosyalist sistem. Birinci tip ülkelerde egemen sınıflar burjuvaziydi. İkincisinde ise egemen sınıf işçi sınıfı dediğimiz proletarya idi. Birinci kategoriye giren ülkelerin başını ABD emperyalizmi çekiyordu. Batı Avrupa’nın sahip olduğu sömürgeler, yavaş yavaş bağımsızlığına kavuşuyordu. 1960 ortalarına doğru bağımsızlıkların büyük kısmı tamamlandı. Sömürge tipi ülkelerde sosyalizmin inşa edilmemesi için sömürgesi bulunan İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika gibi ülkeler artık eskisi gibi ülkeleri işgal ve talan edemiyordu. Çünkü karşılarında özgürlüğü vadeden sosyalist bir sistem vardı. ABD bu sömürgeci güçlere katılınca, yeni sömürgecilik dediğimiz bir olgu ortaya çıktı. Bu tür sistemde ülkeleri emperyalistlerce işgal ve talan etmek yoktu. Ekonomik ve askeri yardımları ön plandaydı. Yani sömürge sonucu bağımsızlığını kazanan ülkeler yoksul dediğimiz üçüncü dünya ülkeleri kapsamına girmişti. Kendi kaynakları kalmamıştı, büyük çoğunluğu daha önce sömürgeciler tarafından talan edilmişti. Ülkenin besleyeceği askeri gücü de yoktu. Olsa bile silah ve mühimmattan yoksundu. Bu tip ülkeleri kendilerine bağlamanın bir yolu vardı. O da ekonomik ve askeri yardım adı altında planlar hazırlamaktı. Gerek Truman doktrini çerçevesinde ve gerekse 1944-1945 tarihlerinde kurulan ve faaliyete geçen Dünya Bankası ve IMF, uluslararası finans kapitalizminin de katkılarıyla yardım ve hibe adı altında ülkeleri kendilerine bağlamaktı. Bunun için II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan kalma, silah ve mühimmat ile yatırımlar ön plana çıktı.

Sömürge Tipi” derken yeni sömürgecilik kavramı kastedilmiştir. “Sömürge” kavramından bahsederken “Klasik Sömürgecilik” ile  “Yeni Sömürgecilik” anlayışını birbirinden ayırmak gerekecektir.

Klasik sömürgecilik, sözlük anlamında “bir devletin ya da ulusun başka devlet, ulus ya da toplulukları siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması”dır. Diğer bir deyişle egemen bir devletin, yakın ya da uzak bir başka devleti, yağmalamasıdır. Sömürgeciler genellikle sömürdükleri bölgelerin kaynaklarına, iş gücüne, pazarlarına el koyar ve aynı zamanda sömürgeleri altındaki halkın sosyo-kültürel, dini değerlerine baskı uygularlar. Doğal kaynaklarını talan eder, karşı koyanları katleder ve gerektiğinde köle olarak çalıştırır, köle pazarlarında satar. Bu ülkelere “sömürgeci, ya da kolonici” denmesinin nedeni de budur. Sömürgeciye konu olan ülkeler genel anlamda  batı “Avrupa” ülkeleri olarak bilinir. Bunlar;  Portekiz, İspanya, İtalya, Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika, Danimarka ve İngiltere’dir. Bunların dışında ABD, Çarlık Rusya’sı ve Japonya sıralanabilir.

İlk sömürgecilik temelleri 1415 tarihinde Kuzey Afrika’da Fas toprakları içinde bulunan “Ceuta” otonom kentinin fethiyle atıldı. Daha sonra bilindiği gibi keşif bahanesiyle Portekizli denizcilerin Hindistan’a ulaşmak için Afrika’nın Umut Burnu’nu dolaşarak kıyı devletlerinin keşfi ve işgaliyle başladı, ardından diğer ülkeler de bundan ilham alarak keşif bahanesiyle savunmasız ülkeleri yağmalamaya başladılar.

Emperyalist ülkeler I. ve II. Paylaşım Savaşı’nı çıkartırken, genellikle  yerli tekelci burjuvazilerinin girdiği ekonomik krizden kurtulmak ve sömürgelerin paylaşımında çıkan anlaşmazlıkları güç kullanarak gidermesini sağlamaktı. Katledilen yüz milyonlarca insanın yaşamı sırf sayıları birkaç bini bulan gözü dünmüş egemenlerin çıkarına feda edildi.

Bugüne kadar 60 küsur ülke “güneşi batmayan imparatorluk” olarak bilinen İngiltere’ye karşı verdiği kurtuluş savaşı ile bağımsızlığına kavuştu. Bu da yaklaşık dünya üzerindeki devletlerin dörtte birini geçmektedir. Halen İngiliz sömürgesi statüsünde 12 ülke bulunmaktadır. Fransızlardan 27 ülke bağımsızlık savaşını verdi. Halen 14 ülke “sömürge statüsü”ndedir. 20 Ülke İspanyollardan bağımsızlığını ilan etti. Bugün İspanyolların sömürge devleti bulunmamaktadır. Günümüzde dünya siyasetinde hiçbir gücü bulunmayan Portekizlilerin, Amerika kıtasından 11, Asya’dan 9, Afrika’dan 19, Avrupa’dan 4, Okyanus’tan 2 ülkede hüküm süren sömürgeciliğin tamamını kaybetti. Bir kısmını İngilizlere kaptırıldı, bir kısmı bağımsızlığına kavuştu ki bunların büyük çoğunluğunu Amerika ve Afrika kıtası ülkeleriydi. Bugün İspanyolların elinde tek bir sömürge toprağı kalmamıştır. Almanlar da ellerinde kalan sömürge kalıntılarının büyük kısmını I. Paylaşım Savaşı’nda kaybetti. İtalyanlar ise I. Paylaşım Savaşı’nda İtilaf devletlerinin yarında yer almakla birlikte bir kısmını savaş öncesini kaybetmişti, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda kalanların tamamını Mihver devletlerin mağlubiyeti ile elinde kalan son kırıntılarını da kaybetti. Portekiz de I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda 100 bin asker ile İtilaf Devletleri safında yer almasına rağmen, gerek savaş öncesi ve gerekse savaş sonrası sömürge devletlerinin bir kısmı bağımsızlığına kavuşmuş, bir kısmı da el değiştirmişti. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı başlamadan önce elinde kalan son birkaç devleti de kaybetti.

“İngiliz sömürgeciliğinin dünya halklarının kültürel yaşamına verdiği zararın büyüklüğü, belki de, bütün sömürgecilerin verdiği zararın toplamından” fazladır. Birçok kültürel uygarlık, İngiliz sömürgeciliğinin müdahalesi dolayısıyla, kendi dinamikleri üzerinden gelişemedi. Bugün Hindistan ve Mısır gibi köklü kültürlere sahip ülkeleri İngiliz kültüründen bağımsız olarak düşleyemiyoruz. İngilizlerin sömürge topraklarında birçok kültürü yok ettiği gibi, birçok ırkın da yok olmasına sebep oldu. Kuzey Amerika ve Okyanusya’daki yerlileri soykırımının baş sorumlusudur. Örneğin son Avusturalya (Tazmanya) yerlisinin 19. Yüzyılda ölümüne sebep olduğu yetmiyormuş gibi derisini kurutarak, iskeletini müzede marifetmiş gibi sergilemesi bir insanlık utancıdır. Yeryüzündeki soykırımın bir nolu sorumlusu İngilizlerdir[56].

Yeni sömürgecilik, klasik sömürgeciliğin 1960’larda sona ermesinin ardından, sömürgeye konu mazlum ülkelerin son sömürgeci devletlerin etkisinden bir türlü kurtulamamaları ve bir yerde onlarsız iş yapamama durumu ile karşılaştılar. Soğuk savaş döneminde bu ülkelerde sosyalist hareketin ivme kazanmasını engellemek için başta ABD olmak üzere NATO’nun kurucu üyeleri bu ülkelere askeri üsler kurarak, yukarıda bahsedildiği gibi sömürülen ve borç yükü altında bırakılan konu devletlerine belli bir plan çerçevesinde karşılıksız yardımda bulundular. Amaç, ülkeyi, yönetimiyle birlikte kendilerine bağlamaktı.

Günümüzde yeni sömürgecilik konseptine dünya genelinde yaşanan siyasi gelişmelerin etkisi yadsınamaz. Yeni sömürgecilikte dünya bir Pazar olarak kabil edilmektedir. Ancak bu pazarın bölüşümü bir yerde tamamlanmış gibidir. Diğer faktörlerden biri de uluslararası sermayenin girdiği bunalımdan bir an önce kurtulma isteğidir. Bu nedenle de uluslararası tekelci kapitalizm yeni arayışlar bulmak zorunda kalmıştır. Bu arayışları kısaca şu şekilde özetleyebiliriz.

• Yeni sömürgecilik anlayışında temel sorunlardan biri sermaye ihracıdır. Sömürgeye konu olan ülkelere sermaye ihracatının yanında teknik bilgi, yedek parça, ara mallar ve teknik eleman ihracını sağlamak.
• Uluslararası tekelci sermaye mallarını ihraç etmekten çok, ülke içinde üretim yapabilecek yatırımları bizzat yönetmek. Yeni fabrikalar ve iş alanlarını açmak.
• Ulaşım ve iletişimi ağını ülke topraklarının tümüne götürmek. Böylece ülkede ulaşım ağının tamamlanmasını sağlamak. Kırsal alanda feodalitenin yıkılarak kapitalizmin egemen olmasına yardımcı olmak.
• Emperyalizmi gizlemek için, ülkenin bağımsız olduğu imajını gerek basın ve yayın yoluyla ve gerekse iktidar aracılığı ile yaymak. Bununla birlikte iktidara getirmek istediği kişilerin halk tarafından seçilmesi için gerekli tüm altyapıları hazırlamak.
• Ülkeye askeri yardım bahanesi ile sürekli borç batağına itmektir. Böylece yeni sömürge tipi ülkelerin ekonomik ve askeri yardımlarla altından kalkamayacağı borç yükü ile karşı karşıya bırakmaktır.

Yeni sömürgecilik, klasik sömürgeciliğin kılıf giydirilmiş şeklidir. Uluslararası tekelci burjuvazinin arka planda gizlenmesi ile birlikte sömürge halkının, mevcut yerel yönetimle karşı karşıya bu kılıfı doğrulamaktadır. Ülke kaynakları yine talan edilmektedir, ancak bu talan halka şirin görünmesi adı altında gizli yardım adı altında yapılmaktadır. Ortadoğu devletlerine baktığımız zaman, yeni sömürgeci ABD, yanına NATO ülkelerinin kurucu üyelerini de alarak soğuk savaş döneminde üçüncü dünya ülkelerinde yaptırdığı askeri darbeler ve ardından modern sömürgecilik politikası gereği başta Ortadoğu’da Arap Baharı adı altında yönetimin bizzat halk tafarından değiştirilmesi, kanlı, katliamcı bir dış politika sonucunda ülkelerin sürüklendiği kaos ortamının yaratılmasında başrol oynamıştır. Bu konularla ilgili ayrıntılı bilgileri, bölümleri içinde detaylı açıklamaya çalışacağız.

< Önceki bölüm                                              Sonraki bölüm >


[56] Doç.Dr. Ulaş Başar Sezgin, Yeni Sömürgecilik (Bianet, 21 Nisan 2017)

Mazhar ÖZSARUHAN
Latest posts by Mazhar ÖZSARUHAN (see all)