Epiktetos Ders(ler)i*

“Her şeyin iki kulpu vardır.
Hangisinden tutacağınıza
karar verin.”[1]

Lakabı Yunanca’da “köle”, “satın alınmış” anlamını taşıyan ve gerçek adı bilinmeyen O, tarihteki en tanınmış adsızlardan biridir…
M.S. 55 yılında Frigya’da Hieropolis’te (Denizli-Pamukkale civarı) doğduğu rivayet edilir. Çocukken köle olarak satılır ve Roma’ya getirilir. Burada felsefeye merak sarar. M.S. 90’lı yılların başında imparator Domitianus felsefeyle uğraşanları Roma’dan kovunca, Epiktetos da Nikopolis’e yerleşir ve orada da ölür.
Sokrates, Kıbrıslı Zenon, Diyojen, Hrisippos, Cleanthes, Gaius Musonius Rufus ve Hipokrat’dan etkilenmiştir…
Özgürlüğüne sahip olmadığı gibi, bir isme de sahip değildir. Yunanca’da “satın alınmış adam” anlamına gelen Epiktetos adıyla anılır.[2]
*
Epiktetos, ruhu bir çanak suya, görünüşleri de o suya düşen ışık demetlerine benzetir.
Herkesin bildiği işi yapmayı bırakıp, sırf kendisine sağladığı güç ve çıkarı için, haksız ve yetersiz olduğu işleri dalkavukluk ve ahlâkından taviz vererek elde etmeyi eleştirmiştir.
Onun için aslolan “insan-ı kâmil”, yani “duygularının ve ihtiraslarının tutsaklığından kurtulmuş olgun insan olmak”tır.
Etik’i yani ahlâk felsefesini, felsefenin yegâne dalı olarak görür.
Ona göre bütün uğraşlarımızın gayesi bizi ahlâken olgunlaştırmak, daha iyi yapmak olmalıdır.
Örneğin Epiktetos’un deyimiyle “Neden yalan söylememek gerektiğinin delillerini öğrenmek ve bunu ispatlamak, bizi yalandan sakındırmak içindir. Eğer bilginiz bunu sağlayamıyorsa böyle bir çaba boştur.
Onun için ahlâkı etkili kılan ona uymakken; Epiktetos’un gücü de tam buradadır.
Epiktetos’un felsefesi bütün ilk çağ ahlâk filozofları gibi bir mutluluk felsefesidir. Burada nihai amaç insanın mutluluğudur. Nasıl bir yaşam tarzının insanı mutlu kılacağı araştırılır ve gerçek mutluluğun yolları öğretilmeye çalışılır.
Alman Filozofu Kant’ın üç temel ahlâk yasasına paralellik taşıdığı görülür.
Aklı, insanı ve hayatı anlamaya dayanan bir felsefesiyle Epiktetos’a göre, “Felsefe ile uğraşmak, kendini kurtarmaya çalışmaktır.”
Epiktetos’ta baş düşünce özgürlükken; “iyi” ile “kötü”yü iradenin eylemiyle açıklar. Ancak iyi ve kötü irade vardır.
Yaşama tarzı, sıkıntıya katlanmak, acıya göğüs germekte somutlanan Onun önemli kavramlardan biri de güvenlik ve ihtiyattır.
Epiktetos mutluluğun kaynağının bilgelik olduğunu öğütler. Bunu elde etmek o kadar kolay değildir. Yemeyi içmeyi, giyim kuşamı, evi barınağı, serveti ancak bizi yaşatacak kadar istemeli, sade bir yaşamı tercih etmeliyiz. Filozof zorunlu ve gerekli olandan fazlasını istemez. O şöhret ve itibar görme arzusunu kalbinden silip atmıştır.
Ona göre hiçbir şeye olmuş bitmiş gözüyle bakamayız. Her şey devamlı değişmektedir. İnsan da bu sürecin bir parçasıdır.
Epiktetos, Stoacı (temel amacı mutluluk olan) düşünceyi benimseyip, hayatına başarıyla uyarladı. Stoa felsefesinin üç önemli isminden biri oldu.
Onun stoacılığının temelinde, özgürlük, insanlık ve ahlâk düşüncesi bulunurken; kendine bilge kişi olarak Sokrates ile Diogenes’i örnek aldı. Temelde ahlâkla ilgilenip, gerçek eğitimin, bütünüyle bireye ait olan tek şeyin bireyin iradesi ya da amacı olduğunu kavramaktan başka bir şey olmadığının altını çizdi.
Hiçbir yazılı eser bırakmamış, fakat büyük bir etki yapmıştır. Kendisini seven birçok öğrencisi olmuş, bunlardan İzmitli Finvius Arrianus, Epiktetos’un öğrettiklerini ‘Düşünceler-Epiktetos Elkitabı’ başlığında toplamış ve böylece felsefesi hakkında bilgi edinmek mümkün olmuştu.
Epiktetos’un eseri sekiz yapıttan oluşmasına karşın, günümüze kadar ancak dört kitabı ulaşabilmiştir.
Onun yapıtlarındaki ana hatlar güvenmek, vicdanın sesini dinlemek ve insanların kardeşçe yaşamaları esasına dayanmaktadır.
Epiktetos’un mesajı, Stoalıların birçoğu gibi, entelektüellere, yönetici sınıfa değil de, ortalama/ sıradan insana yöneltilmişken; Ona göre, insan için iyi olan tek şey iradedir ve en önemli erdem bilgeliktir. Bilgelik ise, insanın kendisini doğanın ayrılmaz bir parçası olarak görmesiyle ve doğanın seyrine ayak uydurmasıyla elde edilir.
“Kaygıyla varlık ve bolluk içinde yaşamaktansa; korkuları ve sıkıntıları kovup, açlık içinde ölmek daha iyidir,” diyen Epiktetos, yine felsefe öğreniminde ilerlemek için bilgiç geçinmekten sakınılmasını gerektiğini ileri sürer. Çünkü bazı kimselerin gözünde önemli bir kişiymiş gibi görünmek, kişinin kendinden şüphe etmesini de beraberinde getirir.
*
Felsefi düşünceleriyle üzerinde kafa yorulması gereken Epiktetos, bir Stoa’cıydı.
Hellenistik dönemin önemli felsefe okulu Stoa’nın düşünceleri, ontolojisi bağlamında determinizm, doğa, doğaya uygunluk üzerine görüşleri, hem özgünlük, hem de sonraki dönemlere etkisi açısından önemliydi.
Bu çerçevede Stoa’nın önemli isimlerinden Epiktetos’un görüşlerinin de ayrı bir değeri vardı.
Stao’nın ontolojisi Herakleitos’a, ahlâk felsefesi konusundaki düşünceleri de Sokrates’e yaslanırken; iradeyi vurgulu biçimde ele alıp, felsefesini irade ve özgürlük üzerine kurmuş olması da Epiktetos’u dikkate değer kılmıştı.
Tıpkı “Yazımın, başkalarını düşünme sıkıntısından kurtarmasını değil, eğer olanaklıysa insanın kendi düşüncelerini harekete geçirmesini istiyorum,” vurgusuyla Ludwig Wittgenstein’ın, “Felsefenin amacı nedir? Şişeye düşen sineğe çıkış yolunu göstermektir,” diyen saptamasındaki üzere!
Felsefi düşüncenin insan(lık) tarihindeki kilit önemini bir kere daha vurgulayarak, “büyük” olarak nitelenen düşüncelerin akla mündemiç olduğu kadar (bir yaşam biçimi olarak) yürekten gelmesinin de çok önemli olduğunu anımsatmadan geçmeyelim.[3]
Ludwig Wittgenstein’ın, “Düşünceye bir sınır çekebilmemiz için, bu sınırın her iki yanını da düşünebilmemiz gerekir”; Erich Fromm da; “Düşünmek günah işlemeye benzer, insan onun zevkini bir kez tattı mı artık ondan bir daha vazgeçemez,” vurguları eşliğinde felsefi düşünce -nihai kertede- kendini unutmakken; Alexander Herzen de ekler: “Hayat bana düşünmeyi öğretti, fakat düşünmek bana yaşamayı öğretmedi.”
*
“Vicdanın sesini dinlemek”, “insanların kardeşçe yaşamaları esasına dayanmak” felsefesiyle Onu ve bugündeki güncelliğini anla(t)mak, ulaşabildiğimiz yapıtlarındaki saptamalarıyla[4] müthiş önemlidir.
Tereddütler içindeki günümüz insan(lık)ına O, “Şu koskoca denizi yutacakmışsın gibi fırtınadan korkuyorsun; ama pekâlâ biliyorsun ki boğulman için iki ölçek su kâfi”;
“Mutluluk ve özgürlüğe erişmek istiyorsanız zenginlik ve güç peşinde koşmaktan vazgeçin”
“Sığ değil de derin düşün”;
“Dünya, seni kâmil olman için acılarla yoğurur”;
“Hiçbir şeyden korkma”;
“Ne fakirlikten, ne sürgünden, ne zindandan ne de ölümden korkmamalıdır. Fakat korkudan korkmalıdır”;
“Zenginin alçakgönüllü, alçakgönüllünün de zengin olması zordur”;
“Yarın dünyayı değiştireceğim diyorsun bugün neden kendinden başlamıyorsun,” diye seslenir.
*
Alt üst edilmiş yerkürede biz(ler)e, “kendimiz”i hatırlatır:
“Xwe pê meznatî ya kesek din mezin nekin/ Başkasına ait olan bir üstünlükle övünmeyin”;
“Kendinizi kalabalıklardan ayırın. Sıradan olmaya ve size dayatılanları yapmaya daha ne kadar dayanacaksınız? Kendiniz olmak için pek fazla zamanınız yok”;
“Erdemli yaşam akıl üzerine kuruludur. Eğer siz aklınızı korursanız, aklınız da sizi korur”;
“Bırakın en üstte aklınız olsun. Acele etmeden bir şey üzerinde uzun uzun düşünüp taşınma alışkanlığını geliştirin”;
“Siz izin vermedikçe, hiç bir olay sizi etkileyemez. Başınıza bir şey geldiğinde bunu anımsayın”;
“İnsanların sizi incitecek güçleri yoktur. Herhangi bir olay karşısında küçük düşüp düşmemek, sizin seçiminize bağlıdır”;
“İyi bir kişi olmanız ve sorumluluklarınızı yerine getirmeniz, şöhretli ve güç sahibi biri olmanızdan daha iyidir”;
“Yaşamın ödüllerinin bedelini ödemeyi arzu etmemek, her zaman bizim seçimimizdir. Genellikle bu bedeli ödememiz çok daha iyidir, çünkü bedel bizim dürüstlüğümüz, doğruluğumuz olabilir”;
“Umutsuzluğa düşüren, dışımızdaki olayların kendileri değil, fakat sizin onlar hakkındaki düşüncenizdir. Sizi rahatsız eden şeyler değil onları yorumlama biçiminizdir”
“Aslında kaybedecek hiçbir şey yok. Biz ‘O şeyi kaybettim’ demeyi bırakıp, onun yerine ‘O şey geldiği yere döndü’ dediğimizde, içsel huzur başlar,” uyarılarıyla…
*
İnsan olmanın (ve kalmanın) müthiş önemli olduğunun altını çizer ısrarla:
“Kimseyi övmeyen, kimseyi kötülemeyen, kimseden yakınmayan, kimseyi suçlamayan olgun insandır.”
“Önce kendine ne olacağını sor, sonra ne yapmak gerekiyorsa yap”;
“Eğer öküzlerle domuzlar konuşabilseydi, yemden başka şey düşünenlerle alay ederlerdi”;
“Bir insanın bildiğini zannettiği bir şeyi öğrenmesi imkânsızdır”;
“İnsanları tedirgin eden, olan biten değil, olan bitenle ilgili inandıkları,” sözleriyle…
*
Tüm bunlarla birlikte özgürlük Onun “olmazsa olmazı”dır:
“Kendinin efendisi olmayan hiç kimse özgür değildir”;
“Özgürlük her istediğimizi yapma hakkı ya da becerisi değildir”;
“Yaşamdaki en değerli amaç özgürlüktür. Bu özgürlük, kendi kontrol alanımızın dışındaki şeylere aldırmayarak, onları önemsemeyerek kazanılır”;
“Sadece eğitimli olanlar özgürdür,” deyişlerindeki üzere…
*
Epiktetos’un hepimize verdiği ders(ler):
“Gerçeklerin hafifliği varken, dünyanın kirli ağırlığı altında ezilme!”;
“Bütün facialara zemin hazırlayanlar, zenginler, zorbalar ve krallardır;
“Sen de güneş gibi ol, beklenilen iyiliği istenilmeden yap”;
“Balmumundan inançlarınız oldukça güneşten uzaklaşınız”;
“Amacınıza yapışın. Yalnızca amacınıza yapışmanız sizin iradenizi güçlendirir ve size tutarlı bir yaşam verir”;
“Yaşamındaki sınırlar yalnızca senin belirlediklerindir”;
“Yarınlar düşlerinin güzelliğine inananlarındır,” türündendir…
*
Ve nihayet, “Bir filozof nedir? O, eğer dinlemek istersen seni bütün Roma valilerinden daha çok hür yapabilecek insandır,” saptamasıyla O, çekinmeden şunları haykırandır:
“… ‘Ben Yunanistan’da hâkimlik yapıyorum,’ diyorsun. İyi ama sen hâkim misin? Adaleti bilir misin? Bu ilmi nereden öğrendin?
‘Sezar’ın buyruğu var elimde,’ diyorsun. Eğer Sezar müzikten hiç anlamamana rağmen, müzik dersi vermen hakkında yetki verseydi ne yapardın? Bu yetki senin ne işine yarardı?
Neyse bu meseleyi geçelim. Sana sadece şunu soruyorum: ‘Bu mevkiyi hangi yollara başvurarak elde ettin? Sana bu mevkiyi veren kim? Kimin elini öptün? Kimin ayaklarına kapandın? Kime rüşvet verdin? Bu mevkiyi hangi adiliklerle, hangi şerefsizliklerle, hangi sahtekârlıklarla elde ettin?’
Böylesi bir duruş, Epiktetos vari özgür insan(lık)a mündemiçtir ve ihtiyacımız olandır.


[*] Kaç İnsanı Yaşadım… (Cengiz Gündoğdu’nun 75. Yaşına Armağan), Editör: Berrin Taş, İnsancıl Yay, 2018 içinde…
[1] Epiktetos.
[2] Rivayete göre efendisi öyle gaddar bir adamdır ki; bir gün sırf eğlence olsun diye bacağını mengeneyle sıkmaya başlar. Epiktetos “Efendim kıracaksınız” der. Ama efendi sıkmaya devam eder ve ayak kırılır. Bunun üzerine soğukkanlı bir tavırla, “Ben size söylemiştim, kırdınız,” der. Bundan böyle, köleliğinin üzerine bir de topallığı eklenir.
[3] “Ne zaman kendinizi çoğunlukla aynı tarafta bulursanız, durup düşünmenin zamanıdır.” (Mark Twain.)
[4] Epiktetos, Kılavuz Kitap, Çev: Salih Adem, Şule Yay., 2013; Epiktetos, İçsel Huzur İyi Yaşamın Kapısını Açar/ M.S 50-130, Beta Yay., 2015. Epiktetos, Düşünceler ve Sohbetler, Kaknüs Yay., 1999; Epiktetos, Söylevler (Tam Metin), Çev: Birdal Akar, Divan Kitap., 2013; Donatien Mary-Yan Marchand, Epiktetos’un Başkaldırısı, Çev: Orçun Türkay, Metis Yay., 2016.